Salgında sınıflar arası eşitsizlik Güney Kore’de de arttı. Emek mücadelesi ise Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) ile yükseldi. Ancak KTCU Başkanı Yang Kyung-soo tutuklandı. KCTU Temsilcisi Mikyung Ryu Kore’den BirGün’ün sorularını yanıtladı. Ryu: Barışçıl toplanma hakkı işçiye yasaklanıyor. Çünkü talep ettiklerimizden korkuyorlar. İşçi yasası istiyoruz.

Sınıf mücadelesi sınır tanımadan yükseliyor

Deniz GÜNGÖR

Salgın emek sermaye çelişkisini daha da görünür kıldı. Ekonomik kaygılar taşıyan emperyalist ülkeler salgının başında sürü bağışıklığını savunarak on binlerce insanın ölmesine neden oldu.

Amaçları üretim durmamasıydı ancak sürdürülebilir bir program olmadığı kısa zamanda açığa çıktı. Kısıtlamalar getirildi. Sosyal hayat durduruldu. Üretim ise sanayilerde, kırda tam gaz devam etti ve emekçilere ölün dendi. Bu süreçte üretime devam etmeyi başaran ülkelerin sermayedarları kârlarını katladı. Bu kârdan işçi sınıfına pay verilmedi. İş cinayetlerinin salgın nedeniyle zirveye ulaşması ve alım gücünün işçi sınıfı için azalması işçi sınıfının tahammül sınırını da aştı. İşte bu ülkelerden birisi de Güney Kore. Burada on binler ekonomik ve demokratik taleplerini duyurmak için on binlerce kişiyle mitingler yaptı. Bu mitinglerin öncüsü Kore Sendikalar Kofederasyonu (KTCU) oldu. Ancak konfederasyon başkanı Yang Kyung-soo, temmuz ayında yapılan bir miting sonrası 2 Eylül tarihinde sendika binasına yapılan operasyonla tutuklandı.


Bu tutuklama 20 Ekim’de yapılması planlanan ve 1 milyonun üzerinde emekçinin katılacağı öngörülen genel grev ve miting öncesi yapılması ise dikkat çekti. BirGün olarak KCTU Temsilcisi Mikyung Ryu’ya ulaştık. Ryu sorularımızı yanıtladı.

KCTU Genel Başkanı Yang Kyung-soo’nun, 3 Temmuz’da yapılan mitingin ardından tutuklanmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Yang Kyung-soo, Toplantı ve Gösteri Yasası, Bulaşıcı Hastalıkları Önleme ve Kontrol Yasası, Genel Trafik Engelleme ve ayrıca Ceza Yasası’nı ihlal etmekle suçlandı. Bu suçlamaların tümü, işçilerin pandemide karşı karşıya geldikleri sorunları gündeme getirmek için KCTU tarafından 3 Temmuz’da düzenlenen toplu mitingde yaşananlara dayanıyor. Biz bunu Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) ifade ettiği gibi, yanlış ve orantısız bulduk.
Kasım 2020’den bu yana, Seul Büyükşehir Belediyesi’nin idari bildirimi uyarınca, Seul’un tüm bölgelerinde 10 veya daha fazla kişinin herhangi bir şekilde gösteri yapması yasaklandı. Bu yasak, merkezi hükümetin günlük yeni Covid-19 vakalarının gerçek sayısına bakıldığında gayet esnek olan sosyal mesafe önlemlerine bakılmaksızın ayrımcı bir şekilde uygulanmakta.

Mitingin hazırlığı sırasında hükümet, mesafe önlemlerini gevşetmeyi düşünüyordu. KCTU, Haziran ayının son haftasında polis karakoluna bir mitinge ev sahipliği yapacağı bilgisini açıklayınca polis, katılımcı sayısının 10’dan fazla olmasını bekledikleri için mitingin yasaklanacağını bildirdi. KCTU merkez yürütme komitesi mitinge devam etme kararı aldı. Son olarak, KCTU’nun çağrısına göre yaklaşık 4 bin - 5 bin katılımcı toplandı ve bir buçuk saatlik bir miting sürdürdük. 9 kişi ile katılımcı sayısı sınırlaması dışında, koruyucu maskeler, enfekte kişileri katılımdan uzak tutmak için vücut ısısını kontrol etme, katılımcılar arasındaki mesafeyi koruma vb. dâhil tüm güvenlik önlemlerine uyuldu. Kore Hastalık Kontrol ve Önleme Ajansı, temas takibini kullanarak mitingde enfeksiyon olmadığını tespit ederek resmi olarak duyurdu. Polis ve savcılar, Yang Kyung-soo hakkında yakalama kararı talep ettiklerinde ise Kore Hastalık Kontrol ve Önleme Ajansı ‘suçun tekrarlanma riski’ olduğunu vurguladı. Bu, tutuklamanın KCTU’nun başka bir gösteri düzenlemesini engellemek için yapıldığını açıkça gösteriyor.

sinif-mucadelesi-sinir-tanimadan-yukseliyor-928089-1.
KCTU Genel Başkaı Yang Kyung-soo 2 Eylül’de tutuklandı.

Yang Kyung-soo’nun tutukluk hali ne kadar devam edecek? Tutuklamaya karşı sendika nasıl harekete geçti, tutuklamanın ardından şimdiye kadar neler yapıldı?
Savcılık, polis tarafından yöneltilen suçlamayla 14 Eylül’de Yang hakkında suç duyurusunda bulundu ve duruşma süreci 30 Eylül’de başladı. Yang Kyung-Soo şu anda Seul Gözaltı Merkezi’nde kalıyor. Ancak, davası sona erene kadar serbest bırakılması mümkün değil. Duruşmada ise sendikamızın avukatları ‘Bulaşıcı Hastalıkları Önleme ve Kontrol Yasası’ndaki muğlak hükme dayalı cezai yaptırımın meşru olmadığını savunacak.

Ayrıca şunu da belirtmek isteriz ki ilgili yasasındaki muğlak hükme karşı anayasa mahkemesine şikâyette bulunduk. Aynı zamanda KCTU üyeleri Başkan Yang’ın gözaltına alındığı polis karakolu önünde küçük bir protesto düzenledi. Fakat polis bu protestoların yasadışılığına ilişkin başka bir soruşturma başlattı.

Yang Kyung-soo’nun tutuklanmasının ardından uluslararası kamuoyundan destek alıyor musunuz?
Türkiye’den DİSK ve KESK başta olmak üzere farklı ülkelerdeki birçok sendika dayanışma mesajlarını iletti. ITUC ise hükümetten Yang’ın derhal serbest bırakılmasını ve aleyhindeki tüm suçlamaları düşürmesini talep etti. TUAC (OECD Sendika Danışma Komitesi) de OECD içerisindeki endişesini dile getirerek şu ifadeleri vurguladı: “Yang’ın tutuklanması, OECD üye ülkelerini neyi bağladığı ve OECD’nin demokrasi açısından neyi temsil ettiği konusunda ve barışçıl bir protestoya duyulan ihtiyacın ciddi bir hatırlatıcısıdır.”

Sadece sendikal örgütler değil aynı zamanda uluslararası demokratik örgütler de Yang’ın tutuklanmasına ilişkin endişelerini ve dayanışma mesajlarını dile getiriyor. Yaşananlar üzerine bize destek veren herkes Başkan Yang’ın tutuklanmasının, hükümetin KCTU’nun 20 Ekim’de yapılması planlanan genel grev planını bozma niyetinin bir ifadesi olduğu konusunda hemfikiriz.

sinif-mucadelesi-sinir-tanimadan-yukseliyor-928090-1.
Mikyung Ryu

Covid-19 salgını Güney Kore’de işçi hareketi üzerindeki hükümet baskılarının artmasına neden oldu mu?
Genel olarak, salgında normal yaşamı sürdürmek zordur. Sendika için en büyük zorluk, normal durumda yaptığımız gibi seferberlik ve gösteriye devam edemememizdir. Kitlesel seferberlik, işçilerin sesini duyurmanın ve sendikal hareketin gücünü topluma göstermenin en etkili yolu olmuştur. Elbette pandeminin etkisi hayatımızın her alanına ulaşıyor. Ancak şu anda hükümetin sağlık yönetmeliği kapsamında toplanma kısıtlaması, özellikle açık alanda yapılan mitinglerde yoğunlaşmış durumda. 4’üncü seviye sosyal mesafe önlemi kapsamında (şu anda daha geniş metropollerde uygulanmakta olan en yüksek seviye) açık havada yalnızca bir kişinin protestosuna izin verilirken, daha büyük ölçekli kapalı alanda konferans, konser veya başka herhangi bir toplu etkinliğe kapalı alanda izin verilmesi çelişkilidir. Bu da hastalığın yayılması açısından daha risklidir. Elbette sendikal örgütler alternatif iletişim yolunu benimsediler, birçok toplantı ve mitingler çevrimiçi olarak yapıldı. Ancak barışçıl toplanma hakkının kısıtlanması gibi muğlak bir zeminde sendika üyeleri ve liderleri temel haklarını gerçekleştirmeye çalıştıklarında kriminalizasyonla karşı karşıya kalmaktadır.

GÜVENCESİZ ÇALIŞMAYA KARŞI DİRENİŞ SÜRÜYOR

Güney Kore’de işçilerin çalışma koşulları nasıl? 3 Temmuz’da gerçekleştirilen mitingde iş kanununda değişiklikler yapılmasını talep etmiştiniz. Ne gibi değişiklikler talep ediyorsunuz?

Güney Kore’li işçilerin karşılaştığı sorunlar diğer ülkelerdeki emekçilerin yaşadığı sorunlara benzer. Gig/platform ekonomisinin gelişimiyle beraber daha fazla işçi güvencesiz çalışma şartları içerisinde çalışırken birçoğu yasal ve sosyal haklarını alamamaktadır. Özellikle pandemi döneminde çağrı merkezi çalışanları, paket ve gıda dağıtım işçileri de dâhil olmak üzere ön safhalarda çalışan işçiler, standart olmayan istihdam biçimlerinde çalıştırıldı. Özellikle lojistik sektöründe hiçbir yasal düzenleme uygulanmazken, iş yükü aşırı derecede yoğunlaştı ve birçok işçi Covid-19’dan değil saatlerce çalıştığı için hayatını kaybetti. Bu durumda, emek sınıfı için örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkı çok önemlidir.

Hâlihazırda, Sendika ve İş İlişkileri Uyum Yasası (TULRAA) temel olarak işçi ve işveren arasındaki ilişkiye dayalı olarak uygulanmaktadır. Ancak, sendikaların mücadelesi ve dava faaliyetleri sayesinde kanundaki ‘işçi’ tanımı genişletilmiş olsa da, hâlâ sendikaya üye olamayan ve sendika kurma yetkisine sahip fakat işvereniyle müzakere edemeyen çok sayıda işçi bulunmaktadır. Bu bağlamda, KCTU, TULRAA’daki ‘işçi’ ve ‘işveren’ tanımına ilişkin hükmün yenilenmesini talep etmektedir. Buna ek olarak, Çalışma Standardı Yasası sadece 5 veya daha fazla kadrolu çalışanı olan işyerlerinde uygulanmaktadır. Bu hüküm, pek çok işçiyi işyerindeki hakların en alt satırındaki korumanın dışında tutmaktadır. Dolayısıyla ‘Tüm işçi sınıfı için işçi yasası’ KCTU’nun iş kanunun gözden geçirilmesi talebinin ana sloganıdır.

20 Ekim’de gerçekleştirilecek genel grevde neler amaçlıyorsunuz ve talepleriniz nelerdir? Emek sınıfından grevinize yoğun bir katılım bekliyor musunuz?
20 Ekim’deki ulusal grevin temel talepleri üç alanda özetleniyor. İlk olarak, iş kanunlarının tamamen gözden geçirilmesini talep ediyoruz. Kore, Uluslarası Çalışma Örgütü’nün (ILO) bazı sözleşmelerini onayladı. Ancak yasalar, temel işçi haklarının kullanılması konusunda hâlâ çok gerici ve işletme düzeyindeki emek-yönetim ilişkisine dayanmakta. Bu nedenle tüm işçiler için temel hakları kolaylaştırmak adına yasanın niteliğini değiştirecek bir yenileme talep ediyoruz. Yasa yeniliği ile ilgili bir diğer önemli talep, Çalışma Standartları Yasası’nın çalışma durumları ve işyerinin büyüklüğü ne olursa olsun tüm çalışanları kapsayıcı hale getirecek şekilde revize edilmesi. İkinci olarak, iklim değişikliğinin, ekonominin dijitalleşmesinin ve demografik değişimin etkileriyle karşı karşıya kalındığı göz önüne alınırsa sendikaların sürece aktif olarak dahil olabilmesi ve değişimin yönüne öncülük edebilmesi için bir “adil geçiş” çerçevesi talep ediyoruz. Bunun için işçilerin sendika aracılığıyla etkin temsili ve toplu sözleşme hakkı (özellikle işletme düzeyinin ötesinde) güçlendirilmelidir. Üçüncüsü, pandemi sırasında kamu hizmetinin stratejik değeri vurgulandı. Özellikle bakım ekonomisi üzerindeki kamu denetiminin önemi daha da belirginleşti. Aynı zamanda birçok işçi, pandemi nedeniyle istihdam ve sağlık krizi sırasında İstihdam Sigortası Programı ve ücretli hastalık izni gibi sosyal hakların dışında bırakıldı. Dolayısıyla üçüncü talebimiz, kamu ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi ve sosyal koruma sisteminin evrensel olarak uygulanmasıdır.