Sınır tanımayan bir gezgin

GÖKHAN ASLAN

Okan Okumuş bir gezgin... Bir Viking atasözünden yola çıkmış : Dünyanın yollarını kateden ve uzaklara giden kişi gerçek bilgedir. Yetmişten fazla ülke gezmiş olan ve alternatif seyahat rehberleri hazırlayan Okan Okumuş, Londra’da yaşıyor. Elbette yaşadıklarını, gördüklerini de kendine saklamıyor... blogundan, twitter hesabından ve yazdığı kitaplarla herkesle paylaşıyor. Biz de bu gezgini konuk ettik...

-Seksenden fazla ülkeyi gezdiniz, çok sayıda farklı kültürel mirasa ve bunun yanı sıra gündelik yaşantıya tanıklık ettiniz. Gündelik yaşamın mı kültürel dokunun mu peşindesiniz?

Aslında her ikisinin de. Kendinizi oradaki gündelik yaşamdan soyutlamadığınız sürece, zaten ister istemez o dokuya ait birçok ize de tanık oluyorsunuz. Her gün için başka bir program yapmak yerine bazen bir bisiklet kiralayıp bilmediğim köylere giriyorum örneğin, kitaplarımdaki kimi hikâyeler de o doğaçlama anlarda yaşadığım sürprizleri anlatıyor.

-Gittiğiniz yerlerde pek çok insanla tanışıyorsunuz. Bunlar arasında son kitabınız Kuzey ve Orta Afrika’da adı geçen Yeşil Burun Adaları’ndaki Cesaria Evora’nın torunu Janete ya da Etiyopya’daki Konso Kralı Kalla Gezahegn gibi isimler var. Bu tanışmaların dostluğa dönüştüğü ve irtibatınızı koparmadan iletişiminizi sürdürdüğünüz kimseler oluyor mu?

Elbette. Günümüzde iletişimde kalmak çok daha kolay, Janete’le ve yine Yeşil Burun Adaları’nda tanıştığım müzisyen ve besteci Vasco Martins’le sosyal medyada arkadaşlığım sürüyor. Bir gün yaşadığım yere gelirlerse evimde kalabileceklerini biliyorlar.

sinir-tanimayan-bir-gezgin-486569-1.

-Seyahatlerinizde pek çok ülkenin kültürleriyle karşılaşıyorsunuz. Bu bölgelerin yemek, müzik, resim, edebiyat gibi kültürel hazineleri arasında özel olarak derlediğiniz şeyler var mı? Ben özellikle müzik çeşitliliğini merak ediyorum açıkçası. Mesela hazırladığınız bir playlist varsa bizle paylaşabilir misiniz?

Karşıma çıkan, değerli olduğunu düşündüğüm yemeklere ve bahsettiğiniz diğer eserlere kitaplarımda yer vermeyeçalışıyorum ancak özel bir derlemem yok. Tek istisnası müzik, gittiğim kıtalara ait müzik listeleri hazırlamaya ve paylaşmaya karar verdim, örneğin Afrika seçkimi buradan dinleyebilirsiniz: http://bit.ly/Okan-Afrika

-Yolculuk heyecanını en iyi paylaşan kitaplar hangileri size göre ve siz genelde hangi kitaplarla yola çıkarsınız?

Gittiğim yerlerle ilgili yazılmış sürükleyici romanları tercih ediyorum. Örneğin en son Hindistan için Beyaz Kaplan ve Shantaram’ı okudum. İki kitap da harikaydı ve bana Hint kültürünün zenginliklerinden çok şey kattılar.

-Gezgin olmak için belli bir bütçeyi denkleştirmek gerekiyor. Düzenli bir işten elde ettikleri gelirle hayatını idame ettirmeye çalışan pek çok insan için onlarca ülkeyi gezebilmek sadece uzaktan çalışma imkânı olan (freelancer), kendi işinin patronu ya da bohem bir yaşam olanağı olan insanların deneyimleyebileceği bir şey gibi algılanıyor. Ne derece haklılık payları var sizce? Onların görmediği ya da cesaret edemediği şey(ler) nedir?

Seyahat edenlere hep bu soru sorulur. “Değirmenin kaynağı nereden geliyor?” Her şey öncelik meselesi. Mesela yaşıtlarım ilk para kazanmaya başladıklarında çoğu araba alma sevdasındaydı, bense Güneydoğu Asya’nın ve Latin Amerika’nın tozunu atıyordum o sıralar. Mobilya ve arabalar bekleyebilir, yatırımınızı eşyalara mı yoksa kendinize mi yapıyorsunuz, mesele bu. Yoksa seyahat etmek için emekliliğinizi bekliyorsanız önceliğinizi başka şeyler için kullanıyorsunuz demektir. Çok isterseniz zamanı da bütçeyi de yaratırsınız.

-Bir yandan da dünyanın can yakan meseleleri var. Mülteciler ve göçmenler gibi siyasi ve ekonomik sebeplerle sınırları zorlayanların çoğaldığı bir dönemde ‘usulca’ geçip gideceğini kapı bekçilerine nasıl kanıtlayabiliyor bir seyyah? Mültecilere açılmayan kapıların turistlere ve gezginlere açılabildiğini bilmek size ne hissettiriyor?

Ben de bir mülteci olarak görüyorum kendimi, sonuçta ben de Londra’da yaşayan bir göçmenim ve tabii ki hiç iyi hissetmiyorum. Kapı bekçilerine verilen talimatlar her geçen gün daha da ağırlaştırılıyor.Tek yapabildiğimiz bulunduğumuz yerin hükümetini eylemlerle insaflı olmaya davet etmek, savaşlar ve yoksulluk yüzünden evlerinden uzak kalanlara sırt çevrilmesine engel olmaya çalışmak. O insanlara kapılar kapanırsa, seyahat özgürlükleri kısıtlanmaya devam ederse, kural koyucuların ülkeleri yerine bu insanların yanına gitmeye çalışmak, kültür alışverişinden vazgeçmemek gerek. Üstelik böylece zor durumdaki insanlar için bir şeyler yapmak isterseniz ilk elden bunu gerçekleştirebilirsiniz.

-Dünyanın farklı noktalarındaki meselelere şahit olan günümüz seyyahları olarak gezginlerin dünyanın insanlarının ortak sorunlarına dair bir farkındalık ve anlayış oluşturmak üzere kurdukları ya da üzerinde çalıştıkları bir oluşum/inisiyatif mevcut mu? Bu alanda sivil toplum hareketi anlamında neler yapılabilir?

Bildiğim kadarıyla yok. Sadece Couchsurfing gibi çok bilinen, milyonlarca üyesi olan ücretsiz seyahat sitesinde bu amaçlarla gruplar kuruluyor, sonra da bu gruplar aracılığıyla buluşmalar ve organizasyonlar düzenleniyor. Bu buluşmalara katılmak zor değil, genelde konaklama ücretsiz olabiliyor, onun dışında herkes kişisel maliyetini karşılamak zorunda. Elbette bunun dışında bireysel olarak HelpX gibi siteler üzerinden darda olanların yardımına koşabilir, dilerseniz kendinizi Bolivya’da yol yapımında çalışırken ya da Perulu köylülerin çocuklarına İngilizce öğretirken bulabilirsiniz.

-Yolda olmanın kendisi hem bir gezgin hem de bir yazar olarak sizi (yaklaşımlarınızı, beğenilerinizi, yargılarınızı, algılarınızı) nasıl dönüştürdü? Bu iki rolün birbirini beslediğini söyleyebilir miyiz? Ya da birinin baskın olduğu durumlar da söz konusu mu?

sinir-tanimayan-bir-gezgin-486570-1.Şöyle olumlu etkileri oldu. Birincisi, daha fazla araştırmaya, gideceğim yerler hakkında literatür karıştırmaya başladım. Gezeceğim yere artık daha dolu dolu gidiyorum. Bunun yanında, seyahat ederken de kendimi daha fazla yer görüp okuyuculara anlatmak için zorlamaya başladım. Çok az tembellik ediyorum artık, belki şu yeri de merak eden olur, orayı da göreyim, insanlara o yeri de anlatayım diye ekstra çaba gösteriyorum. Bu benim için de büyük bir artı.

-Şu an planlamakta olduğunuz bir rota var mı? Yakın zamanda nerelere gitmeyi düşünüyorsunuz? Ve biz bu rotayla ilgili yazdıklarınızı okuyabilecek miyiz?

Aralık ayında bir Hindistan seyahatim olacak. Pek bilinmeyen Nagaland diyarına gidip Boynuzgaga Festivali’ne katılacağım. Ardından Varanasi, Khajuraho, Tac Mahal ve Rajastan bölgesini göreceğim. Bu seyahatim Hint Alt Kıtası kitabımda yer alacak. Önümüzdeki yıl yapacağım Avustralya gezisini de Okyanusya ve Malay Takımadaları kitabımda okuyabileceksiniz.

-Gezilerinizi paylaştığınız ve güncel olarak notlarınızı aktardığınız bir blog ya da sosyal medya hesabınız var mı?

Şu an bir site açma hazırlığındayım. Vivabackpack yani bir kitabımın da ismi olan Yaşasın Sırt Çantası adlı sitede gezdiğim yerlerden fotoğraflar, yazdığım kitaplarımın tanıtımları ve gelecek seyahatlerim olacak. Ayrıca okuyucular beni hem instagram hem de Twitter’da aynı kullanıcı adıyla takip edebilirler: @okumusokan

-Sosyal medya demişken, son olarak sormayı istediğim şey: Gezileriniz esnasında fotoğraf çekmek ve bu fotoğrafları sosyal medyada paylaşmakla ilgili nasıl bir tavrınız var? Bazen elinde fotoğraf makinesiyle ya da telefonla sadece fotoğraf çekerek dolaşan ‘gezgin’leri görüyoruz. Neredeyse etraflarına telefon ya da fotoğraf makinesi kullanmadan çıplak gözle hiç bakmıyorlar. Aynı zamanda sosyal medyada da çok aktif olabiliyorlar. Seyyahlık deneyimini böyle bir çaba nasıl etkiliyor? Bu konuda makul bir denge tutturmak mümkün mü? Siz nasıl bir yol izliyorsunuz?

Çok doğru bir tespit. Sosyal medyaya teslim olmamak için gittiğim ülkelerde asla internet paketi satın almıyorum, konakladığım yerde wi-fi varsa ne ala. Planladığım yerleri görüp gerekirse paylaşımlarımı akşam ya da sabah yola çıkmadan yapıyorum. Mutlaka çektiğim fotoğrafların içinde olayım diye de bir kaygım yok, bunlarla da zaman kaybetmiyorum.