Arkalarında ölüm. Önlerinde sınır. Gözlerine, ağızlarına toprak dolmuş. Kavurucu sıcağın altında aç, susuz saatlerce yürüdükten sonra Akçakale sınır kapısına ulaşmışlar. Ataları sırtında, bebekleri kollarında... Türkiye’nin kapısı kapalı. Neden? Görün işte, kapatınca nasıl oluyormuş, demek için. Ülkeyi canilere han kapısı yaptınız, diyenlere; içi silah dolu TIR’ları katillere gönderdiniz, diyenlere; mazlumla zalimin ayırt edilemez olduğunu ‘ispatlamak’ için; dünyaya birkaç IŞİD’li tutukladığını gösteren iki kare fotoğraf sunmak için... Oysa daha dün, Niğde’de bir polis, bir jandarma ve sivili öldüren dört IŞİD militanının davasında, mağdur avukatları “ciddi bir yargılamanın çok uzağındayız” diye tepki gösteriyordu.

Devlet, ellerindeki boş su şişelerini gösteren insanlara, TOMA’sıyla yetişti. Askerler havaya ateş ederken, ahlakını reisine paspas yapan havuzcular, “serinlemeleri içindi” diye yazdılar haberlerini. Ve o kapı, ölümden kaçan binlerce Arap ve Türkmen’e açılmadı. Yardım dileyen insanlar, pis sırıtışlarıyla sınıra gelen IŞİD’lilere bırakıldı. Boyunları eğik, Tel Abyad’a döndüler. İki gün sonra sınır açılmış olsa da, o yürek yakan fotoğraflar toplumsal hafızaya kaydedilmişti çoktan. Durgun zekâları, teslim edilmiş vicdanları ve edepsiz gülüşleriyle Türkiye halkını “şimdi gerçeğe bakın” diye uyaranlar oldu! Meğer insanlar IŞİD’den değil, PYD’den kaçıyormuş. Eğer aksi olsaymış, bir yıldır IŞİD’in kontrolünde yaşayan bu insanlar daha önce kaçıp da Türkiye sınırına yığılmaz mıymış?

Ölüm ve eziyetle korkutulmuş insanların neden kaçamıyor oluşlarının idrak edilmiyor oluşunu bir kenara bıraksak bile, -ki zaten kaçıyorlar- aslında PYD gelene kadar IŞİD kontrolünde yaşamaktan mutluydular iması, önce Tel Abyab halkı adına çok incitici, sonra gerçeği, iktidara yaranma adına çarptıran çok kötü niyetli bir ifade. IŞİD’in PYD ile çatışırken neden Türkiye sınırına yığılan sivilleri toplama derdine düştüğünü minik aklının bir köşesine değdiremeyenler elbette canlı kalkan meselesine de hiç dokunmuyor. Olanı biteni, PYD’nin Arap ve Türkmen nüfusu Kürt nüfusuyla değiştirmek için başlattığı bir saldırı olarak okumak, tam da yancı durdukları iktidarın mezhepçi dış politikasının yolundan kör, sağır, koşar adım yürüdüklerinin kanıtı.

PYD’nin silahlı gücü YPG ve Burkan El Fırat, IŞİD’e karşı koalisyon kuran güçlerin hava desteğiyle, doğudaki Cizire ve batıdaki Kobane kantonlarından ilerleyerek Tel Abyad’daki IŞİD hâkimiyetine son verdi. Tel Abyad’ı bu kadar önemli kılan, iki kanton arasında olmasının yanında, Türkiye’nin Akçakale sınırından IŞİD’in merkezi Rakka’ya giden yol üzerinde olması. IŞİD’siz bir Tel Abyad, Rojava’nın iki kantonunun birbirine bağlanması ve IŞİD’in Türkiye’yle sınır komşuluğuna büyük bir darbe demek. Akçakale de IŞİD’in artık destek alabileceği bir kapı olmayacak. AKP ve medyası ise tercihlerinin Kürtler yerine IŞİD olduğunu söylüyor. Devletin haber ajansı AA, Suriye’den gelen sığınmacıların ‘Kürt grupların baskısından kaçtığını’ yazdığı haberinde, IŞİD’den hiç bahsetmiyor. Erdoğan, batının Araplar ve Türkmenleri uçaklarla vurduğunu ve onların yerine PYD ve PKK’yı yerleştirdiğini söylüyor. IŞİD? Yine mevzubahis değil.
Mevzu, PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in özetlediği gibi; Türkiye’nin (AKP’nin) Kürt fobisi. Müslim, hiçbir zaman Türkiye için tehdit oluşturmadıklarını; bugün Rojava’da bütün halkların birbirini kendi renkleriyle kabul ederek, kardeşçe yaşadığını söylüyor. AKP ve medyası tarafından etnik temizlikle suçlanan PYD uluslararası güçlere, sivil halkın zarar görmemesi için IŞİD’in döşediği mayınları birlikte temizleme çağrısı yapıyor. Bölge halklarının altına birlikte imza attığı demokratik bir Anayasa’sı olan Rojava yönetimi, Tel Abyad’dan ayrılan herkesi topraklarına dönme çağrısı yapmaya hazırlanıyor. Sınırdan, dönüşlerin şimdiden başladığı haberleri geliyor. Son olarak YPG, Arap ve Türkmenlere katliam uygulandığı ve yurtlarından edildiğine dair haberlerle ilgili, uluslararası kurumları inceleme yapmaya davet etti. Ama mezhepçi politikanın ilgisi de, meselesi de pek tabii bu değil. Kimse sınırın dışındakini, kalbinin içinde saymasın, onlara bu yeter.