Taliban’dan kaçan ikisi çocuk 39 Afganistanlı, 19 Eylül’de “yakalandı.” Bir gün boyunca kapalı bir yerde tutuldular, nerede oldukları kendilerine söylenmedi. Ertesi gün Diyarbakır Çınar İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürüldüler. Buradayken yaşadıklarını Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Mülteci Hakları Komisyonu’ndan avukatlara anlattılar. Onların hazırladığı rapora göre, mülteciler Jandarma Komutanlığı’nda öylece bekletildiler, ifadeleri alınmadı, oraya neden ve nasıl geldikleri sorulmadı, kendilerine hiçbir belge tebliğ edilmedi, başvuruları olup olmadığı sorulmadı.

Adları bile sorulmadı. Yani onlar aslında yoktu, oraya hiç gelmemişlerdi.


Gözetim altına alındıkları ilk iki gün, günde bir öğün yemek verdiler. Sonra öğün sayısı üçe çıktı.

Hastaneye götürülmediler, sadece bir ambulans geldi, onlar da üstünkörü bakıp gitti.

Yakalandıkları ilk gün, mültecilerden birinde Covid-19 belirtileri vardı. Dört gün sonra test yapıldı, sonuç pozitif çıktı. Ama tüm bu süre zaten yan yana kalmışlardı.

Avukatlara, tuvalete gitmede sorun yaşadıklarını, yıkanamadıklarını, yeterli battaniye olmadığı için üşüdüklerini anlattılar.

Bu, grubun Türkiye’ye ikinci gelişiydi.

Afganistan’a ailelerinden öldürülenler olmuştu, kendileri ve kalan aile üyeleri de Taliban tarafından tehdit ediliyordu, bu nedenle ülkelerini terk ettiklerini söylediler.

Yaklaşık iki ay önce Afganistan’dan çıkmışlardı. İlk yolculuklarında, kaçakçılarla 1000-1500 dolar karşılığında İstanbul’a götürülmeleri için anlaştılar.

Bir ay yürüdüler. Türkiye sınırını geçerken yakalandılar ve hiçbir resmi işlem yapılmadan sınırdışı edildiler. Tabii sınırın diğer tarafında da “yakalandılar.”

İran askerlerinin kıyafetlerini çıkarttırdığını, çıplak bir vaziyette tazyikli suya maruz bırakıldıklarını, kaba dayak ve başka birçok yöntemle yoğun bir işkence yapıldığını anlattılar (Avukatlar da işkence izlerini tespit ettiler).

Hatta İran askerlerinin kendilerini dövüştürdüklerini ve bunu da keyifle izlediklerini ifade ettiler.

Bu süreçte bazılarını kaçakçılar ve hırsızlar alıkoydu, hakaret, tehdit, taciz ve tecavüze uğrayanlar oldu.

Badireleri atlatanlar, 20 gün önce tekrar Türkiye’ye girmeyi başardı. Yine yürüyerek tabii... Dağları tırmandıklarını, nehirlerden geçtiklerini, bazılarının dağlardan düşerek yaralandığını, ölenlerin de olduğunu anlattılar.

Herhangi bir yerde konaklayamadıklarını, yollarda, dağlarda uyuduklarını, yıkanma ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını, besin, yemek ve su ihtiyaçlarını kendi imkânları ile veya yol boyunca kendilerini gören vatandaşların yardımlarıyla giderdiklerini belirttiler. Ülkelerinden çıktıklarından beri, yani 50 gündür duş alamamışlardı.

Diyarbakır İl Göç İdaresi, avukatlarla yaptığı ilk görüşmede verdiği bilgide, çocuk yaşta olanların sınırdışı edilmeyeceğini ancak diğer mültecilere ilişkin işlemlerin devam ettiğini belirtti. Sınırdışı kararı verilmesi durumunda mülteciler, Van’da geri gönderme merkezine yollanacaktı. Ancak ikinci görüşmede, çocuklar dâhil olmak üzere tüm mültecilerin, 25 Eylül’de sınırdışı edilmek üzere Van Geri Gönderme Merkezi’ne gönderildiklerini açıkladı.

Komisyon, mülteci grubunun, çocuk, engelli bireyler ve geri gönderilmeleri durumunda öldürülme tehdidi ile insanlık dışı muameleye maruz kalabilecek kişilerden oluştuğu için sınırdışı işlemi yapılamayacağını açıkladı ancak mülteciler yasal olarak hiç varolmadıklarından yasal yollarla mücadele etmeleri çok zor.

Muhtemelen, üçüncü bir sınırı geçme yolculuğuna başlasınlar diye sınırdışı edildiler. Sanki o sınırı geçerlerse dünyadaki varlıklarını da kanıtlayacaklarmış gibi.