Sınırlar kalkıyor
İstanbul Fringe Festival’in 6’ncı edisyonu için geri sayım başladı. Sanat direktörü Emre Yıldızlar, “Sadece sanatsal değil, politik ve ekonomik anlamda da ülkeye çok büyük katkılar sunabilen bir festival” diyor.
Ümit GÜÇLÜ
Sanatın çeşitliliği ve sınır tanımayan doğası, İstanbul’un kültürel zenginliğine yeni bir boyut kazandırmak için yola çıkıyor Istanbul Fringe Festival. Uluslararası alanda adını duyurmuş, bağımsız sanatçıları ve deneysel projeleri destekleyen festival, hem yerli hem de yabancı sanatçıları İstanbul’da buluşturuyor.
Bu yıl 13-21 Eylül tarihleri arasında 6. kez düzenlenen ve kentin sanat sahnesine yenilikçi bir soluk getirmeyi hedefleyen festivali, sanat direktörü Emre Yıldızlar ile konuştuk.
Fringe, Edinburg Uluslararası Festivali’ne alternatif olarak kuruluyor. İstanbul Fringe Festival’i hangi farkındalıktan doğdu?
Istanbul Fringe Festival fikri 2017’de doğdu, daha önce sanatçı olarak katıldığım Stockholm Fringe ve Athens Fringe Festival’da “Neden İstanbul’da hiç yapılmamış acaba?” diye merak etmiştim ve sonrasında ekip olarak heyecanlanarak başladığımız bir keşif süreci oldu, olmaya devam ediyor. Ekibin çoğu yurt dışında festivallere gitmiş, farklı ekiplerin işlerini izlemiş ve merak etmiş insanlar. Fakat İstanbul’da bu alanın kısıtlı ve az insan tarafından erişilebilir olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu boşluğu doldurmayı, Türkiyeli sanatçıların, seyircilerin de bunu merak edebileceğini düşünerek yola çıktık. Bunun dışında farklı disiplinlerden ve farklı ülkelerde sanatçıların nasıl üretim yaptıklarını bilmek, yerli sanatçılarla onları buluşturmak ve paylaşım alanı yaratmak istedik.
Bu festival ile kimlere ulaşmayı hedefliyorsunuz? Festivallerin tiyatro sanatına nasıl bir katkısı var?
Istanbul Fringe Festival, uluslararası bir performans sanatları festivali, dolayısıyla disiplinlerin zaten içiçe geçtiği bir dönemdeyiz, festivallerin de bu anlamda katkısı büyük. Birçok disiplinden işin belli bir zaman aralığında takip edilebildiği, festivalin olduğu şehrin farklı biçimlerde dolaşarak deneyimlenebildiği, sanatçıların yeni işleri keşfedip yeni fikirlerle ve ilhamlarla çıktığı, belki de yeni oyun arkadaşları bulduğu bir alan. Daha da derine inersek sadece sanata değil, politik ve ekonomik anlamda da çok büyük katkılar sunabilen bir festival, yapıldığı şehre ve ülkeye. Edinburg bunun en iyi örneklerinden biri zaten.
Programda sanatsal çeşitliliği ve farklı disiplinleri nasıl sağlıyorsunuz? Festivalde yerel ve uluslararası sanatçılar arasında nasıl bir denge kuruluyor?
Her sene 200’e yakın başvuru geliyor ve aslında hem dans, hem tiyatro hem de performans anlamında çok seçeneğimiz oluyor. Yine her sene dünyanın birçok ülkesinden başvuru alıyoruz ve olabildiğince farklı ülkelerden sanatçıları programa almaya çalışıyoruz. Bu sene yerli sanatçıların başvuru sayısı da arttı, bu da bizi sevindiriyor çünkü işlerini sergileyebilecekleri bir alan olarak görüyorlar, erişilmez bir yerde durmuyoruz. Program sadece gösterilerden oluşmuyor, bir yandan da çok ilginç atölyeler, kültür-sanat sektöründeki sorunlar, konuşulması gerekenler üzerine buluşmalar ve ortak üretim çalışmaları ile çeşitleniyor.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanata erişim gittikçe zorlaşıyor. Siz sanata erişimi kolaylaştırmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Herkes gibi bunu her sene kendi içimizde konuşuyoruz, bizim katılımcı kitlemiz oldukça genç ve büyük bir kısmı öğrenci. Dolayısıyla öğrenci indirimi ve 2’nci bilet indirimleriyle bilet fiyatlarını olabildiğince erişilebilir tutmaya çalışıyoruz. Genel olarak da sezondaki bilet fiyatlarına benzer bir fiyat politikamız var. Bunun dışında zaten gönüllülerimizin çoğu öğrenci-sanatçılar ve festivalin gerçekleşmesine çok büyük bir destek veriyorlar, bununla birlikte gösterileri ücretsiz izleyerek, sanatçılarla tanışma ve uzun vadede birlikte iş üretmeye giden bağlar kuruyorlar.
Sizce günümüzde tiyatronun en büyük problemi nedir?
Sahne sanatları her zaman dönüşüm göstermiş ve göstermeye devam ediyor. Engeller hep olacak ve hep aşılacak, çünkü sanat zaten doğası gereği hep yol bulan, yeni yöntemler üreten ve akla gelmeyecek cevaplar veren bir gerçek. İçinde olduğumuz dönemdeki engeller daha çok ekonomik diye düşünüyorum, çok fazla iş ve iş üretmek isteyen sanatçı var, fakat mekanlar veya kiraların yüksek olması birçok genç sanatçıyı belli bir seviyede üretebilmeye, seyirciye ulaşamamaya mahkum ediyor.
Şehre baktığımızda en çok gördüğümüz şeyler binalar, fakat öyle yerler var ki 24 saatin sadece belirli zamanları kullanılıyor. Bu yapıların işlevi artırılabilir, akşam ya da gece saatlerinde de prova yapacak sanatçılar tanıyorum. Mekanı dönüştüren işleri yavaş yavaş görmeye başlıyoruz, bence daha da artacak.
FESTİVALDE NELER VAR?
6. Istanbul Fringe Festival’den bazı örnekler şöyle:
• 14 Eylül 21.00: Fransa’dan “HHH” DasDas’da
• 15 Eylül 20.30: Tavyan’dan “The Whisper of the Waves” Zorlu PSM’de
• 19 Eylül 20.30: “Fringe Kısalar” Alan Kadıköy’de
• 20 Eylül 22.30: “The 11th Hour” Alan Kadıköy’de
• 21 Eylül 16.00: “Dünya Maskara” Arter’de