Sinop’a defalarca geldim. Bu izlediğim kaçıncı miting hatırlamıyorum ama bu kadar kalabalık bir nükleer karşıtı mitingi ilk kez görüyorum. Sadece binlerce insan görmedim dirençli insanlar gördüm. Nükleere memleket toprağını vermemek için İstanbul’dan, İzmir’den kalkıp gelen Sinoplular vardı. Nükleer reklamlarla kandırılmaya çalışıldıkları için kızgın insanlar vardı. Gençler vardı, “rüzgâr, güneş bize yeter” diye bağırıyorlardı. Emeklisi de vardı, hayata adımını yeni atmış bebeği de. Yaşam mücadelesi nedir görmek isteyenin Sinop’a bakması gereken bir gün yaşandı burada.

Sinop Uğur Mumcu Meydanı’nı dolduran binlerce kişinin bir tek mesajı vardı: Nükleere hayır! Sinop’un nükleere hayır demek için birçok nedeni var. Burası Karadeniz’in en gözde turizm noktası, sahil yolunun yok etmediği nadide kumsallarına sahip. 2013’te kente gelen turist sayısı 870 bini geçti. Sadece turizmin değil balıkçılığın da Karadeniz’deki en önemli merkezlerinden biri. İlin tek başına Karadeniz’in yüzde 30 balıkçılık potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor. Nükleer santralın soğutma suyu ihtiyacının balık larva ve yumurtalarını tehdit edeceğini bilen balıkçılar takalarını nükleer karşıtı bayraklarla donatmıştı. Balıkçılar, mitingin başında Uğur Mumcu Meydanı’na bakan limanda turlayarak korteje katıldılar. Sinop esnafı da vitrin camlarına astıkları afişlerle nükleer karşıtı şenliğe günler öncesinden hazırlanmış gibiydi. Yürüyüşe bu yıl daha çok Sinoplu’nun katılması, Japonya ile yapılan nükleer santral anlaşmasının Meclis’ten geçerek daha somut bir hale gelmesine verilmiş bir yanıt gibiydi. Sadece Sinoplular değil, Artvin, İzmir, Bartın, Tunceli, Amasya, Samsun, İstanbul, Çanakkale ve Tokat gibi farklı illerden gelen çevre dernekleri, öğrenci birlikleri, sendikalar ve siyasi partiler hükümetin seçim öncesi aceleyle geçirdiği bu yasaya adeta, “Siz geçirdiniz ama biz geçirmeyiz” dedi.

Sinop, nükleeri bundan 29 yıl önce Çernobil’le tanıdı. Kentte kime sorsanız kanserden kaybettiği bir yakını var. 26 Nisan 1986 yılında meydana gelen kazanın izleri ne yazık ki Sinop’ta her ailenin hafızasına kazınmış. O dönemde söylenen yalanları herkes hatırlıyor. Çayda radyasyon yok deyip kendi içtiği çayı analize gönderen Kenan Evren’i (o çayda da yüksek oranda radyasyon çıkmıştı), eski çayla kirlenmiş çayı birbirine karıştırarak radyasyon dozunu düşürdüğünü öne süren ve o çayın dağıtımını onaylayan dönemim Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ahmed Yüksel Özemre’yi ne Sinoplular ne de Türkiye unuttu. Unutmadı çünkü bugün konu nükleer olunca yalan söyleme hastalığı da beraberinde geliyor. Nükleer reklamlarında oynattığı pilota bile gerçeği söyleyemeyen şirket, olası bir kaza veya sızıntıda bizlere kim bilir ne masallar anlatacak. Akkuyu için ‘dünyanın en güvenli santralı’ iddiasını ortaya atan hükümet yetkililerinin halihazırda Sinoplulara bir açıklama borcu var. Mersin’deki santral dünyanın en güvenlisiyse Sinop’takinin daha az güvenli olacağı ortada. İki ayrı teknolojiden sadece biri en güvenli olabilir. O halde daha az güvenli olanını neden Sinop’a layık gördünüz? Yoksa Karadeniz Çernobil’den beri kobay vazifesi görmeye devam mı ediyor? Gördüğünüz gibi konu nükleer olunca daha ilk dakikadan itibaren yalanlar, bol keseden atmalar başlıyor.

Bu yalanlara karnım tok diyen Sinoplu bugünden itibaren evlerini, dükkânlarını nükleer karşıtı bayraklarla donatacağını söylüyor. Sustuğunuzda onayladığını sananlara çok akıllı bir mesaj vermeye hazırlanıyor Sinoplular. Darısı Mersin ve tüm Türkiye’nin başına.