Yeni rejimin (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejimi veya Saray rejimi) inşasından sonra sıra bu rejimle uyumlu yerel yönetimler rejiminin oluşturulmasına gelmiş bulunuyor. Nitekim bu niyet önce 24 Haziran seçimlerine yönelik hazırlanan AKP seçim beyannamesinde dile getirilmiş ve sonrasında bu yönde yapılan hazırlıklar Parti’nin 18 Ağustos 2018 tarihinde gerçekleştirdiği 6’ncı Olağan Kongresinde okunarak kabul […]

Yeni rejimin (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejimi veya Saray rejimi) inşasından sonra sıra bu rejimle uyumlu yerel yönetimler rejiminin oluşturulmasına gelmiş bulunuyor. Nitekim bu niyet önce 24 Haziran seçimlerine yönelik hazırlanan AKP seçim beyannamesinde dile getirilmiş ve sonrasında bu yönde yapılan hazırlıklar Parti’nin 18 Ağustos 2018 tarihinde gerçekleştirdiği 6’ncı Olağan Kongresinde okunarak kabul edilen 2018 Faaliyet Raporu’nda ayrıntılandırılmış.

Anlaşılan merkezi düzeyde geçerli olan yeni rejimde olduğu gibi, Yeni Kamu İşletmeciliği(YKİ) modeli yerele taşınıyor. Bu modelde devlet bir yandan kamu hizmeti üretimi alanında küçültülürken öte yandan özel sektör gibi üretim yapmaya zorlanıyor. Bu işletme tekniklerinin kamu hizmeti üretimine uygulanması anlamına gelmektedir. Pek çok gelişmiş ülkede yönetimin düşünce ve uygulamasında gittikçe benimsenen bu yaklaşım ”Yeni Kamu İşletmeciliği” (New Public Management) olarak adlandırılıyor.

Bu model ile devlet girişimcilik ruhuyla harekete geçen, piyasa ile uyumlu ve müşteri odaklı kamu hizmeti üretiminin hem de kamu hizmeti üretiminde rol alan kamu emekçilerinin piyasa ilişkileri içine çekilmesi yönündeki girişim ve uygulamalar Türkiye’de tüm hızıyla sürdürülüyor. Bir yandan kamu hizmetleri müşteri konumuna getirilmiş yurttaşların satın alma güçleri ölçüsünde yararlanabilecekleri (parayı veren düdüğü çalar özdeyişini çağrıştıran “kullanan öder” ilkesi gereği ) bir piyasa malına dönüştürülürken diğer taraftan kamu personel rejimi bu dönüşüme uygun ve uyumlu çalışır hale getirilmeye çalışılıyor. Ayrıca bu modelde üst düzey bürokratlar, özel sektörde olduğu gibi CEO statüsünde çalışıyor konumundadır. İşte bu model merkezi düzeyde olduğu gibi, şimdi yerel yönetimlere taşınıyor.

Neoliberal perspektife sahip YKİ anlayışı, kentleri markalaştırılacak ürün, belediyeyi A.Ş, belediye başkanını CEO, kentte yaşayan halkı da müşteri ve bu A.Ş’nin emekçileri olarak görüyor. Bu anlayış, sermayenin ihtiyaçlarını ve yararını merkeze alıyor ve kentleri ‘’rantın ve sermayenin ihtiyaçlarının ençoklaştırıldığı’’ mekânlar olarak görüyor.

Ancak bu noktaya bir günde gelinmedi. Bu süreç izlenen neoliberal politikalar ve zaman içinde reform adı altında yerel yönetim yapısında gerçekleştirilen köklü yasal değişiklik ve uygulamalarla ilmik ilmik örülmüştür. Bu sürecin en köklü değişime yol açan uğraklarından biri 6360 sayılı “Bütünşehir Kanunu” diye anılan düzenlemedir.6 Aralık 2012’de Resmi Gazete’de yayımlanan bu Kanun’la yerel yönetim birimleri, özellikle de büyükşehir belediyeleri, özel sektöre iş gördürme, şirketleşme gibi usullerle piyasa ekonomisinin belirleyici kurumları haline gelmişlerdir( söz konusu Kanun’un yönetsel açıdan yetkin bir değerlendirmesi için Ozan Zengin’nin ankarabarosu.org.tr’deki yazısına bakılabilir).Bu düzenlemeyle geniş kapsamlı bir yukarıdan-aşağıya yeniden ölçeklendirmeyle, sermayenin hükmettiği mekânı önemli bir boyutta genişletilmiş ve sermayeye yeni değerlenme alanları kazandırmıştır. Sermaye lehine yağma ve talan alanlarının genişlemesi, yerel hizmetlerin ticarileştirilmesi, özelleştirilmesi ve taşeron eliyle yürütülmesi vb uygulamalarla zaten oldukça zemin kaybettirilmiş aktif yurttaşlığın ve demokratik yerinden yönetimin alanının daraltılmasıyla biçimlendirilen mekânsal ve yönetsel yapının, ziyadesiyle radikal bir otoriteryen kentleşme / şehircilik projesi olduğu ileri sürülüyor(çok yerinde olan bu tespitin ayrıntısı için Ayten Alkan’ın ayrintidergi.com.tr’deki yazısına bakılabilir).

Yerel yönetimler bir yandan oteriterleştirirken, diğer yandan özerk yapıları değiştirilmiştir. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayeti her geçen gün artmaktadır. Planlamadan, imar mevzuatına, yönetmeliklere ve hatta ruhsat vermeye kadar tüm sürecin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından işletilebildiği bir ortam söz konusudur. OHAL’in kaldırılmasından önce OHAL’i fiilen 3 yıla çıkartan yasal düzenlemelerle Valiliklere tanınan yetkilerin artırılmasıyla devlet organlarının tümüyle partileştirilmesinin yolu açılmıştır. Artık yerellerdeki AKP teşkilatları valiliklerle ve devlet kurumlarıyla iç içe geçmiş durumdadır.Bu fiili durumun oluşturulacak yeni yerel yönetimler rejimiyle yasal bir zemine kavuşturulacağı çok açık bir şekilde görülüyor. Böylece, yerel yönetimlerin de tek adam-tek parti rejimine bağlanabilmesi mümkün hale gelecektir.

Bu tür bir rejimin hayata geçirilmesi, büyük ölçüde AKP’nin önümüzdeki yerel seçimleri kazanmasına bağlı. AKP var gücüyle şimdiden seçimi kazanabilmek için kamu kaynaklarını bu yönde seferber etmiş durumda. Geliniz, bunun değerlendirmesini de gelecek yazıya bırakalım.