Ali Murat İrat’ın ‘Yalnızlığa Övgü’sü kimi yeni, kimi BirGün’de yazdıklarından oluşan yalnızlık kitabı. Üstelik yalnızlığı hiç bir yere sığdıramıyor. Daha doğrusu yalnızlığın kendisi, yazarı dâhil hiçbir insanın içine sığamıyor

Sıradaki yalnızlık sana gelsin

SERAP ÇAKIR

“Aşk bir tufanın bıraktığı ağır hasardır” diyen bir yazarla, yitip gidenin ardından ağıt yakan bir müzisyeni aynı duygu kilometrelerce uzaklığa rağmen bir araya getiriyor. Notanın ve kelimelerin gücü işte burada. Sanat egemenin sıkılı yumruğuna rağmen insanları birleştiriyor. Bu kez sıradaki durak: Yalnızlık…

Yalnızlığı neden öveyim? Delirdim mi ben? Yalnızlığın nesi iyi ki bir de onu göklere çıkarayım?
Yatak boş, oda boş, ev boş...
Güzel mi?
Demiş ki: “Yalnızlık sığamamaktır. Yatağınıza, odanıza, sokağınıza, kentinize ve bu dünyaya. Ansızın bir kitabın sayfalarından çıkıp yakanıza yapışan cümlelerin ve en sevdiğiniz şarkının notalarının bir araya gelip sizi fütursuzca boğmaya çalışmasıdır. Yalnızlık ruhun bedene dar gelmesidir. Bu nedenle acıtandır da yalnızlık.”

Duvarlara vuran ışık / Yüzümde karanlık.
Ali Murat İrat, geçtiğimiz günlerde “Yalnızlığa Övgü” isimli bir kitap çıkardı. Kimi yeni, kimileri BirGün’de yazdıklarından oluşan bir yalnızlık kitabı. Üstelik yalnızlığı hiç bir yere sığdıramıyor. Daha doğrusu yalnızlığın kendisi, yazarı dâhil hiçbir insanın içine sığamıyor. Bililtizami bir burukluklar kitabı… Bile isteye demekmiş bililtizami. Yani bile isteye yalnızların, kırgınların ve onmayan yaralarımızın adı.

Yine mi sen / Bayram günü gibi gelen?
İşten başımızı kaldıramıyoruz, sosyal çevremiz gani gani, arkadaşlarımızla hoşça vakit geçiriyoruz, iyi kötü başımızı sokacak bir evimiz, sığındığımız kadın ve erkeklerimiz var. E, daha ne olsun ki! Her şeyimiz yerli yerinde maşallah. Bir eksik tatil planımız. Yine de çok yalnızız…

Kaçamadım/ Külleri hala sıcak.
Sanki evde biri var ama yine yalnızsın, eğlencenin en koyusunda bir partidesin ama yalnızsın, koca sınıfta, sokakta ve belki bir miting alanında, hatta öpüşürken gecenin bir yarısında. Üstelik bir de tam tersinden sana yalnız olmamanı söyleyen bir sistemin içinde savruluyorsun. Günü geldiğinde evlenecekler, zamanı gelince çocuk yapacaklar, aynı yastıkta kocayıp, kefeniyle evden çıkacakların uzay çağındasın. Tek başınalığın bir yenilgiymiş gibi sunulduğu bir düzende yanlış yollara sapıp tökezliyorsun. Kırılgan evliliklerin, tabanı çürümüş sevgililik hallerinin içinde sahte bir mutluluk portresi çiziyorsun. Baştan sona yalanlar kumkumasısın. Kalabalıksın, çok görünüyor ama azsın. Organların bu sığlıkta her koşulda çürüyor... Tam da bu noktada Ali Murat İrat’ın gerçek anlamda bir yalnız olma halinden söz ettiğini anlıyorsun. Övdüğü, yere göğe sığdıramadığı yalnızlık, çoğalan ve seni iç sesini dinlemeye zorlayan tortularından arındığın bir oluş hali… Günümüz düzeni azılı dişleriyle ardımızdan kovalarcasına bunun da peşine düşüyor. “Oysa bu çağ gerçekten haindir. İnsana ve her şeye haindir. İnsan yerine plastik canlılar yaratmış, insanı kandan yaratana inat, kanla yaşatmıştır. Ve şimdi de o büyük yalnızlığımıza saldırmaktadır.”

Kalbimi durdurup kaybolan bir tuzak
Oluyor / Her sokak.

Aşkın yalnız hali: Terk

Yalnızlığı neden öveyim? Delirdim mi ben? Ali Murat İrat delirdi mi? Sen deli misin? Bu kadar yapaylıkta yalnızlığını korumaya çalışan cem-i cümlenin deli olup olmadığını size ben söyleyemem elbette. Ama olan biteni gören bir çift göz olarak yaşanan ilişkilerin sığlığından, dokunuşların yavanlığından ve biraz olsun sevilmek adına çıkılan sonu belli hüzünlü aşk yolculuklarından bahsedebilirim size. Yalnızlığa Övgü’nün yazarı da öyle yapıyor aslında: “Dokunmak bir sevme biçimiydi eskiden… Şimdilerde bir taşa dokunmak gibi bir insana dokunmak.”

Hiçbir şey istemedim / Ne yatak ne oda ne de ev.
Gariptir ki birbirini hiç tanımayan insanları, aynı buruk hisler ortak bir noktada buluşturabiliyor. Ali Murat İrat’ın Yalnızlığa Övgü’sü bunun somut kanıtıysa, İstanbul’da sessiz sedasız müziğini yapan Kalben’in Sadece’si de bunun bir başka kanıtı. Yazının başından beri usul usul orta şeritten aşağı doğru kayan satırlar, yitip giden bir aşkın sonundaki yalnızlık halini en içten diliyle kalbinize mıhlıyor. Ankara’da kalem tutan bir yazarla, İstanbul’da gitarını konuşturan bir şarkıcıyı yalnızlığın o buruk tadı ortak bir dile, ortak bir duyguya vardırıyor. Yalnızlık haliyle, giden sevgilinin ardından eve, odalara ve aslında kalp odacıklarına dolan yalnızlık, aynı buruk tadı sanatın o eşsiz uyumuyla bizlere sunuyor.

Sen de bırak her şeyi / Sadece beni sev.

“Aşk bir tufanın bıraktığı ağır hasardır. Bir tufanın öncesi, kendisi ve sonrasıdır” diyor Ali Murat İrat ve Kalben “Yatak boş, oda boş, ev boş” diye haykırıyor. “Aşkın varlığına ve birliğine iman ediyorum. Onun dışında kalan her şey küfürdür” diyor Ali Murat İrat ve sadece, diyor Kalben, beni sev. Sadece beni sev. Sadece beni… Sıradaki yalnızlık sana gelsin sevgili okur…