Bodrum Belediye Meydanına tek başıma çıkıp, işimi ve öğrencilerimi istediğimi belirten dövizi tutuyorum. Ne yaya ne araç trafiğine engel oluyorum. Slogan bile atmıyorum, insanlarla konuşarak derdimi anlatıyorum.

Engin Karataş, ilkokul öğretmeni, 45 yaşında.

Muğla’nın Bodrum ilçesinde öğretmendi, 29 Ekim 2016 sabahı yayımlanan KHK ile ihraç edildi (Okuldaki diğer yedi Eğitim Sen’li öğretmenle birlikte).

Yukarıdaki sözleri, bir yıl öncesinden. Hâlâ aynı yerde direnmeye devam ediyor. Bodrum’da meydanda, sahilde yaratıcı eylemler yapıyor, amacı sesini duyurmak. ‘İşimi istiyorum’ dövizi sabit, onun dışında bir kâğıda ‘Öf’ yazıp kendisine destek verenlerle birlikte of çektiği de oluyor.

Paraşütle de atladı, havada ‘İşimi istiyorum’ yazdı, aşağı inince gözaltına alındı. Sonra denize dalıp sualtında ‘İşimi istiyorum’ yazdı, karaya ayak basınca yine gözaltına alındı. Onu Türk Ceza Kanunu’ndaki herhangi bir suçla ilişkilendiremediklerinden, polis her defasında “huzuru bozduğunu” ileri sürerek gözaltına alıyor onu.

Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı ise “huzuru bozmak” suçlamasıyla önüne gelen tüm dosyalara takipsizlik kararı verdi, Karataş’ın huzuru falan bozmadığı savcı kararıyla sabit. Zaten kendisi de huzuru bozmaktan çok, Bodrumlulara tebessüm vesilesi. Yaratıcı eylemleriyle de sesini hem ilçede hem memlekette duyuruyor.

En son suya yazı yazmak değil de, suyla yazdı ‘İşimi istiyorum’ talebini örneğin. Evet, suyla. Elindeki pet şişeden döktüğü suyla.

Neden?

“Polis delil diye toplayıp götürecek bir şey bulamıyor da ondan. Bir keresinde de buğday taneleriyle ‘İşimi istiyorum’ yazmıştım, polis buğdayları tek tek toplayamadı tabii. Bıraktı gitti.”

Dün telefonla konuştuğum Karataş, eylem yapmaya nasıl cesaret ettiğini de şöyle anlattı: “Sokağa çıkmak devrimcilik değil, sıradan bireyin yerine getirmesi gereken bir sorumluluk. Biz, sokakta direnenler, Deniz Gezmiş değiliz; normal olanı yapıyoruz. Ama toplum aşırı geri çekildiği için biz sokaktakiler önde görünüyoruz. Polis bana ‘Sen çok mu cesursun’ diyor. ‘Yoo, çok korkağım’ diyorum.”

Bu arada Engin Karataş neden ihraç edildiğini bilmiyor. Devlete, yani bakanlığa hem resmi yazıyla hem de BİMER üzerinden sormuş, “Neden ihraç edildim?” diye. Resmi yanıt gecikmeli de olsa gelmiş: “OHAL döneminde bilgi veremiyoruz” (Bilgi veremiyor ama bir öğretmeni açıklanamayan nedenlerden ötürü açlığa mahkûm ediyor yani).

Devlet bilgi vermiyor ama Karataş’a kesilen 90 ayrı Kabahatler Kanunu cezasını tahsil etmenin peşine düşüyor. Tanesi 260 liradan 90 cezası var, “Yakında icraya gelirler” diyor. Savcılığın ‘huzuru bozmadığına’ dair kararı bile cezaları kaldırmaya yetmiyor.

Engin Karataş sosyal medyada bir ‘dünlük’ tutuyor, yaratıcı eylemlerinden fotoğraflar, videolar koyuyor, esprili diliyle eylemlerini anlatıyor. Dünlüğünde diğer ihraç edilen öğretmenlere şöyle sesleniyor:

“Yüz elli bin KHK mağduru eline bir kâğıt alıp bir meydanda otursaydı çoktan geri dönmüştük.”

Sıradanlığın cesaret olduğu günlerde, belki de her şey bir kâğıt parçasıyla başlıyor.