Hitler sonrası dönemde, başta yargıçlar olmak üzere Nazilere devlet katında hizmet veren cellatlar, toplama kampı görevlileri, gazeteciler, ordu mensupları ve muhbir vatandaşlar işledikleri suçlardan dolayı –ki bunlara yüzlerce kişiye bir celsede verilen idam cezaları ve bu cezaların hiç vakit kaybetmeden infazı da dahil- yargılandılar. Hepsi de suçsuz olduklarını söylediler. Devletin yasalarını uygulamışlardı. Toplama kampı işkencecileri ise her nedense yaptıkları hiçbir şeyi hatırlamıyorlardı.

Girişteki alıntı Helmut Ortner’in Acımasızca Alman kitabından. Bir döneme ayna tutan Ortner, “Nazilerin yarattığı toplumsal tahribatı bütün boyutlarıyla yansıtırken savaş sonrasında yargılanıp ceza alsalar bile Nazi artıklarının cezalarının nasıl affedildiğini, emekli aylıkları ve edindikleri mülklerle nasıl rahat bir hayat sürmeye devam ettiklerini Alman toplumunun Hitler döneminde işlenen suçlarla yüzleşmekten nasıl kaçındığını çarpıcı şekilde gözler önüne serer.”

Hikâye bilindik esasında. Savaştan ağır bir yenilgiyle çıkan Almanya’da faşizm sonrası yeni döneme yelken alınırken Nazi artıkları her yeri doldurur. On binlerce Nazi bir günde ellerindeki “temiz kağıtları”yla yeni devletin her kademesine çöker. Tarihin gördüğü en zalim diktatörlüğün inşasına tuğla taşıyanlar, bir çırpıda kılık değiştirerek yeni dönemde hiçbir şey olmamışçasına yaşamlarına, kariyerlerine devam eder.

Savaş sonrası Almanyası’nın lideri Konrad Adenauer Nazilere yol verirken, bu kadroların soruşturulmasının ucunun nerelere çıkacağının bilinmeyeceğini belirterek bu yöndeki girişimleri boşa çıkarır. Duvardan çekilecek bir tuğlanın bütün bir sistemi alaşağı edebileceğin farkındadır.

FAŞİZME OMUZ VERENLER

Ortner, Nazilerin nasıl affedildiğini, nasıl rahat bir hayat sürmeye devam ettiklerini, Alman toplumunun Hitler döneminde işlenen suçlarla yüzleşmekten nasıl kaçındığını gözler önüne sererken kapsamlı bir sorgulamaya girişir. Bunlar hakikaten suçsuz mu yoksa çarkın gönülsüz dişlileri olan emir kulları mıydı? Onlar hakikaten ideolojik açıdan inanmış failler mi yoksa sıradan suçlular mı? Evet efendimciler, ayaktakımındakiler, emir alanlar, suç ortakları ve failler arasındaki sınır geçişkendi.

Totaliter sistemler eğilip bükülme becerisine sahip insanlar üzerinde kurulabilirdi. Örneğin binlerce kişinin öldürüldüğü Stutthof Nazi kampında gardiyanlık yapan 93 yaşındaki Bruno Dey, Mayıs 2020’deki mahkemesinde işlenen suçlarda payı olmadığını şu sözlerle iddia eder: “Zorla gardiyanlık yaptırdılar, bu bir emirdi.”

Yine Nazi Almanya’sının kadınlara özel en büyük esir kampı Ravensbrück’te en az 30 bin kadının işkence yapılarak öldürülmesinden sorumlu olarak yargılanan az sayıdaki kadın SS muhafızından olan Herta Bothe de mahkemelerde kendisini emirleri uygulayan sıradan gardiyan olarak şöyle savunur: “Oraya gitmek zorundaydım, aksi takdirde beni de oraya götürürlerdi.”

GÜNAHLARDAN ARINMAK

Zaman, mekân, koşullar değişse de değişmeyen tek gerçeklik, otoriter/totaliter her türlü diktatörlüğe omuz verenlerin devran değiştikten sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranmaları. Geçmişteki günahlarını bir çırpıda “temize çekerek” kurtulduklarını sanan bu şahsiyetler, zamanın ruhuna uygun şekilde geçmişi kötülemede birbiriyle yarışa dahi girebiliyorlar.

Bürokratların, yargı bürokrasisinin, memurların, kolluk güçlerinin özetle bütün bir düzen bekçilerinin bu davranışlarını her yerde görmek mümkün. Batı’nın faşist yönetimlerinde de Doğu’nun despotik diktatörlüklerinde de bu davranış biçimlerini sıklıkla görüyoruz.

Er ya da geç içinde bulunulan despotik günler bir gün son bulacaktır. Geriye ise bugün yaşatılan kötülükler kalacaktır. Totaliter yönetimin gönüllü kulları günü geldiğinde her şeyi emir komuta zinciri çerçevesinde yaptıklarını ifade edecek, suçsuz olduklarını dillendireceklerdir. Tıpkı Nazi rejimine en önemli mevkilerde hizmet etmiş olan on binlerce hukukçu, doktor, iş insanı, gazeteci ve ordu mensubunun ellerinde “aklanma belgeleri”yle, başarıyla “Nazilikten arınmış” bir biçimde savaş sonrasının Almanya’sında kariyerlerine devam etmeleri gibi.