Vizesiz girilebilen ülkeye; sadece hafta sonu ya da uzun bir tatil için gidebilirsiniz. Her ikisi de sizi fazlasıyla mutlu edecek

“Sırbistan” yazılır, “çok güzel ülke” okunur!

CEM TÜRK - info@cemturk.com

Her şey önce bir gaz ve toz bulutuydu. Sonra hepsi birbirine karıştı, dünya oluştu. Üzerinde insanlar ülkeler kurdu. Bir tanesinin adı Yugoslavya’ydı. Sonra Yugoslavya karıştı. Savaşın gaz ve tozu dağıldığında ortada Yugoslavya yerine 7 küçük devlet vardı. Bu ülkelerden en büyüğü Sırbistan adını aldı. İç savaş anılarından dolayı Türkiyeli ziyaretçiler önceleri Sırbistan’a mesafeli davrandı, üstelik ülkede Hırvatistan gibi deniz de yoktu. Sonra su aktı yolunu buldu, bugünlerde Sırbistan Balkanlar’da en çok tercih edilen ülke olma yolunda.

Belgra’da Kalemegdan’a gider ve surlarına bakarsanız; Roma, Avusturya Macaristan ve Osmanlı İmparatorluklarının aynı duvara dizdiği taşları ayrı ayrı görebilirsiniz. Ülkenin her yeri tarih kokar. Yakıp yıkarak da olsa Atilla ve Hunları geçmiş buralardan. Osmanlı döneminin her yerde izi var. Dağlarında Alman faşizmine karşı Partizanlar savaşmış, Yugoslavya ’yı kurmuşlar. Tito’nun anıt mezarı şimdi Belgrad Zemun’da yer alıyor.

En büyük kent Belgrad. Belgrad’ın kalbi, eski şehirdeki yürüyüş yolu Knez Mihailova. Burada alışveriş yapar, yemek yer ve biraz sıcak kestane alırsınız. Yolun bir ucu sizi Kalemegdan’a götürür. Orada kalenin surlarından Tuna ve Sava nehirlerini seyrederken kestaneleri keyifle yersiniz. Nikola Tesla Müzesi gezilip, Tito’nun Anıt Mezarı ziyaret edilebilir, Belgrad’ın yer altı tünellerini gezmenizi de öneririm. Akşam olunca Skadarlija Sokağını sorun, “Kafana Gecesi” düzenleyen müzikli meyhanelerin en bilinenleri orada. Yemek ve içki ülkede ucuz, hesaba hem şaşıracak hem sevineceksiniz. Hava yazsa geç saatlerde “splavs/splavovi” ziyareti yapın; nehir üzerinde bağlı bu yüzen gece kulüpleri güzel müzik ve eğlence sunuyor.

En yavaş kent Novi Sad. Koşturmadan sakince yaşayan insanları, o ritme ayak uydurmuş kent yaşamı ve şaraplarıyla meşhur. Tepede güzel bir kalesi var, temmuz ayında “Exit” isimli müzik festivaline ev sahipliği yapar. Yazları Tuna nehri kenarına deniz kumu döküp plaja çeviriyorlar. Tatlı su balığından çok güzel çorba servis edilen restoranlar bulacaksınız, deneyin. Kalmaya vaktiniz yoksa bile Novi Sad’ı günübirlik ziyaret edebilirsiniz.

En neşeli kasaba Guca. Balkan Çingenelerinin yaşadığı Guca’da her yıl Ağustos ayı içerisinde Guca müzik festivali düzenleniyor. Hem amatör gruplar hem de Boban Markoviç, Goran Bregoviç gibi ünlü isimler bir hafta boyunca kasaba stadyumunda müzik yapıyor. Gitmeye niyetliyseniz; müzik 24 saat susmuyor haberiniz olsun. Festival döneminde konaklamayı mutlaka önceden planlamanızda fayda var. Guca’da bir düğüne denk gelmenizi çok isterim. Sizi de arasına alarak; mutluluk nasıl paylaşılır, insanlar nasıl eğlenirmiş dosta düşmana gösterir bu yörenin insanı. Tadacağınız erik rakısından hiç bahsetmiyorum. Bu arada o içkinin adı “Rakia”, erik başta olmak üzere çeşitli meyvelerden damıtılıyor ve içerken su katılmıyor. Bir de adamı fena çarpıyor.

En ilginç kasaba Mokra Gora. Ziyaretçilere dağlar ve tüneller arasında kısa turlar yapan buharlı bir kara tren var. Bir de Drvengrad Köyü var. Ünlü yönetmen Emir Kusturica, “Life is a Miracle” filminin çekim seti olması için kurmuş. Ahşap malzemeleri bölgedeki eski evlerden toplayıp kullanmış. Film sonrasında bu köyü bozmayarak, bir sanat yerleşkesine çevirmiş. Her yıl “Küstendorf Film ve Müzik Festivali” düzenleniyor. Köyü gezerken sokak tabelalarının birinde Dostoyevski ismini göreceksiniz diğerinde ünlü futbolcu Maradona, benim en sevdiğim sokak ismi ise Ernesto Che Guevera. Eğer film çekiminde ya da festivalde değilse köyün restoranında Emir Kusturica’yla karşılıklı kahve içmek de cabası. Çoğunlukla orada yaşıyor.

Oralara kadar gitmişken Zlatibor Dağı civarını da keşfedin vakit varsa. Nisan’a denk getirirseniz kuzularla oynarsınız. Çalacağınız her kapı size misafirperverliğini sunar. Yazarak tarifini başaramayacağım bir doğada mis gibi kokan taze pişmiş köy ekmeğinin kokusuyla uyanır, kaymağın (burada kaymak tatlı değil tuzludur), etin, peynirin en lezzetlisini yer, bitmesini istemeyeceğiniz yürüyüşlere çıkar, bol bol fotoğraf çekersiniz.

Müziği mutlaka içinde Trompet sesi varken dinlemeyi, içkiyi sert içmeyi, her gece eğlenmeyi, doğayı, tarihi, güzel yemekleri, temiz ve düzenli kentleri, geleneklerini kaybetmemiş köyleri seviyorsanız bu ülke tam size göre. Sırbistan hakkında sizi cezbedecek çok şey yazılabilir ama tek bir şey bile gitmenize değer, o da insanlarının sıcakkanlılığı ve misafirperverliği.