Sonbahar dünya ekonomisindeki gelişmelerin değerlendirildiği, sorunların masaya yatırıldığı, geleceğe yönelik öngörülerin şekillendiği, bir bakıma yıllık bilanço mevsimidir. Uluslararası finans kuruluşları birbiri ardına ekonomik raporlar yayınlarlar, küresel ekonomiye ilişkin ayrıntılı istatistikler ortaya dökülür. Çünkü bu dönemde IMF-DB yıllık toplantısı gerçekleştirilir. 2015 “Washington İkizleri” zirvesi önümüzdeki hafta sonu Peru’nun başkenti Lima’da düzenleniyor.

Bu yılın gözde konusu: Türkiye’nin de aralarında bulunduğu “yükselen ülkeler” tabir edilen grubun dış yükümlülükleri. IMF’nin yılda 2 kez yayınladığı “Küresel Finansal İstikrar Raporu”, Uluslararası Ödemeler Bankası’nın (BIS) 3. çeyrek raporu, Uluslararası Finans Enstitüsü’nün Yükselen Ülkeler Portföy Akışları bülteni hep bu konu üzerinde yoğunlaşıyorlar.

IMF’nin yayınında hem yükselen ülkeleri bekleyen dış borç tehlikesine işaret ediliyor, hem de bir bakıma asıl sorumlunun küresel ekonomik düzen olduğu itiraf ediliyor. IMF’nin araştırmasına göre, önde gelen yükselen ülkeler finansal olmayan şirketlerinin borçları 2004’teki 4 trilyon dolardan, 2014’te 18 trilyon doların üzerine fırladı. ABD, Avrupa ve Japonya’daki düşük faiz oranları borçlanmayı teşvik eden en önemli etmen oldu. Firmaların kaldıraç oranı olarak da tabir edilen borç-varlık oranı artarken, paralel biçiminde döviz borcu yükümlülükleri de sıçradı.
Özellikle inşaat, petrol ve doğal sektördeki firmaların borçlarında büyük yükseliş gözlendi. Ülkeler ve firmalardan kaynaklanan öznel etmenler kaldıraç oranının artışında sınırlı rol oynarken, asıl küresel ekonomik ortam belirleyici oldu. Bilançoları pek parlak görünmeyen şirketler bile düşük oranlardan ve daha uzun vadelerle borçlanmayı başardılar.

Raporda gelişmiş ülkelerde sıfıra yakın seyreden faiz oranları, bu ülkelerdeki yatırımcıların göreceli yüksek getiri arayışları ve emtia fiyatlarının yüksek seyri, borçları kabartan en önemli etmenler olarak sıralanıyor. 2007-2014 arasını kapsayan istatistikler GSMH’ye oranla borçları en hızlı artan ülkeler sıralamasında Çin’i birinci, Türkiye’yi ikinci sıraya yerleştiriyor, sonra da Şili, Brezilya derken Latin Amerika ülkeleri sıralanıyor.

Bankacılık ve finans sektörüne ait bir kuruluş olan Uluslararası Finans Enstitüsü’nün 29 Eylül tarihli raporu da, yükselen ülkelerden büyük bir sermaye çıkışının başladığına dikkat çekiyor. 2015 3.çeyreğinde bu ülkeleri terk eden 40 milyar doların, 19 milyar dolarını hisse senetleri, 21 milyar dolarını ise tahviller oluşturuyor. Sermaye çıkışları hızlandıkça yerel paraların hızlı değer kaybı gözleniyor. Enstitünün hesaplarına göre, bu süreçten en fazla zarar gören ülkeler, şirket borçları GSMH’sinin yüzde 7.3’ü kadar artan Brezilya ile yüzde 6.2’si düzeyinde sıçrayan Türkiye. Tüm devalüasyon tartışmalarına karşın renminbinin değer kaybının sınırlı olduğu Çin bu listede ön sıralarda yer almıyor. Sinyal veren ülkeler arasında sektirmeden boy gösteren ise yine Türkiye…


BIS’in 3.çeyrek raporu da, şirketlerin ABD dışında gerçekleşen dolar borçlarının 96 trilyon dolara, Avro Bölgesi dışındaki avro borçlarının 2.8 trilyon dolara dayandığını ortaya koyuyor. Hane halkı, şirketler kesimi ve hükümetlerin borçlarını, bir anlamda finansal olmayan sektörlerin kaldıracını gösteren sıralamada Türkiye için GSMH’nin yüzde 108’i kadar bir yük söz konusu. Bu oran gelişmiş ülkelerin yüzde 265’e varan oranının oldukça altında kalıyor. Ne var ki, şirketler kesimi borçlarının 2007’den bu yana GSMH’nin yüzde 28’i oranında artışı dikkat çekiyor.

Merkez Bankası Temmuz 2015 dönemine ait Finansal Kesim Dışındaki Firmaların Döviz Varlık ve Yükümlülüklerini yayınladı. Buna göre şirketlerin döviz varlıkları 108.2 milyar dolar, yükümlülükleri 283.0 milyar dolar, net döviz pozisyonu ise 174.8 milyar dolardır. Aşağıdaki tablo özetle 2002’den bu yana şirket döviz borçlarının seyrini gösteriyor:

Tablo 2002’den bu yana, yani AKP’li yıllarda nereden nereye geldiğimizi, şirketlerin dış borçlarının bir saatli bomba gibi Türkiye ekonomisini tehdit ettiğini gösteriyor. TL’nin değer kaybı dış borçların firmalar üzerindeki yükünü zaten artırıyor. Bir de dolar faizlerinin artış döngüsü başlarsa, bu borçların servisinde hem dolar yükü ağırlaşacak, hem de mevcut borçların yenilenmesi daha da zorlaşacak. İşte o zaman kızılca kıyamet kopacak…