ABD’nin ‘şirketler medyası’ Latin Amerika’nın solcularına karşı ittifak halinde. Bu yüzden gün gibi açık olan bir şey inkâr ediliyor: Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales darbe ile indirildi

Şirketler medyası ‘darbe’ diyemiyor

ALAN MACLEOD

Bir takım generaller televizyona çıkarak devlet liderinin istifasını isteyip, tutuklanmasını talep ediyorsa bu, darbenin sözlük tanımıdır. Fakat şirketler medyası Bolivya’da geçen hafta sonu yaşananları hiç de böyle tarif etmiyor. Ana akım medya kanallarından hiçbiri olanları ‘darbe’ olarak tanımlamadı. Kimine göre son seçim esnasında ‘diktatoryal rejimin’ (Miami Herald) karıştığı ‘seçim hileleri’ (Fox News) karşısında ‘ülke halkı öfkeliydi’ (New York Times) ve yaşanan ‘kitlesel ‘eylemleri takiben’ (CBS News), Morales ‘istifa etti’ (ABC News). Darbe kelimesi kullanıldığında ise bu yalnızca 2006’dan bu yana şeytanlaştırılan Morales’i suçlamak için kullanılıyor.

New York Times gazetesi yaşananları onayladığını saklamadı. Morales’i ‘nihayet gücünü yitiren’ bir despot olarak betimliyor, ülkenin dört bir yanında eylemlerin patlak verdiğini iddia ediyor, kolluk kuvvetleri gibi önemli müttefiklerinin dahi taraf değiştirdiğini öne sürüyordu. Haber metnine göre Morales’in otoriter eğilimleri hem eleştirel kesimler için, hem destekçileri için yıllardır endişe kaynağıydı. İsmi verilmeyen kaynaklardan birine göre yaşananlar, Bolivya’da ‘zulmün bitişi’ anlamına geliyordu. Tabii söylemini biraz olsun dengelemek için Morales’in ‘suçunu kabul etmediğini ve yapılanın bir darbe olduğunu’ söylediğini de yazdı.

KANIT BİLE ARAMADILAR

CNN ise ülkede yapılan ve Morales’in zaferiyle sonuçlanan seçimlerin meşruiyetini sorguladı, seçimin ‘oy hırsızlığı iddialarıyla’ lekelendiğini, ‘Morales kazandığını iddia etti’ başlığıyla duyurdu. Time’ın yayınladığı haber, Morales’in istifasını eylemlerin ve seçim hırsızlığı iddialarının tetiklediğini yazıyordu. Bu esnada CBS News ‘iddia’ sözcüğünü dahi kullanmadı; gazete “Bolivya Başkanı Morales, Seçim Hırsızlığı ve Eylemler Ardından İstifa Etti” manşetiyle çıktı.

Yanlış aday tarafından kazanılan seçimlerin meşruiyetinin altını oymak şirketler medyasının çok sevdiği bir iş. Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) seçimler hakkında bir yargıya varır ve bu pek az sorgulanır. Bolivya’da Ekim’de yapılan seçimlere dair suçlamalar, kanıt yetersizliğine dair hiç sorgulanmadı. OAS’ın tam olarak solcu hükümetlerin yayılmasını engellemek için kurulmuş bir Soğuk Savaş kurumu olduğunu hiçbir medya kuruluşu anımsamak istemedi.

Mesela OAS 1962 yılında yayınladığı resmi kararda Küba hükümetinin “ortak Amerikan sisteminin prensipleri ve hedefleriyle uyumsuz olduğunu” yazmıştı. Dahası, OAS’ın finansmanı ABD’de. Hatta bu durumu meşru göstermeye çalışan US AID örgütünün bir ara söylediğine göre OAS, “Batı yarımkürede ABD çıkarlarını korumak ve Bolivya gibi ABD karşıtı ülkelerin etkisine karşı koymak” için önemli bir araçtı.

ŞİLİ EYLEMLERİNE VANDALİZM DEDİLER

Diğer yandan Washington merkezli düşünce kuruluşu CEPR’in raporundan göz eden olmadı. Rapora göre Bolivya seçiminde sonuçlar tutarlıydı. Medya, seçim kazanan siyasetçilerin kaçırılarak işkence edilmesinden, Morales’in evinin talan edilmesinden, kamusal binaların ve Wiphala yerlilerinin bayrağının yakılmasından hiç söz etmedi. Tüm bunlar sosyal medyada bolca paylaşıldı ve bambaşka bir olaylar zinciri ortaya çıktı.

Kelimelerin gücü vardır. Bir olayı hangi bağlamda tarif ettiğiniz, almak istediğiniz sonuç için elzemdir. ‘Darbe’ asla desteklenemez fakat ‘eylemler’ genelde desteklenmelidir. Şili’nin muhafazakâr devlet başkanı Sebastian Pinera iktidarına karşı çıkan bir milyondan fazla insana kelimenin tam anlamıyla savaş açtı. Kendisi aynı zamanda ABD destekli bir milyarder. Şirketler medyası olanları ‘eylemler’ yerine ‘isyanlar’ olarak tarif etti. Hatta Reuters eylemleri ‘yağma’ ve ‘vandalizm’ olayları olarak tarif etti. Müdahale edilmesine kim karşı çıkabilirdi ki?

ÜLKENİN ÖNEMLİ KAYNAKLARINI KAMULAŞTIRDI

Morales, çoğunluğu Amerika yerlilerinden oluşan Bolivya’nın ilk yerli başkanıydı. Ülke ABD’nin keşfinden bu yana Avrupalı beyaz elitler tarafından yönetiliyordu. Sosyalizm Hareketi Partisi iktidarı boyunca yoksulluk oranını %42, aşırı yoksulluk oranını ise %60 oranında düşürmeyi başardı. İşsizlik yarıya düştü ve bazı önemli altyapı projeleri hayata geçirildi. Morales kendini Latin Amerika’daki ‘kolonilerden arınma’ sürecinin bir parçası olarak gördü, neoliberalizme karşı çıktı; ülkenin önemli doğal kaynaklarını kamulaştırdı ve elde edilen kazancı sağlık, eğitim, gıda gibi hizmetler için değerlendirdi. İzlediği politikalar ABD hükümetini, Batılı şirketleri ve Latin Amerika’nın solcu hükümetlerine savaş açan şirketler medyasını kızdırdı. Bolivya örneğinde medyanın verdiği mesaj açık: Sonuç hoşumuza gidiyorsa darbe, ‘darbe’ değildir.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: Jacobin