Bugünlerde Rahip Brunson sırrı hakkında yazmayan köşe yazarını dövüyorlarmış!

Eskiden devlet sırrı denirdi ve bu lafın bir ağırlığı vardı. Şimdi sırlar sıradanlaştı. Trump ki yellendikçe yalan söyleyen bir organizmadır, bu kez tam on ikiden vurdu, yani bir tweet attı ve sır kalması (!) gereken şeyi faş etti.

“Brunson üzerinde çok çalıştık” dedikten 45 dakika sonra Rahip serbest bırakılmadı mı? Bırakıldı. Çünkü kasım ayındaki seçimlerde evanjeliklerin oylarına epey ihtiyacı vardı. Demek ki yaptılar yargıda onun şeyini…

Neydi o şey?

Trump’tan iki ay önce CB de tarihe geçen vecizelerini peş peşe sıralamıştı. 6 Ağustos günü aslında o da bir sırrı ifşa etmişti: “Diyorlar ki filanca papazı bize verin. E bir papaz da sizde var. Siz onu bize verin, biz de yapalım onun yargıda şeyini size verelim.” Hemen ardından 11 Ağustos günü de ABD’nin rahip Brunson tehdidine cevap vermişti: “Diyorlar ki ‘Saat 18.00’e kadar, yarın akşam, göndereceksiniz.’ Burası Çatladıkapı ülkesi mi? Burası Türkiye Türkiye. Biz besleme değiliz.” Oysa vakit yarın akşam değil altmış gün sonraki akşammış.

İyi de o kapı neydi? Kapı şeydi… Ve yaptılar yargıda onun şeyini. Kapı çatlayınca, çatlak kapı, çatladı kapı olunca sır yine ifşa olmuştu. Neyse ki Rahip sırra kadem basmadı, atladı özel uçağına gitti. (Ama Suudi gazeteci sırra kadem bastı, o ayrı mesele.)

Gerçi bu hadisede hâlâ bir sır perdesi umanlardan jölesiz Ahmet Hakan bile ironi duası yapıyor: “Tek bir teselli payımız var: Papaza karşılık belki biz de bir şeyler almışızdır da yetkililerimiz söyleyemiyordur! Olabilir mi böyle bir şey? Olsun ama. Lütfen. Âmin. İnşallah.”

Sır tanıklar yalancı şahitlik ifadelerinden vazgeçti ve Rahip casusluktan tahliye oldu ama hâlâ (Latince ‘savaş nedeni’ anlamındaki) ‘casus belli’ iken; bir yanda S-400, İran’a yaptırım, öbür yanda YPG, Gülen, Halkbankası duruyorken, bu dua tutar mı hiç? Tutmaz.

Bir de aynanın sırrı var tabiî ki, o sır döküldüğünde ayna yansıtmaz ve cam olur, arkada ne varsa onu görürsün.
“Ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı bu Saray’da?”

Şimdi mesela yaşanan ekonomik kriz de sadece bir siyaset sırrıdır ve dev aynasının (yanaşma medyanın) sırrı bile döküldüğünden her şey dımdızlak ortadadır.

YEP ve Yepyeni Türkiye böyledir!

Çünkü siyasal İslamcılığın sıradan krizi ile kapitalizmin sıradan krizi iç içe haldeler. Siyasi İslamcılığın IŞİD versiyonunu gördük. Neydi? Öteki dünyayı vaat ediyordu ve bu dünyada kölelik (cehennem) karşılığında öte dünyada serbestlik (cennet) deyip milyonları cezp edebilmişti. Yine siyasi İslamcılığın AKP versiyonunu da gördük, sadece öteki dünyayı vaat etmiyordu, yaşanan dünyayı daha fazla vaat ediyordu! Çünkü AKP meşrebindeki İslamcılıkta, bazı ritüelleri yerine getirdikten sonra her şey serbest! Hırsızlık, cinayet, yalancılık, kişiye biat, ahlaksızlık... Bütün bunları öbür dünya maneviyatı uğruna mubah gören IŞİD’inkinden farklı olarak AKP’ninki tam da bu dünya için yaşanan ve bir nevi dünyevi İslamcılık!

Eh işte, dünyevi ekonomi aynasının sırrı dökülünce bu dünya için vaatleri de tek tek boşa çıkmaya başladı. Oysa ümmetleşen, cemaatleşen cemiyetin önemli bir kısmı ağırlıkla o tek rol modeli sayesinde ahretten önce bu dünyada da eski Türkiye’ye oranla ‘daha kıyak’ yaşayacaklarına inanmışlar idi.

Bugüne dek vaatlerini sanki yapılmış gibi sattılar bezirgânlar. Şimdi tezgâh boşalıyor, şimdi sadece kanamalı hasta halleriyle ve yine acele kan arıyorlar, yine buldukça kana kana kan içiyorlar, içecekler.

Evet, ‘sırlar’ sıradanlaşıyor ve dev aynasının sırları da dökülüyor.

Çünkü memleketin tek kumandası sırça Saray’da. Saray’daki eline almış kumanda cihazını sürekli zap yapıyor. “İş Bankası hissesi, Bay Kemal, İş Bankası hissesi…” Zap yaparak kendince zapturapt altına aldığını sanıyor. Oysa şu dünyada hiç kimse kadiri mutlak değil ve ülkedeki-bölgedeki kaos ortamında hiçbir kumanda cihazıyla zaplayarak ve zıplayarak ve sırlayarak var olabilmek hiç mümkün değil.