Kaderin cilvesi desem, hiçbir kader bu kadar cilveli olamaz! AKP’nin işleri işte…

Öyle başlıkta bodoslamadan “Sırrı” dediğime bakmayın, önemli birinden bahsediyorum. Eski bir milletvekili, eskimeyecek bir sanatçı ve hem eski hem de yeni hapishaneci.

Sırrı Süreyya Önder.

Biz hapishane arkadaşıyız, Mamak A-Blok’ta birlikte yattık. Bizim o hukukla “Sırrı” dememize, onun şimdi yine hapishaneci olmasına bakmayın. Bir zamanlar cumhurbaşkanı, başbakan, başbakan yardımcısı, bakan gibi devletin en tepesindekiler “Sırrı Bey” diyorlardı.

2013 yılındaki Nevruz kutlamaları sırasında yaptığı konuşma nedeniyle “terör örgütü propagandası yapmak”tan 3 yıl 6 ay ceza aldı ve 6 Aralık’tan beri Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yatıyor ya, “terör örgütü propagandası” idiyse yaptığı, “Sırrı Bey” diyenlerin onayı ve alkışları altında yapmıştı.

Ne yaptıysa, daha fazla kan dökülmesin, barış olsun diyeydi!

Uçağa binemezdi ama gık demeden binlerce kilometre yaptı, en batısından en doğusuna memleketin. İmralı - Kandil arasında bazen. Devletin resmi araçlarının eskortluğunda!

2013 Nevruz konuşması falan deniyor ama, Sırrı’nın yaptıklarının zirvesi 2015 “Dolmabahçe Mutabakatı”ydı. Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde hemen sağında oturan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan “Buyurun Sırrı Bey” diye ona söz verirken, Akdoğan’ın sağında İçişleri Bakanı Efkan Ala, onun sağında da Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal vardı.

Akdoğan ve Ala’yı şimdilerde pek göremeseniz de sanmayın ki Sırrı’nın yanındalar. Onlar da, şimdi sık sık gördüğünüz AKP’nin Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal gibi, sıhhat ve afiyetteler.

“Sırrı” barış olsun diye bugün hapsine yol açan işleri yaparken, şimdi hapsine yol verenlerin “Sırrı Bey”i idi.

Sonradan “Ne mutabakatı?” diye kestirip attı ama, Dolmabahçe’de o bildirinin okunduğu gün; “Tabii silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Milli birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır” demiş ve “Umarım uygulanır” diye de eklemişti Erdoğan.

Sırrı’nın yaptıklarını, iktidarın gazeteleri; BARIŞA DEV ADIM (Akşam), BARIŞ BAHARI (Star), SİLAHLARA VEDA ÇAĞRISI (Y. Şafak) ve TARİHİ GÜN (Türkiye) gibi iri puntolu manşetlerle selamlıyorlardı.

Öyle de bir hava vardı ki AKP’li vekiller arasında, Sırrı ile Erdoğan’ın teklifsiz görüştüğünü düşünüp kıskanıyorlardı. Anayasa Uyum Komisyonu toplantılarından birinde, Sırrı telefonunu başkan Ahmet İyimaya’nın önüne koymuş, biraz sonra telefon Erdoğan’ın fotoğrafı ve Başbakan Erdoğan yazısıyla çalınca İyimaya’nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sırrı’nın bir arkadaşının telefonunu Erdoğan’ın ismi ve resmiyle kaydettiğinden hiç şüphelenmeden, Erdoğan’nın onu öylesine aradığının düşünebildiği günlerdi.

Nuri’yle ben, Mamak’tan eski hapishaneci arkadaşları Sırrı’nın, kulaklarını çınlatıp sık sık böyle hapsedilmesine kahroluyoruz.

Biz kahroluyoruz da, dün yaptıklarını yaparken yanında olanlar; Yalçındoğanlar, Alalar, Ünallar ne hissediyorlar acaba? Kendileri dışardayken, çözüm süreci dedikleri bir süreçte birlikte yürüdükleri birinin, o zaman takdirle andıkları işlerden dolayı hapsedilmiş olmasına ne diyorlar?

“Sırrı” diyenlerin selamını iletmiş olayım okuyabiliyorsa yazıyı, “Sırrı Bey” diyenler ne diyor bilmiyorum!

Kaderin cilvesi değil asla; şarkıda “Beraber yürüdük biz bu yollarda” deseler de, belli ki “Sırrı Bey” diyenler “Sırrı”yla beraber yürümüyormuş!