Ege denizinin kıyılarına çöken sis, şafağı uçsuz bucaksız beyazda görkemli bir düşle başlatmıştı. Geniş kümeler halinde birbirine benzeyen ancak küçük bölümleri ve kavisleri bakımından kesinlikle birbirinden ayrı düşen deniz dalgaları derinlerin çağrısını ana karalara taşımaktaydı. Adalar direnişte; fırtına ve alacakaranlığın yüceliğinden, aralarında parıldayan kırık ve gizemli ışıklardan zevk alarak geleceği inşa çabasındaydı. Kapitalizm dişlisi günü hapsetmek üzerine kurgusunu dayata dursun amfi tiyatro başlayan hareketlilik ışık tayflarını belirginleştirdi.

Okuma tiyatrosunun afişi dikkatimi çekti. Polonya asıllı Slawomir Mrożek’in Sığıntılar adlı oyunu irdelenecekti. Dağılan sis, yerinde keskin bir karşılaşmaya vesile olmuştu. Usta yazarı belleğime muazzam bir kurgucu olarak kaydetmiştim. Çağın, denetim toplumunun hastalığı aykırı yönelimlerle ilerliyor, parçalanıyor ardından zarifçe birleşebiliyordu. Dramlarında otoriter, militer yönetimlerin boğuntuları izlenebilir. Eserlerinde paradoksla yolunu arayan, ironik üsluba sahip karakterler yaratır.

Polonya’nın totaliter rejiminden sürgünlüğe geçen yazar altmışlı yılları İtalya ve Fransa’da geçirir. Mrożek, “Oyunlarımın söylemi seyircinin imge gücüne bağlıdır” diyordu. Sistemin çökeceğinden, umutlarından bahsederek, küresel protestolara katılmıştı.
Mezhepçi faşist iktidar, yandaşlar, ufuksuz, ceberut diller; muhafazakâr inşada hegemonyalarını sürdürebilmek için fikirleri, eserleri, hadiseleri sansürleme akılsızlığındaydı. Koşar adım gidilen totalitarizmin kandan beslenen yol haritası, delik deşik bir bellek. İfade özgürlüğünden biteviye kaçan bir devlet! Hadiselerin vahameti, ağır sonuçlar Mrożek oyunlarında mevcut.

İki perdelik Sığıntılar (1974) oyunu, çağcıl dramanın yapı taşlarından sayılır. Yılbaşı gecesi, iki sürgünün hararetli tartışmaları trajikomiktir. Yol işçisi ile politik nedenlerle kaçmış bir entelektüelin tempolu replikleri; modern insanı hedef alır. İktidar, birey-iktidar, gözetim-denetim mekanizmasında marjinal iki tipi çizer. “İsimsiz karakterlerin ilki; bu ülkeye çalışmak ve para biriktirmek üzere göç etmiş Polonya köylüsüdür. Bütün amacı yeteri kadar para biriktirdiğinde ülkesine, ailesinin yanına geri dönmektir. Oda arkadaşı ise politik sebeplerden dolayı memleketini terk etmek zorunda kalmış bunalımlı bir aydındır. Onun da tüm derdi kölelik ve özgürlük üzerine yazmaya çalıştığı yapıtını tamamlamaktır.”

Memlekette repertuarlara girmemiş, yazarın çarpıcı eserlerinden bir diğeri kanımca POLİSLER kurgusudur.

Eser, “Devlete karşı muhalefetin unutulup gittiği ve son politik mahkumun serbest bırakıldığı hayali bir ülkede geçer. Polis gücünden emekliliği gelmek üzere olan polis şefi, bir düşman oluşturmak ister. Memurlarından birini politik suçlara karışmakla görevlendirir. Karakterler birbirlerini karşılıklı olarak düzeni sağlamak için arka arkaya tutuklama girişiminde bulunduklarında, dünyalarını anlamlandırdıklarında ortaya çıkan” güçlü bir alaydır.

Şiddetin, farklı yöntem ve aktörlerini araştırmak, sansür vakalarını belgelemek, analiz etmek ve otoriteyle mücadele etmek zorunda olduğumuzu hissettiren dillerin mevcudiyeti direniş ve dönüşümü mümkünlü kılar. Haziran Hareketi’nin yükselen ritmi başlangıçları, salınımı adalar arası ezgiyi yakalamaktadır. Ege denizi dip akıntıları, sarsıntıları taşıdıkça belleğe, başkaldırı hücrelerimizde.