Mısır’ın bölgedeki etkisi azalıyor. Filistin topraklarındaki İsrail hegemonyasını meşru kılan ‘Arap sözcü’ rolü, Birleşik Arap Emirlikleri gibi zengin körfez ülkelerine geçiyor.

Sisi gözden düşüyor

Sam Hamad

Dönemin başkan yardımcısı Joe Biden PBS televizyonuna konuşurken Hüsnü Mübarek’i ‘diktatör’ sıfatıyla anmayacağını söylediğinde tarih 27 Ocak 2011’di. Tabii nihayetinde başarıya ulaşarak Mübarek’i devirecek 25 Ocak devrimi sürecindeydik. Biden bu sözleri söylerken, Mübarek yönetiminin kolluk kuvvetleri sokaklarda eylemcileri öldürüyordu.

Biden’ın sözleri saçmaydı fakat gelişigüzel bir hatadan ibaret de değildi. Milyonlarca Mısırlı, yönetimin zulmüne ve yolsuzluklarına karşı çıkarken despot Mübarek’i desteklemek, Obama döneminin resmi politikasıydı.


İSRAİL'LE İLİŞKİLER

Envar Sedat Camp David sözleşmesini 1978 yılında imzalayarak İsrail ile ikili ilişkileri normalleşmeye götürdü. Böylelikle Mısır’ı ABD’nin etki alanına soktu ve ilişkiler o günden bu yana pek değişmedi. Mısır, bu vesileyle dünyada en çok Amerikan yardımı alan ikinci ülke pozisyonuna geldi. Ülkenin silahlı kuvvetleri ise yaşamın her alanını düzenleyen toplumsal ve ekonomik bir güç pozisyonuna geldi.

ABD’deki siyasi düzen (ki buna Biden da dahil), Mısır’daki yönetimin zorbalaştığını görüyordu, ancak bu yakın zaman öncesine kadar lehine kullanıyordu. CIA ajanı Bob Baer’in o korkunç sözlerini kim unutabilir? “İşkence edilmesi gereken bir tutuklu varsa Suriye’ye gönderirsiniz. Ama birini yok etmek, bir daha asla görmemek istiyorsanız Mısır’a gönderirsiniz.”

'DİKTATÖR' SÖYLEMİ

Aslına bakarsanız Camp David sözleşmesi, Biden’ın sözleri ve Donald Trump’ın Abülfettah es-Sisi’yi ‘favori diktatörü’ ilan etmesi arasında dosdoğru bir bağlantı var. Dostlarımdan birinin şakayla karışık söylediği gibi, “En azından Trump, diktatör diyor.”

Biden’a şimdi dönüp baktığımızda işlerin en azından söylem noktasında değiştiğini görüyoruz. ABD vatandaşı bir öğrenci Mısır’da tutuklanarak mahkemeye dahi çıkarılmadan 500 gün tutuklu kaldı ve serbest bırakıldığında Biden bir tweet atarak Sisi’nin “işkence ve sürgün” politikasından söz etti.

Fakat asıl can alıcı olan son cümlesiydi: “Artık Trump’ın ‘favori diktatörlerine’ açık çek vermek yok” diyordu. Joe Biden’ın seçilmesi, ABD’nin Mısır’a verdiği desteğin sona ermesi anlamına mı gelecek?

BİDEN'IN DESTEĞİ

Biden’ın başkan yardımcılığı geçmişine bakarsak, asıl niyetinin siyasi avantaj elde etmek olduğunu ve ABD dış politikasının temelden değişmesinin pek olası olmadığını düşünebiliriz. Nihayetinde Sisi’nin düzenlediği kanlı darbeye darbe dememek de Obama dönemi politikasıydı çünkü ABD yasalarına göre darbeyle iktidar olan yönetimlere parasal destek verilmesi mümkün değildi. ABD’de sükse yapan liberal söylemin aksine Obama yöntemi Sisi’nin kitlesel şiddet politikasına yönelik pek bir şey yapmadı.

Sisi’nin insan hakkı ihlalleri karşısında Obama ABD yardımlarını kesmeyi düşünmedi. Rabia ve Nada meydanlarındaki cesetlerin soğumasını bekledi, Sisi ‘istikrarı’ sağladıktan sonra ise yardımlar aynen devam etti.

ETKİSİ AZALIYOR

Tabii Biden’ın sözlerini topyekün anlamsız kabul etmeyelim. Trump’ın Sisi’ye yönelik tavrı, Sisi’yi yüreklendirmiş ve Mısır’ın tamamen totaliter bir yönetime dönüşmesini hızlandırmış olsa da Mısır’ın jeopolitik önemi eskisinden çok daha az. Mısır Arapça konuşan ülkeler arasında en büyüğü ancak bölgedeki etkisi azalıyor. Filistin topraklarındaki İsrail hegemonyasını meşru kılan ‘Arap sözcü’ rolü, Birleşik Arap Emirlikleri gibi zengin körfez ülkelerine geçiyor.

O halde Mısır masaya ne getiriyor? ABD’nin jeopolitik favorilerinden biri olmasını neye borçlu? Başarısız Libya müdahalesi, Etiyopya’da sekteye uğrayan ‘baraj projesi’ görüşmeleri, Birleşik Arap Emirliği’nin ekonomik boyunduruğuna girmesi… Sisi’nin Mısır’ı, Orta Doğu’nun hasta adamı konumunda.

RUSYA'YA YAKINLAŞIYOR

Mısır ve İsrail arasındaki ilişkiler bozulsa bile, Mısır gibi bir ülke nükleer güç İsrail’e ne yapabilir ki? Tabii bu esnada, Obama ve Trump dönemlerinde ABD’nin Orta Doğu’da aktif rolünün azaldığını ve ülkenin giderek kendi içine kapandığını gördüğümüzü unutmayalım. Dolayısıyla Mısır’ın askeri yardım almadaki ‘öncelikli’ pozisyonu artık ya geçerli değil, ya da eski ‘kalibrede’ değil.

ABD kongresinde, bilhassa demokratlar arasında, tavrın değiştiğini görüyoruz. Sisi yönetimi yaşanan değişimi inkar etmekte ısrarcı fakat Mısır-ABD ilişkilerindeki belirsizlik Mısır için Demokles’in kılıcı gibi. Sisi’nin Rusya ile iyiden iyiye yaklaşmasının arkasında da bu var. Mısır’ın despot lideri, Putin ile iyi ilişkiler kurabileceğini düşünüyor.

Tabii Rusya’nın ABD’nin verdiği türden askeri yardımlar vermesi mümkün değil. Yine de Sisi ile büyük askeri ve ekonomik anlaşmalara imza attı. Mısır, Rusya’nın Sputnik V isimli Covid-19 aşısına erişim hakkı elde edecek nadir ülkelerden biri. Ayrıca Çin ile 15 milyar dolarlık yatırım anlaşması da yaptı.

ABD'NİN DESTEĞİ

Bunlardan hiçbirinin ABD’nin verdiği finansal ve teknolojik yardımlara eşdeğer olmadığını söylemek gerek. Sisi yardımların devamının gelmesini diliyor. Yaşanan değişim büyük oranda konjonktürel olsa da şurası açık; ABD Mısır’ın insan hakkı ihlallerine dur demeye karar verse bile, bu karar Trump’a ait olmayacak. ABD’nin Sisi ile ekonomik ilişkileri koparmak gibi büyük bir karara imza atması, ancak demokratların iktidara gelmesiyle ihtimal dahilinde olacak. George Orwell’in söylediği gibi, “ilerleme lafla değil, icraatla olur.”

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab