Bir anchorman, üniversiteden ev arkadaşı da olan siyasetçiye parmak salladı geçen gün ekrandan. Kamuoyunda mütevazı ve yapıcı tavırlarıyla öne çıkan ve yıldızı parlayan bu siyasetçi için rakiplerinin ortaya attığı ‘küfretti’ yalanını, bu yalanı ortaya atanlardan çok sahiplendi anchorman. Ortada küfredildiğine dair ne bir kanıt ne de tanık vardı ama anchorman, bu yalana sarıldı çünkü “her […]

Bir anchorman, üniversiteden ev arkadaşı da olan siyasetçiye parmak salladı geçen gün ekrandan. Kamuoyunda mütevazı ve yapıcı tavırlarıyla öne çıkan ve yıldızı parlayan bu siyasetçi için rakiplerinin ortaya attığı ‘küfretti’ yalanını, bu yalanı ortaya atanlardan çok sahiplendi anchorman. Ortada küfredildiğine dair ne bir kanıt ne de tanık vardı ama anchorman, bu yalana sarıldı çünkü “her iki tarafa da eşit mesafede duruyorum. Ben her mahalleye hitap eden, yalnız gerçeğin peşinde, hakkaniyet sahibi biriyim” imajını parlatması gerekiyordu belki de…

Aynı kanalda bir başka anchorman, daha geçen yıl bu zamanlar, arkadaşlık ilişkisinden dolayı kendi cep telefonuna gönderilmiş bir mesajı gazeteci şapkasını takarak olduğu gibi, öylece, pat diye ekrandan okuyuvermiş, egosuna yenik düşmüş, konuşulmak, ‘aferin almak’ istemiş ama büyükçe bir krize sebebiyet vermişti! Eleştiriler kesilmek bilmeyince ilk işi mesajı gönderen arkadaşına “Ben senin içki masasından arkadaşın değilim, gazeteciyim” diye kamuoyu önünde bel altından vurarak, ayar vermek olmuştu!

Arkadaş da tanımaz egosu şişkin anchormanler, meslektaş da dinlemez!

Sadece haber anlatan bu arkadaşlar mı? Hayır, bu yüksek egolular her yerdeler, kariyerleri için dünyayı yakmaya da hazırlar!

Biri, bir adım öne çıkınca etrafını sarıverirler. İlle de o kişiyi tanımaları gerekmez ama o kişinin popülerliğinden kendilerine popülerlik devşirmeye çalışırlar. Söz konusu kişiye zarar vermek pahasına ortada duran pastadan pay almak isterler. Bir siyasetçi, kamuoyundan ilgi mi gördü hemen yanında yöresinde bulunup aynı fotoğraf karesine girmeye çalışırlar. ‘Beyefendinin yakın çevresindenim’, ‘ilk halkanın içindeyim’ hissiyle nefes alıp verirler. Kâh ‘kraldan çok kralcı’ kesilirler kah ‘kralı gelse tanımam’ diye poz keserler. İnsanın küçüldükçe büyüyeceğini, büyüdükçe küçülmesi gerektiğini de bilmezler. Dünya hep kendi eksenleri etrafında dönsün isterler. Konuşulmak, hep konuşulmak, çok konuşulmak hoşlarına gider. Yaşları kemale erse de vazgeçmezler. Bağımlılıktır onlar için popülerlik. En güvenilir, en inanılır, en tarafsız, en vazgeçilmez, en, en, en, en maskeli onlardır aslında. En ufak bir eleştiriye de tahammülleri yoktur. Twitter’da basarlar engeli, kulaklarını eleştirilere tıkar, gemilerini yürütmeye devam ederler. İşin en tuhaf yanı, her zaman gemilerine binmeye hazır yolcu da bulurlar. İnsanımız, cilalı imajlara bayılır. Toz kondurmaz, laf söyletmez kendi yükselttiği ego dağlarına! Ancak unutulmaması gereken bir şey var: Keskin sirkedir şişkin ego, küpüne zarar verir. İçindeki bencil canavar, ihtiyaç duyduğu ilgiyi dışarıdan göremediğinde döner önce onu yaratanı yer bitirir!