Günlerimizi, aylarımızı, emeklerimizi ve düşlerimizi içine koyduğumuz ve bize kocaman, güzel bir yaşam dünyası getirmesini beklediğimiz, umutlarımızı yatırdığımız yalancı bir sistem dünyasının acımasız bir parçasıdır eğitim sistemi…

Sistem dünyası ve yaşam dünyası

ASLIHAN HANCI

Yaşamlarımız iki ayrı dünyanın toplamı, birleşimi ya da iç içe geçmiş ama birbiriyle durmaksızın savaşan parçalarından ibaret aslında. Bir yanda bizi çevreleyen, kurumlar, bürokrasi ve sistemler dünyası, diğer yanda kendi öz yaşamlarımız, ekmek kavgamız, hak ve söz mücadelemiz, insan olma ve insan kalma savaşımız ve direncimiz… Olup biten her şey bu iki dünyanın karşılıklı ilişkileri çerçevesinde gelişiyor. Sistem dünyasının güçlü ve baskın olduğu koşullarda bize önerilen, dayatılan, uygulanan her ne ise ona uymaya, yetişmeye veya onun kurallarıyla yarışa, mücadeleye dahil olmaya çalışıyoruz. Yaşamımızı ve yaşam alanlarımızı, haklarımızı, aklımızı, ekmeğimizi, özümüzü ve sözümüzü var ettiğimiz, güçlü kıldığımız oranda ve koşullarda, yaşam dünyamız sistem dünyasına söz geçirebiliyor; kurallarını yıkıp yerine yenilerini getirebiliyor, “Ben buradayım” diyerek özgür, adil ve eşitlikçi yaşam dünyalarına yol alabiliyoruz.

Habermas’ın Kavramları

“Sistem dünyası” ve “yaşam dünyası” kavramları, 19. yüzyılın eleştirel Frankfurt Okulu düşünürlerinden Jürgen Habermas’a ait. Onun deyimiyle kapitalist burjuvazinin meşhur projesi olan modernizm, tamamlanmamış bir projedir1. Bu tespite yönelik eleştiriler olsa da, modernizmi yaptığı tasvirlerle çok idealize ettiği iddia edilse de, Habermas’ın bu konudaki analizleri, tamamlanmış olup olamaması bir yana, modernizmi ve bugünümüzü anlamamız açısından önemlidir. Modernizmin temeli ise aydınlanma düşüncesine dayanır. Aydınlanma Çağı’nın ya da diğer adıyla Akıl Çağı’nın üzerinde yükseldiği zemin, insanın aklıyla özgürlüğünü kullanabilmesi, özerk düşüncesiyle var olabilmesi ve bireysel haklarına sahip çıkabilmesi olmuştur2. Bu nedenle Habermas, modern devletin oluşumundan sonra egemenliğini kalıcılaştırma sürecinde, topluma ve toplumsal yaşama müdahalelerini, bu süreçte devlet-toplum, kamusal alan-özel alan ilişkilerinin ne yönde değiştiğini toplumsal yaşamın ayrıntılarına inerek analiz etmiştir. Bu çözümleme ve tespitler, bugüne de ışık tutan, yaşadıklarımıza anlam verebilmemizi sağlayan analizlerdir. Kapsamlı analizlerini, 1960’larda yazdığı ilk eserlerinden Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’nde3 yapmış daha sonra da 1980’lerden sonra geliştirdiği “iletişimsel eylem”, “sistem dünyası”, “yaşam dünyası” gibi kavramlarıyla ‘modernizmin krizi’ne çözüm üretmeye çalışmıştır. Modernizmin krizi dediğimiz şey aslında bugün yaşadığımız, kültürel olarak post-modern, ekonomik olarak neo-liberal kapitalizm denen çağın krizinin nüvelerini de içinde taşır ve büyüyerek bugünlere ulaşır.

Düşünsel hayat

Habermas, kamusal alanın dönüşümünü anlattığı eserinde 19. yüzyıl Avrupa’sından esinlenmiştir. Bu dönemde, “sistem dünyası” ve “yaşam dünyası” bugünkü kadar iç içe geçmemiş ve birbirinden ayrı iki alan halindedir. Kişiler, idealize edildiği haliyle, bireysel akıllarını kullanarak özgürce düşünebiliyor, kültürel akıl üretiminde bulunuyor ve kamusal alanda bir araya geldiklerinde bu düşüncelerini eşit ve özgür koşullarda paylaşıp iletişim kurabiliyorlardı. Avrupa entelektüel çevrelerinin sanatsal, kültürel ve politik tartışmalarının kıyasıya yapıldığı salon toplantıları, kafeler veya kulüpler, dönemin yaşam dünyasının sürdüğü yerlerdir. Bu durum, toplum ve bireyler açısından modernizmin ilerici yönüne işaret ediyor ve modern burjuva demokrasisinin meşruluğunu artırarak yeni bir sömürü sistemi yaratan yüzünün gizlenmesine neden oluyordu. Ancak Habermas’a göre, sistem dünyasının (devlet ve iktidar organları ve kurumları), yaşam dünyasına (toplumun sosyal ve kültürel alanı veya kamusal alan) müdahalesi sonucu burjuvazinin yükseliş döneminde sunduğu bu özgürlük ortamı bozulmuş ve sona ermiştir.

Tek dünyalı yaşam

Sistem dünyası, tüm yönetsel ve toplumsal kurumlarıyla, bürokratik işleyişiyle, çalışma ve üretim koşullarıyla, tüketim kültürüyle modern burjuva devletinin kurduğu; yaşam dünyası ise eşit ve özgür bireylerin oluşturdukları özel yaşamlarıyla kamusal alanda kurdukları dünya olarak tanımlanmaktadır. “Kamusal alan” kavramı, bugün anlaşılabildiği şekliyle devlete ait olan, devletçi alan değil topluma ait olan, toplumcu alan anlamında kullanılmaktadır. Doğru kullanımı, bugün kullandığımız “kamucu sağlık”, “kamusal eğitim” kavramlarına tekabül eder aslında. Ve bu kullanımlar “kamu” kavramının özüne uygun olan kullanımlardır. Başka bir deyişle, “yaşam dünyası”, bireylerin kendi varoluşlarını gerçekleştirdikleri, iletişimsel eylemle kültürel akıl üretiminde bulundukları, özgürce fikir alışverişinde bulundukları ilişkiler dünyasını yani kamu dünyasını temsil eder. Doğru ve üretken bir iletişimle, kültürel akıl üretiminde bulunulan sosyal ve kültürel alanların, sanatsal öğelerin ağırlığının hissedildiği bir dünyadır, yaşam dünyası…

“İletişimsel eylem” ve “kültürel akıl” kavramlarının her ikisinin de yaşam dünyasına ait ve o dünyayı geliştiren kavramlar olduğunu anlayabiliriz. Günümüzün yaşam dünyasında ise giderek daralan ve elitleşen bir toplumsal kesim, gerçek anlamda entelektüel faaliyetlerden mesulmüş gibi görünmektedir. Dolayısıyla iletişimsel eylemde bulunan ve kültürel aklını kullanan kesim sadece, bu sınırlı ve ayrıcalıklı, bir anlamda kastlaşmış insan topluluğudur. Oysa, modernizmin yükseliş döneminde düşünsel dünyanın zenginleşmesi, toplumun en azından yeni burjuva sınıfında yaygınlaşmış ve kolektif kültürel aklın kullanılmasına hizmet etmişti.
Kültürel akıl üretimi, bugünün teknolojik, sistemsel ve hızlı dünyasında en çok eksikliğini duyduğumuz üretim alanı. Kültürel aklı, üretmekten çok tüketiyor veya yok ediyoruz. Bu eksik, şimdilerde sosyal medya alanlarında, meşhur 140 karaktere sığdırılan veya başkaca yasal olan/olmayan sınırlamalar, yasaklar eşliğinde icra edilmeye çalışılan, görüş alışverişi, fikir üretimi ve paylaşım yapma çabalarına sıkıştırılmaktadır. Bu mecralarda; düşünce, tepki, görüş ve talep ortaklaşmaları veya arayışlarıyla yazılan tweetler, yapılan paylaşım ve beğeniler ise bugünün iletişimsel eylemlerine denk düşüyor diyebiliriz. Ne kadar üretken olduğunu siz değerlendiriniz…

sistem-dunyasi-ve-yasam-dunyasi-752934-1.
Nice sınavlardan geçip nice okulları bitiren işsiz veya işli ama mutsuz yığınlara bakınca mümkün ol(a)madığına kani oluyoruz. Sınava giren öğrencilerden yükselen itiraz ve eleştiriler de onların yaşam dünyalarına sahip çıktığını gösteriyor.


Salgına rağmen sınav savaşı

Son haftalarda yaşadığımız veya bize yaşatılan; “salgına rağmen sınav savaşları” da aslında, tam da bahsettiğimiz sistem ve yaşam dünyası arasındaki mücadele ve savaşa karşılık gelen, önemli bir örnektir. Salgınla mücadele yaşam dünyamızdır bizim, sahip çıkmamız gereken. Sınavla yarış ise sistem dünyasının dayatmasıdır. Eğitim sistemi, sistem dünyasının yaşamımızın büyük bir bölümünü işgal eden önemli ve güçlü bir temsilcisidir. “Hayır, başka türlüsü mümkün!” diyemediğimiz, cılız seslerimizi birleştirip güçlenerek demeye çalışsak da sesimizi duyuramadığımız ve yaşam dünyamızı kendisine teslim ettiğimiz bir sistem…

Günlerimizi, aylarımızı, emeklerimizi ve düşlerimizi içine koyduğumuz ve bize kocaman, güzel bir yaşam dünyası getirmesini beklediğimiz, umutlarımızı yatırdığımız yalancı bir sistem dünyasının acımasız bir parçasıdır eğitim sistemi… Her ne kadar “eğitim”, bir önceki yazıda tartıştığımız gibi dünyanın en iyi sonuçlarına veya en kötü çıkışlarına ulaştırabilecek şekilde düzenlenebilse de bugün sistem dünyasının sunduğu şekliyle; acımasız ve öğütücü bir sistemdir. Sonuçta, bu sınavlara mecbur bırakılarak, hazırlanmak için her şeyimizi feda ederek ve sonsuz bir yarış içine girerek sistem dünyasının egemenliğini kabul etmiş oluyoruz. Ama çelişkili olan bu teslimiyetten sonra aynı sistemden bize yaşamımızı geri vermesini, üstelik var olandan daha güzel, daha çok refah vadeden bir yaşam vermesini umuyor ve bekliyoruz. Mümkün mü? Nice sınavlardan geçip nice okulları bitiren işsiz veya işli ama mutsuz yığınlara bakınca mümkün ol(a)madığına kani oluyoruz. Sınava giren öğrencilerden yükselen itiraz ve eleştiriler de onların yaşam dünyalarına sahip çıktığını gösteriyor. Yaşam dünyalarının çoğalması ve dünyayı daha da güzelleştirmeleri dileğiyle…

1Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, İletişim Yayıncılık, 2015
2Eren Yüce, Modernizm, http://emanowar.blogspot.com.tr/2007/05/modernizm.html, 2007
3Aslıhan Hancı, Jürgen Habermas’ta Burjuva Kamusallığının Çöküşü ve Günümüzle Benzerliği, Eleştirel Pedagoji, 2017, sf 51-52