Bugün öğretmenler günü. Eğitim Sen'li öğretmenler, günlerine buruk giriyor. Zaten bugünlerde Eğitim Sen'li olmak hiç de "kârlı" değil. Atanmak istediğiniz göreve atanmamak, atanmamak istediğiniz bir göreve gelmek için Eğitim Sen üyeliği cebinizde olmalı.

Bugün öğretmenler günü. Eğitim Sen'li öğretmenler, günlerine buruk giriyor. Zaten bugünlerde Eğitim Sen'li olmak hiç de "kârlı" değil. Atanmak istediğiniz göreve atanmamak, atanmamak istediğiniz bir göreve gelmek için Eğitim Sen üyeliği cebinizde olmalı. Sudan soruşturmalarla görevinizden alınmak için, ya da alacağınız lehte mahkeme kararlarının uygulanmaması için de Eğitim Sen'lilik birebir…

 

"Devleti, aşkın (kutsal) bir konumda gören anlayış, sivil toplumun oluşmasını istemiyor. Bundan dolayıdır ki, başta siyasi partiler olmak üzere sivil toplum örgütleri statükoya yakın oldukları oranda makbul , statükodan uzaklaştıkları oranda ise muzır addediliyorlar. Tek tip insan yetiştirme iddiasında olan toplum mühendisliği, partileri de tek tip olarak görmek istiyor. Bürokratik devlet, ortaya koyduğu tutum ve davranışla siyasi partilere şunu söylüyor: "Sizin Türkiye ile ilgili bir programınız, bir projeniz, bir senaryonuz olamaz. Siz sadece aktörsünüz ve bizim yazdığımız senaryoyu oynamak zorundasınız. Aranızdaki fark, şiveleriniz ve ses tonlarınız arasındaki fark kadar olabilir. Bundan ötesi tehlikeli alana girer."

"Tehlikeli alan!" Güzel niteleme… Siyasi partilere bunu söyleyenler, derneklere, sendikalara ne yapmazlar, değil mi? Bu sözleri ben söylemiyorum. Kim mi söylüyor? Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik! Bakanın, 29 Mart 2002'de yazdığı, "Siyasetin Devletleştirilmesi" başlıklı yazısından alıntıladım. Çelik, bu sözlerinin altına bugün de imza atıyor mu?

Atıyorsa, eğitim işkolunun yetkili sendikasının kolunu kanadını kırmaya çalışma girişimlerine ne diyor? Neden yüz binlerce öğretmenin üye olduğu sendikanın kapatılması istemini net şekilde kınamıyor? Neden Eğitim Sen'i ziyaret ederek desteğini göstermiyor? Ona göre ne tip bir sendika "makbul"? Hüseyin Çelik, bilim ve aydınlığın meşalesini taşıyan öğretmenlerin üye olduğu Eğitim Sen'i "muzır" olarak görmüyor ise bunun gereğini yerine getirmeli… Hukukun üstünlüğünden, çoğulculuktan dem vuran Çelik'in demokratlığı demini almışsa, dünya görüşü kendisininkinden farklı olanların susturulmasına yönelik girişimlere gereken tepkiyi vermelidir.

 

Eğitim Sen'e yönelik kapatma davası açıldığı sırada bu köşede, okullarda herkese ana dilinde eğitim verilebilmesinin uygulanmada mümkün olmadığını belirtmiştim. Bu düşüncemi koruyorum. Kişilerin kendi ana dillerinde eğitim görmemesinin ise onları başarısızlığa uğratacağı kesindir. Bu yüzden çok karmaşık bir konu. Dünyada da çok tartışılan bu konuda çeşitli yöntemler geliştirilmiştir.

Bu kadar karmaşık bir konuda, bir sendikanın düşüncesini açıklamasından doğal ne olabilir? Eğitim Sen'in kapatılmasını reddeden mahkemenin kararını bozan Yargıtay 9. Dairesi, kararını, Anayasa'nın 42. maddesindeki "Türkçe'den başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" hükmüne dayandırıyor. Eğitim Sen böyle bir kurs mu açtı? Elbette hayır! Zaten böyle bir kurs açmaya bir sendikanın yasal olarak hakkı yok.

O halde bu bir düşüncedir. Anayasanın 26. maddesi, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar" diyor. Eğitim Sen'in kapatılamayacağına hükmeden Ankara 2. İş Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10.maddesi ile örgütlenme hakkını düzenleyen 11. maddesine atıfta bulunmuştu. Yargıtay ise her iki özgürlüğün de ulusal güvenlik ve kamu emniyetinin korunması, kamu düzenin sağlanması amacıyla sınırlandırılabileceğine dikkat çekiyor. Yani Eğitim Sen, kamu düzenini mi bozuyor? Evet, kamuya sızmış, bilim dışı her türlü gerici ve ırkçı yaklaşım gösterenlerin oyunlarını bozuyor!

 

Gördüğünüz gibi Çelik yanılmış. Belki de aramızdaki fark, şive farkı kadar bile olamıyor da haberimiz yok. Öyle değil mi Sayın Çelik?