Bilmem Osmanlı hayranları bu tarihi gerçeği biliyor mu?!

“Nerede!” diyebilirsiniz.

Yine de hatırlatalım.

Zamanında Osmanlı maliyesinde gelir ve harcama iki ayrı takvime göre yapılmakta idi. Harcamalar ay takvimine göre, gelirler ise güneş takvimine göre...

Her iki takvim arasında 11 günlük farktan dolayı 33 yılda bir maliyede sorunlar çıkıyordu. Yani 33. yılda harcamaları gelirlerden önce yapmak zorunda kalıyordu. Dolayısıyla hazine açık veriyordu!..

Bu duruma çare olarak “mukataa satışları halinde iltizam bedeline, ‘tefâvüt-i şemsiye’ adı altında bir miktar zam yapılıyor, hazineye giren altın para ile iri bir gümüş para olan guruş düşük bir kurdan alınıyor ve ödemelerde daha yüksek bir kur üzerinden veriliyordu.

Bu kur farkı gelirine ‘tefâvüt-i basene ve guruş’ deniyordu.

Her iki tefavüt, hazineye munzam bir gelir sağlıyordu.

Amma, bu gibi yarım tedbirler kesin sonuç vermekten uzakta idi.”

•••

Sonuç olarak otuz üçüncü yıl, gelir gider farkından dolayı arada kaynıyordu (sıvışıyordu). Bu nedenle bu yıla sıvış yılı denmekte idi.

Payitaht’tan askerlere, kapıkullarına ve taşra teşkilatlarına yapılan bütçe ödemeleri ya çok geç kalıyor ya da yapılamıyordu.

Bu nedenle de Osmanlı’daki ayaklanmaların ve buhranların neredeyse tamamının bu yılda olması rastlantı değildi!..

•••

Gelelim 2018 Türkiye’sine;

Ülkedeki gelir-gider farkının Cumhuriyet tarihinin en yüksek olduğu bir dönemdeyiz.

2018 ve 2019 yılı ödemeleri gelirlerinin çok üstünde ve hükümet /tek adam iktidarı bugün için ne yeni gelir yaratabiliyor ne de yeni borç bulabiliyor!..

Bugün yaşanan salt ekonomik kriz değildir.

Yargı bağımsızlığının yok edildiği, paylaşım adaletinin olmadığı, insan hakları, özgürlük ve eşitlik kavramlarının askıya alındığı ve asıl önemlisi halkın yönetime karşı güveninin kalmadığı bir ülke haline gelmiştir.

Görülen o ki; toplumsal bir bunalım hızla yaklaşmaktadır!..

Bu nedenle 2019 yılının AKP için sıvış yılı olacağına kesin gözüyle bakılabilir.

Nitekim AKP sürecin farkında olduğu için bu zor durumdan sıvışmak adına yeni bir stratejinin sinyallerini veriyor...
•••

TV’lerdeki programa katılan AKP/RTE kadrosundaki konuşmacılar, havuz medyasındaki malum yazarlar koro halinde CHP’nin üzerinden ekonomik çöküşe bahane yaratmak istiyorlar…

Atatürk’ü ve de vasiyetini bilmelerine, bugün için en önemli ekonomik kuruluş olduğunu görmelerine rağmen, adeta var olan çöküşü daha da hızlandırmak adına,

İş Bankası’nı tartışmaya açabiliyorlar…

Adayları daha henüz ortada yokken CHP’nin aday adayları hakkında ahkâm kesiyorlar...

Geçmişte usulsüzlüklerini/yolsuzluklarını bizzat kendileri kabul ederek el çektirdikleri Büyükşehir Belediye Başkanlarının yolsuzluk izlerini kapatmak için CHP’yi tartışmaya açmaya çalışıyorlar…

Amaç ‘sıvışmak!’

Geçmişte de 17/25 Aralık ve 15 Temmuz Darbe Girişimi döneminde olduğu gibi PDY/FETÖ ile işbirliğinden “kandırıldık” savunması ile sıvışmaya çalışmışlardı…

•••

Bu arada asılsız iddialarda bulunan Mahmut Övür adlı arkadaşa bir şey hatırlatmak isterim.

Polemikten hoşlanmayan biriyim. Aman beni zorlamayın!.. Aklınızı başınıza alın!.

Bir zamanlar sizin yaptıklarınızı yapan, benzeri yazıları yazan, birileri tarafından kullanılan, yaranmak için aynı yerlerde oturan, ellerine verilen bavulları taşıyarak gündem yaratanların konumuna düşmeyin!..

Susurluk’tan başlayıp FETÖ’ye kadar olan süreci ben de kaleme alırsam bildiklerim sizi epeyce üzer…

•••

16 yıl boyunca AKP belli zorluklardan ‘sıvışmanın’ yolu olarak hep ‘gerçek ötesi’ algı yönetimini kullanmıştır…

Ergenekon’dan başlayarak yer ve zamanına göre Dış güçler, Gezi, faiz lobisi, PKK, PDY ve FETÖ’yü kullanmıştır.

2018’in sonunda ise bu strateji ile tüm toplumu tehdit etmeye başlamıştır.

PKK ve FETÖ ile kendi yaptıkları işbirliklerini gizleyip, kendileri dışındaki herkesi bu örgütlere sahip çıkmakla suçlamaktadır…

Muhalif, rakip ve düşünen insanları suçlamakla kalmayarak, fiili saldırılar ve siyasi davalarla onları susturmaya yönelmiştir.

İlginçtir, mağdurlar yapılanları sineye çektikçe korku ve baskı yaygınlaşmaktadır…

•••

Hatırlarsanız önceki yazımda devletin nasıl yok edildiğine dair bazı tespitlerde bulunmuştum.

Devletin kurumsal yapısını ve hafızasını AKP’nin nasıl sistematik şekilde yok ettiğini ve toplumu ve devleti bir mankurt haline getirdiğinden söz etmiştim. AKP; FETÖ ile işbirliğine girerek Ergenekon, Balyoz davaları ile önce ordunun çökertilmesine katkıda bulunmuştur.

Daha sonra; 15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişimini Allah’ın lütfu olarak görüp “FETÖ ile mücadele ediyorum” diyerek failleri yakalamaktan ziyade temel kurumları darmadağın etmiştir...

Türkiye’nin güvenlik ve adalet unsurları adete kurumsallıktan çıkarılmış, tek adama bağlanan amorf bir modele geçilmiştir!..

Bu modelde demokrasi ve hukuk yoktur!..

Medya, üniversiteler sendikalar ve STK’lere yapılan yasal ve fiili müdahalelerle toplumsal muhalefeti etkisizleştirmiştir.
Ekonomik çöküşle birlikte şimdi susturulma sırası iş dünyasında ve siyasi partilerdedir!..

Amaç; tek adam rejimi kurulduktan sonra tek parti rejimi kurmaktır!..

•••

Bilinmeli ki; tek adam rejimlerinde her kriz tek adama yarar!..

Uygulanan stratejiyle ekonomik kriz bahanesiyle iş dünyası yeniden biçimlendirilmeye çalışılmaktadır.

Halka karşı olacağı açık olan yapısal değişime karşı muhalefet yapacak siyasi partiler ve bireyleri de terörle ilişkilendirerek ‘toplumsal tepkiyi’ yok etmeyi planlanmaktadır!..

•••

Kurumsal ya da bireysel muhalefeti terör örgütleri ile işbirliği yaptığı konusunda akıl almaz ve de akıl-dışı olgularla suçlamak bir stratejidir!..

Bu yalan ve vahşi strateji, AKP’nin iktidarı kaybetme korkusunun en üst düzeye çıktığını göstermektedir!..

Korkan kişi korkusunu bastırmak için her yolu dener. İlk başvuracağı yol ise şiddettir!..

Yaklaşan yerel seçimler bu nedenle her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır!..