Euro 2020’de ‘E Grubu’nda oynadığı dört maçta sadece bir puan alarak grubu sonuncu sırada tamamlayıp eve döndü Polonya, 38 milyon nüfuslu ülkenin kırmızı beyazı. Oysa hayatın siyah beyaz olduğu zamanların en sağlam takımlarındandı, 1970’ler ve 80’lerde esip kükrediler. Grzegorz Lato, Jan Tomaszewski, Andrzej Szarmach, Antoni Szymanowski ve Zbigniew Boniek o takımı hatırlatan isimler. Ama içlerinde biri var ki yazmadan olmaz, çevrilmiş muhtemel en güzel futbol filmi “Zafere Kaçış”ta Paul Wolchek karakterini canlandıran Polonyalı efsaneyi hatırlayalım bu hafta, yaşı yetmeyenlere anlatalım hazin hikâyesini kalemimiz yettiğince…

23 Ekim 1947’de Polonya’nın kuzeybatısındaki Starograd Gdanski kasabasında dünyaya gelmiş. Futbola meraklı ailenin çocuğu minik yaşlarda katıldığı yerel takımda hünerlerini geliştirdikten sonra, 1965 senesinde, genç takımda oynamaya başlamış. Orta sahadaki hünerleriyle kısa sürede nam salmış, 18 yaşına basmaya yaklaştığı zamanlarda ülke futbolunun önemli takımlarından ŁKS Łod saflarına katılmış. Kökleri 1908’e uzanan kırmızı beyazlı takıma da selam çakalım bu vesileyle, sert kış şartlarından sonra çıkışa geçtikleri zamanlardan miras ülke futbolunda “Knights of Spring” (Bahar şövalyeleri) olarak nam salmışlar. Parasal sıkıntılarla boğuştukları kötü zamanlardan sonra 2013’te kapılarına kilit vurulmuş ama taraftarlarının ve yerel yatırımcıların desteğiyle yeniden başlamışlar. 2020-21 sezonunu Polonya 2. Liginde 5. sırada bitirdiler.

Futbolcuya dönersek, sadece bir maçta forma giydiği takımdan ülke devi Legia Warsaw’a transfer olduğunda takvim yaprakları 1965 senesinin Kasım’ını gösteriyormuş. Takımın hocası Jaroslav Vejvoda genç yetenekleri bulup parlatmasıyla bilinirmiş o yıllarda, muhtemel kariyerindeki en iyi transferi. İlk sezonda forma giydiği 12 maçta 6 golü var. Takımı ligi 4. sırada bitirip o sezon Polonya Kupasını kazanmış. Ancak sahadaki yetenekleri kadar disiplinsizliğiyle de öne çıkan futbolcu antrenmanları kaçırmaya başlayınca hocasının hışmına uğramış. Vejvoda, topçusunun askeri hapishanede tutulması gerektiğine, disiplini ancak orduda öğrenebileceğine inanıyormuş. Ama gerek kalmamış parmaklıklar ardına, sıkıyı görünce toparlamış. 60’lı senelerin sonlarına doğru takımın en iyisiymiş 10 numara. Onun liderliğinde 12 seneden sonra ilk kez şampiyonluk yaşamış Legia Warsaw, 1978’e kadar forma giydiği takımda 304 maçta 93 golü, iki şampiyonluğu bulunuyor.

1968 senesinde milli takımla ilk kez 20 yaşında sahaya çıkarken ülke futbolseverleri küçük bir kasabanın yerel takımından gelen yetişen futbolcunun yükselişine şahitlik ediyormuş. Kendi adıma, 1974 Dünya Kupasında 14 yaşındaydım, o sarışın takımda esmerliği kadar hünerleriyle de büyüleyen 12 numaralı kaptan o yılların efsanesiydi. Takımı Polonya, Brezilya’yı tek golle yenip 3. olurken, “Sarı Fare” Cruyff ile birlikte turnuvanın en iyilerindendi. O yıllardaki lakabı “General”, oyunun temposunu ayarlayan “al da at” pasları, mükemmel oyun görüşü, öldürücü şutları, telefon kulübesinde çalım atabilecek kadar yetenekli bir orta saha. 1974 Dünya Kupası’ndan sonra Real Madrid ve Bayern Münih gibi Avrupa’nın en iyi takımları onu saflarına katmaya çalışmışlar ancak Polonya’daki rejim Batı Avrupa’ya taşınmasını engellediği için ülke dışına çıkamamış. O yıllarda Real Madrid’in futbolcuyu ikna edebilmek için adını ve numarası “14” olan bir formayı Varşova’ya göndermesi tarihe düşen notlar...

1978 Dünya Kupası’ndan sonra, 31 yaşına bastığı zamanlarda transferine izin verilmiş. 100 bin Sterlin ve biraz malzeme karşılığında Ada futboluna, Manchester City’ye transfer olmuş ama en güzel zamanları geride kalmıştı. Fiziğe ve güce dayalı, yüksek tempoda oynanan Ada futboluna ayak uydurmakta zorlandı, üstelik yeni evinde dil sorunu da yaşıyordu. Üç sezon kaldığı, genelde sakatlıklarla boğuştuğu takımda 38 maçta 12 gol kaydedebildi. O yıllardaki hocası, sonraları Alex Ferguson’un yardımcılığını yapacak olan Brian Kidd, “topa hükmeden zarif general” olarak tanımlıyor eski futbolcusunu…

Bir sonraki durağı o yılların futbol sirki Amerika, 1981 senesinin baharında San Diego Sockers takımına transfer oldu ama yaramadı uzak topraklar. Alkole düşmüştü, sarhoş araba kullanırken ehliyetine el koydular. Hayatta tutunacak dalı kalmayınca çareyi kumarhanelerde arar olmuştu, tüm parasını kumarda kaybetti. Ülkesini terk ettikten sonra bir daha dönmemişti hikâyesinin başladığı topraklara. Asiydi, bir seferinde kendisine büyük futbolcu olduğunu telkin etmeye çalışan hocası Malcolm Allison’a, “Senin söylemene ihtiyacım yok, Pele büyük olduğumu söyledi, o yeter!” demişliği var. 1989 Eylül’ünde, 42 yaşına basmasına az kala San Diego’da, muhtemel yine alkollü olduğu zamanda sürat yaparken durmakta olan bir kamyona arkadan çarpıp öldüğünde geride ağlayan bir ulus bıraktı. Kimilerine göre intihar, kimilerine göre kaza, kim bilir. 2012’de ailesinin isteği üzerine mezarı San Diego’dan Varşova’daki Powązki askeri mezarlığına taşındı…

***

Yakında ölümünün 32. yıl dönümünde ülkesinde bir kez daha anılacak 10 numara, Polonya futbolunun yetiştirdiği maestro. Takımı Legia Warsaw ölümünden sonra formasını kimseye vermeme kararı almış, Polonya Futbol Federasyonu ülke futbolunun yetiştirdiği en büyük futbolcu olarak onu göstermiş. Günümüzde Legia Warsaw mabedinin girişindeki heykeli selamlar ziyaretçilerini…

Bir Avrupa Şampiyonası’nı daha geride bıraktığımız zamanlarda hatırlayın 70’li senelerin efsanesini. Yeşil sahaların generali Kazimierz Deyna, hazin hikâyesi unutulmasın