Kitabın adı; Siyah Bilinci, 31 yaşında katledilen “Kişiliğini kaybetmiş siyah insanın” ayağa kalkmasının örgütçüsü olan ve siyahilere gururu, gururla birlikte cesareti aşılama hareketini örgütleyen Steve Biko’nun kitabı

Size, yakın günlerde okuduğum bir kitaptan söz etmek istiyorum. Kitabın adı; Siyah Bilinci, 31 yaşında katledilen “Kişiliğini kaybetmiş siyah insanın” ayağa kalkmasının örgütçüsü olan ve siyahilere gururu, gururla birlikte cesareti aşılama hareketini örgütleyen Steve Biko’nun kitabı.
Steve Biko, 1946’da doğar, yani siyahilerin oy kullanma hakkının olmadığı 1948 seçimlerinden iki yıl önce. Aparthaid (ırk ayrımcılığı) rejiminin bütün kurumlarıyla hükmünü sürdürdüğü yıllarda.

İlk gençlik yılları olarak sayacağımız altmışlı yılların başında Siyahi Hareketin Öncülleri olarak dillendireceğimiz Nelson Mandela ve arkadaşları “Ulusun Mızrağı” adını koydukları Mandela’nın başkomutanı olduğu Gerilla Ordusunu kurarlar. Temel felsefe kimseye zarar vermeden sadece sabotaj eylemleri gerçekleştirmektir. “Acemilik ve acelecilikleri” nedeniyle kısa sürede yakalanırlar ölüm cezasından kurtulup 1963-64 yıllarında Robben Adası cezaevinde ömür boyu hapse mahkûm olurlar.

Bu koşullarda gençliğine merhaba diyen Biko; kesintisiz ve yoğun yoksulluk ile ırkçılık altında inleyen günlerinden sonra 1966 yılında daha on sekizindeyken Natal Üniversitesinde Avrupalı olmayanlar için kurulmuş Tıp Fakültesi’ne kaydolur. Siyah ve Beyaz Radikallerin birlikte örgütlediği NUSAS’la yolları tez zamanda ayrılır. “Beyazlık hallerinin ve beyazlık imtiyazlarının ideolojiler ve siyasetler üstü olduğu” gerçeğini fark eden Biko, arkadaşları ile birlikte SASO-Güney Afrikalı Öğrenciler Örgütü’nü kurar. Bu örgütün kurulmasının ana fikri şudur: Beyaz Liberaller ve kendine Marksist diyenler her halükarda Güney Afrika’da sistemin suç ortağı ve konformistleri haline dönüşmeye mahkûmdular.

Çünkü Beyazlar gerçek birer liberal ya da Marksist olamıyorlardı. Bu değerlerinden önce gelen, onların belirleyeici tarafı olan “Beyazlıklarıyla” yüzleşemiyorlar, hatta hesaplaşamıyorlardı. Çoğu kez bunun farkına bile varamıyorlardı. Bu farkında olamamak halleri, onları (beyazları) imtiyazlarından vazgeçememeleri ve bütünüyle imtiyazlı haklarını kullanmalarını beraberinde getiriyordu. Üniversite bitip de iyi bir işe girince ve evlenince de her şey bitiveriyordu. Ve tabii bütün bunlar sistemi eleştirmekten onları alıkoyuyor, sistemin suç ortakları haline dönüşüyorlardı.
Beyazlarla birlikte entegre çevrelerde çalışıldığı sürece “özgüvenli beyazlar konuşmaya, özsaygısı olmayan siyahlar dinlemeye, beyazlar üstünlük kompleksiyle, siyahlar aşağılık kompleksiyle yaşamaya” devam edecekti felsefesi üzerine oturtulur ayrı örgütlenme tezi.

Frantz Fanon’un ve Steve Biko dahil bütün bu siyahi felsefe şahsiyetlerinin ortak düşüncesi; “Siyah insan, insanlığı elinden alınmış, mağlup edilmiş, kendinden tiksinen insan” gerçekliği üzerinden nasıl tersine bir dünya kurulur sorusuna cevap olmak olarak özetlenebilir.
1946’da doğan ve 12 Eylül 1977’de tutukluyken işkencede 31 yaşındayken öldürülen Steve Biko’nun; “Siyahlar-gerçek siyah insanlar- ruhlarını kendi istekleriyle beyaz adama teslim edenler değil, isyan içinde başlarını dik tutmayı becerebilenlerdir” sözü bütün hayatının mücadelesinin özeti gibidir.

Dipnot Yayınları’nın Akademisyen Barış Ünlü tarafından derlenip Onur Eylül Kara çevirisiyle okura sunduğu “Siyah Bilinci” yeni 2014 basımı taze bir kitap. 130 sayfalık kitabı okuyup bitirdiğimde altı bold kalemle çizili olan sayfaları döne döne defalarca okuduğumu fark ettim. Ki altı çizili bölümler hayli fazlaydı.

Birçok sayfada siyahilerin yerine, adı Türkiye Cumhuriyeti olan ve on yıl içinde kuruluşunun 100. yılını ala u vala ile şimdiden kutlama hazırlığı yapan bu tuhaf ülkenin ne kadar çok “Siyahi”leri var ve ne kadar “Beyaz”ları var demekten kendimi alamadım.

Steve Bantu Biko’nun “Siyahi” dediklerinin yerine çoğu kez biz “Kürtler”i koydum. Kendimizi okudum Siyah Bilinci’nde.
Okuyun ve paylaşın o kadar çok kendinize ait olan yaşanmışlıkları bulacaksınız ki ve daha da tuhafı şaşırmayacaksınız. Sanki Biko Güney Afrika’yı değil de “Biz”i yazmış…