İfade özgürlüğü, ’görev ve sorumluluklar da yükler’ (İHAS, md.10). Bu, ‘ağzından çıkanı kulağın duysun’ sözünün, hak ve özgürlükler tekniği ile Avrupa ölçeğinde ifadesi. Bu kural, özellikle belli konumda bulunanlar için geçerli. Çünkü makam yükseldikçe görev ve sorumluluk da artar.

Türkiye’de, en üst düzeyde görev ve sorumluluk sahibi CB’nin –Anayasa ve ötesi- yetkileriyle karşılaştırılabilecek yetkili kişi yok. Bu sözlerin yayılma gücü de çok yüksek; özellikle basın-yayın kuruluşları üzerinde sallandırılan ‘damokles kılıcı’ ile.

Dahası, kendini bütün kamu görevlilerinin sicil amiri yapan aynı kişi, milyonlarca üyesi bulunan bir partinin genel başkanı… Şiddet tekeline sahip resmi birimlerin üzerinde hiyerarşik gücü ötesinde, cami avlusu ve uçak demeçleri, parti konuşmaları ve kamusal alandaki her sözü, ‘leb demeden leblebi anlayan yüzbinlerce kişi’ için eylem tetikleyicisi.

CB SÖZLERİ

“Görev ve sorumluluk yükümlülük” ilkesi bir yana, suç oluşturan ve demokrasiyi yadsıyan sözlerinden üç örnek:

Ocak 2016: Barış Akademisyenleri (BAK) için; “Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık…

Mayıs 2021: İYİ Parti Genel Başkanı için; “Bunlar iyi günler… Daha neler olacak.

Ekim 2021: Muhalefete: “Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz.

Sözlerin sahibi, Anayasa ile tanınan ve -başkomutanlık dahil- çoklu yetkiler ötesinde, parti genel başkanlığından Varlık Fonu’na uzanan sayısız başkanlık görevini kişiliğinde topluyor. Sözlerini izleyen gün gün ve haftalardaki eylemler ve olaylar, ifade özgürlüğüne içkin görev ve sorumluluk ilkesi ihlalinin teyidi. “Sivil ölümler” ise parlamenter rejim ilgasından önceki cinayetler dizisinde…

SİVİL ÖLÜMLER

BAK için harcadığı sözleri izleyen gün, “kan banyosu” eylemine taşıma iradesine dönüştürüldü (Sedat Peker). Ardından gözaltılar, tutuklamalar ve üniversiteden uzaklaştırmalar başladı. Ocak 2016’yı izleyen aylarda BAK, OHAL KHK ek çizelgeleri ile “sivil ölüm” yaptırımı ile karşılaştı.

Anayasa Mahkemesi (AYM), “barış bildirisi”ni ifade özgürlüğü olarak niteledi. Ardından Ağır Ceza Mahkemeleri (ACM), hepsini akladı. Ne var ki, -Saray güdümlü- OHAL Komisyonu (OHALİİK), AYM ve ACM kararlarını takmadı. BAK ve benzeri konumdaki sivil ölüler için üç yokluk hali: Özgürlük, eşitlik, adalet.

Boşalan kadrolar, kimlerce ve hangi yollarla dolduruldu: TÜGVA, SADAT, DİB-tarikatlar, çete-mafya ağları?

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz” hükmü (md.137), kolluk güçlerinin, çevresel ve sınıfsal nedenlerle, cinsiyet ve gençlik sorunları temelinde hak savunucularına karşı şiddet kullanımı için de geçerli. “Suç işlemeyin ve işletmeyin” uyarısında bulunan CHP Genel Başkanı’na karşı suç duyurusu, yargıyı da “kanunsuz emir” girdabına sürükleme iradesinin dışavurumu değil mi?

İHAM VE TCK M.299

Demokratik siyaset alanını ortadan kaldırma ve demokratik toplumu silme iradesi karşısında Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararı önemli ve anlamlı:

Hakaret alanında devlet başkanına özel olarak yüksek seviyeli bir koruma, Sözleşme'ye aykırı.

Bir devletin, başkanının itibarını korumaktaki çıkarı, hakkında haber verme ve görüş ifade etme hakkına karşı ona bir ayrıcalık ya da özel koruma tanınmasını haklı kılamaz.

Başvurucunun gözaltına alınmasını, tutuklanmasını ve (ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğuracak şekilde) cezai yaptırıma maruz kalmasını haklı kılacak hiçbir neden yok.

Sonuç: İhlal tespiti doğrudan TCK m.299'a dayandığından, Türkiye, (en geç kararın kesinleşmesi sonrasında) bu düzenlemeyi ilga etmeli (V. Şorli/Türkiye, 19.10.21).

SEÇİMLER: 2015 VE 2023

Saray ve müttefiki, öteki olana kin ve nefret dolu, illet-zillet vb. siyasal söylemleri, neredeyse, yurttaşlık-terörist özdeşliğine vardırdı. Bu ise, siyasal cinayetlere ve sivil ölümlere elverişli bir zemin hazırladı. “Kanunsuz emir” ve paralel yapılarla zirve yapan Anayasa dışı yönetimin, “yönetime talip olmaktan vazgeç” sözleriyle demokrasi yadsıması, şu kuşkuyu haklı kılmıyor değil: Kaybedilen 2015 sonrası seçimleri sonrası kullanılan yol ve araçlar, bu kez seçim öncesi mi -kaybetmemek için- kullanıma sokulmak isteniyor?