Türkiye’de sinema filmlerinin denetlenmesi, yasaklanması sinemanın ilk yıllarından itibaren söz konusu olmasına karşın, 1939 yılında resmi olarak sinemayı denetleme sistemi yürürlüğe girer.

Siyasal iktidarların sinemayla imtihanı: 1932-1988 Türkiye sineması sansür dosyası

Emine Uçar İlbuğa

Sanatçının içinde yaşadığı toplumun ekonomik, kültürel ve siyasal koşullarından etkilenmesi, bu etkilerin onun yarattığı eserlerde görülmesi kaçınılmaz. Bir ülkenin sosyo-politik koşullarının yorumlanması tarih boyunca sanatçılar tarafından eserleri aracılığı ile geleceğe taşınır. Ancak sanatçıların bir eseri ortaya koyabilmelerinde kişisel yetenekleri, gözlemleri, duyumları, sezgilerinin ötesinde bu sürece yön veren, onlara dayatılan toplumsal normlar, kurallar gibi, siyasal iktidarların baskısının etkileri de yadsınamaz. Bunun yanında yaratıcı süreçlerde düşünce özgürlüğü gibi düşüncelerini yayabilme yani ortaya koyduğu eseri sergileme, gösterebilme, yayınlatabilme olanaklarının da olması gerekir. Çünkü temel insan haklarında söz ve ifade özgürlüğü önemli bir yer tutar.

1895 yılında ilk film gösterimi sonrası kısa süre içinde yaygınlaşan ve küresel pazarda önemli bir yer edinen sinemanın daha ilk yıllarda olası etkilerine karşı duyulan korku birçok ülkede filmlerin kontrolü yönünde yasal düzenlemelere gidilmesine neden olur. Ancak, bu düzenlemeler giderek çoğu demokratik ülkelerde yasaklama ve sansürün ötesinde filmlerin sinemada gösteriminde yaş sınıflandırması, televizyonda yayın saatlerinin düzenlemesi yönünde değişirken, Türkiye ve çoğu anti demokratik ülkelerde her dönem iktidarların sinemaya yaklaşımları yasak, korku yayma ve cezalandırma yönünde bir gelişme gösterir. Demokratik bir toplum sanatçıları destekler hatta teşvik ederken anti demokratik toplumlarda genellikle sanatçılara ölçütler, hükümler konur. Ancak insanlık tarihinde iktidarların sanata ve sanatçılara koymuş olduğu bu ölçütler ve hükümler, yasaklar ve cezalara karşın sanatçılar her koşulda eserler ortaya koymuşlardır. Ve bugün sanat tarihinde övgüyle söz edilen eserlerin önemli bölümü yaratıldıkları dönemlerde tepkiyle karşılanmış, sanatçılarına cezalar verilmiş olmasına karşın her daim iktidarlar değişiyor ama sanat hep varlığını koruyor. Genellikle sansür denildiğinde akla önce görsel-işitsel medya ve sinema gelir. Çünkü burada özel hüküm, tüzük ve yasayla devletin denetimi üstlenmesi söz konusu. Yani her türlü sinema eserinin yaratım sürecine başından sonuna kadar müdahale ve denetleme görevi hükümet tarafından oluşturulan bir kurul tarafından yürütülür. Buna göre sinema bir yandan çekilecek filmin hikayesinden, senaryoya dönüştürülmesine, filmin çekilip, üretim sonrası sürecine kadar filmi çekecek olan yönetmenlerin düşünsel, duygusal baskı altında eserler ortaya koymak zorunda oldukları zorlu bir alan. Oysa sinema ekipmanlar, kast, mekan, kostüm, oyunculuk, teknik ekip gibi çok fazla etkenin yer aldığı ve dolayısıyla önemli bir bütçe gerektiren pahalı bir mecra. Türkiye’de sinema filmlerinin denetlenmesi, yasaklanması sinemanın ilk yıllarından itibaren söz konusu olmasına karşın, 1939 yılında resmi olarak sinemayı denetleme sistemi yürürlüğe girer ve 1983 yılında çıkarılan yeni bir yasa ile denetleme görevi İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilir. 1992 yılına kadar sansür resmi olarak denetleme kurulları aracılığı ile valilik ve hukuki davalar olmak üzere çoklu bir matrisin işlediği bir alan olur. 1992 yılında ilk kez Türkiye’de filmlerin denetiminde sinema filmlerini sınıflandırma tasarısı gündeme gelir ve 1995 yılında çıkarılan yeni yasaya karşın hükümetler ve sansür kurulu üyeleri değişse de sinema filmlerine yönelik sansür, filmlerin yaratıcılarına karşı baskı doğrudan ya da dolaylı olarak hep varlığını sürdürmeye devam eder.

Prof. Dr. Semire Ruken Öztürk ve Doç. Dr. Ali Karadoğan yıllarca Türkiye Sinemasının üzerine bir karabasan gibi çöken ve zaman zaman şiddetini artıran uzun soluklu sansür tarihini 1932-1988 yılları arasındaki Sansür Karar Defterlerini inceleyerek ve her bir filmi gerekçeleriyle ve dönemselleştirerek Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi adlı üç ciltlik kitap hazırladılar. Ali Karadoğan ve S. Ruken Öztürk’ün iki yıl süren yoğun arşiv çalışmaları sonucunda Türkiye’de sinemanın ilk yıllarından itibaren sansürün resmi olarak nasıl yürütüldüğü, hangi filmlerin hangi gerekçelerle yasaklandığı ya da koşullu olarak gösterimlerine izin verildiğini ortaya koydukları bu çalışma Kültür ve Turizm Bakanlığı, Telif Hakları Genel Müdürlüğü’nün web sayfasından da erişime açıldı. Böylece Telif Hakları Genel Müdürlüğü arşivlerinde yer alan 1947 yılından başlayıp 1988 yılına kadar toplam 26.270 karar incelenerek, 7210 filmin şartlı kabul ya da ret kararı gerekçeleri ayrıntılı olarak ortaya konuluyor (Öztürk; Karadoğan, 2020). Ortaya çıkan sansür dosyasına bakıldığında her dönem sansürün gerekçeleri değişmiyor ancak siyasal koşullara göre gerekçelerin sıralaması değişebiliyor. Sinema filmlerinin sansürlenme gerekçelerine bakıldığında ise devlet, ordu, polis, din gibi tabu kurumlar, gelenek, görenek, toplumsal kabuller ve normlar, cinsellik, çıplaklık, genel ahlak ve terbiye, milli ve etnik konular yanında, her daim varlık gösteren ideoloji, siyaset, komünizm korkusu ve sınıfsal farklılıklar öne çıkıyor. Buna göre her iktidarın yasak ve baskı kurabilmelerine olanak sağlayacak milli, dinsel, ahlaki ve siyasal olmak üzere dört temel gerekçenin tüm sansür ve yasaklara temel oluşturduğu görülecektir (M. Tırpan, BirGün, 15.04.2022).

Üç ciltlik eserin birinci cildinde 1940-1963 yılları arasında verilen sansür kararları, ikinci ciltte 1963 yılından 1977 yılına kadar senaryo ve film sansür kararları ve üçüncü ciltte de 1977-1988 yılları arasında senaryo ve film, denetleme kurulu ve alt komisyon karar defterlerinin analizi ve ayrıntılı sansür gerekçeleri her bir film üzerinden ortaya konuluyor( Karadoğan; Öztürk, Cilt:2022). Böylece yazarlar 96 sansür karar defterlerinden neredeyse tamamına yakını (92’si) senaryo ve film sansürüyle ilgili olan bu arşivi, kapsamlı ve titiz bir çalışma ile önemli bir kaynak olarak hem basılı hem dijital ortamda okuyuculara ulaşılır hale getirmişler. Karadoğan ve Öztürk özellikle karar suretleri ve dosyalarda yer alan kurumlar arası yazışmalardan yararlanarak Türkiye’de sansürün kurumsal bir kimlik kazandığı ilk tarihe kadar çalışmayı genişletmiş ve karar defterleri olmayan sinema filmlerinin sansürüne ilişkin bölümü “1932-1958 Yılları Arası Senaryo ve Filmlere İlişkin Defterlerde Yer Almayan Sansür Kararları” başlığı ile birinci cilde eklemeyi başarmışlar. Buna göre 1930’lardan itibaren sansür kararlarının hem gelişim seyrini görmek (S. Ban, 21.04.2022, susma24.com) hem de karar defterlerinin tutulmadan önceki dönemlerini de çalışmaya dahil ederek geniş kapsamlı ve kalıcı bir Türkiye sineması sansür tarihi haritasını yaratmayı başarmışlar. Bu eser sinema yazın alanında önemli bir belge niteliğinde çünkü 1990’lı yıllarda yüksek lisans tezimi Türkiye sinemasında sansür konusu üzerine yazarken yasaklanan filmler ve gerekçeleri üzerine çok az belgeye ulaşabilmiştim. Oysa tarihi belgeler geçmiş ve bugün arasında kurulan bağda, belleği güçlü kılmada ve unutmanın karşısında çok önemli bir rol üstleniyor.

Sonuç olarak içinde yaşadığı toplumu, dünyayı, doğayı, insanları ekonomik, politik, kültürel bağlamda anlamaya, algılamaya çalışan onun üzerinde düşünen, sorgulayan, tartışan, farklı perspektiflerden yorumlamaya çalışan sanatçıların bir filmin daha fikir aşamasında başlayan ve yaratım sürecinden, yapım, yönetim ve gösterimine kadar uzanan uzun ve zorlu üretim sürecinin türlü nedenlerle engellenmesi, hatta sanatçıların özgürlüklerinin kısıtlanmasına, ülkeyi terk etmek zorunda kalmalarına kadar sonuçları olan sinema sansür tarihinin bugüne taşınması çok önemli. Çünkü siyasal iktidarlar sistemin korunması ve iktidarlarını sürdürmek adına sinemanın etkin gücünden korkmakta, sanatçıların eserlerinde hangi konuyu, neden ve nasıl işleyeceklerine, insanların neyi seyredip neyi seyretmeyeceklerine kadar kontrol altına almayı istemektedirler ve Türkiye’de sanata uygulanan sansür bugün de bitmedi, her dönem bazen cinsel, etnik kimlik bazen dilsel, kültürel, siyasi nedenlerle şiddeti değişerek varlığını sürdürmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar:

Ali Karadoğan; S. Ruken Öztürk (2022). Sansür Karar Defterleri Üzerine Bir İnceleme: Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi(1932-1988). 1.,2.,3. Cilt. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı:Ankara.

Ali Karadoğan; S. Ruken Öztürk (2020). Sansür Karar Defterleri Projesi ve Bir Örnek: Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri. sinecine. 11(2): 375-395.

BirGün Gazetesi (15.04.2022). ”Sinemaya Genel Ahlak Sansürü” Murat Tırpan ile röportaj.

Sonay Ban (21.04.2022). “Karar Defterlerinden Sinema Tarihinde Sansüre Bir Bakış”, Sansüre ve Oto Sansüre Karşı Platform. https://susma24.com/karar-defterlerinden-sinema-tarihinde-sansure-bakis/ Erişim Tarihi:16.05.2022.