Siyasal İslam artık Fas için geride kaldı ve şimdi ülkenin büyümesini, kalkınmasını, karşı karşıya olduğu zorlukları değerlendirmek gerekiyor.

Siyasal İslam Fas’ta çöktü

Kamal Abdul Latif

Fas’ta 8 Eylül günü yapılan seçimlerde İslamcı koalisyon hezimete uğradı. Bu netice Fas siyasetini takip edenler için sürpriz olmadı. Son on yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD)’nin çöküşünün tek sebebi, partinin izlediği politikalardı. Partinin propaganda iletişimde benimsediği dini temalar ise çöküşe hiçbir şekilde engel olamadı.

Fas, 1956 yılında bağımsızlığa kavuştu ve o günden bu yana birçok siyasi ve kültürel dönüşümden geçti. Yaşanan toplumsal dönüşümün en baskın tezahürü, milliyetçi partilerin yükselişi oldu. Faslılar aynı zamanda farklı toplumsal talepler seslendirmeye başladılar. Din ve devlet işlerinin ayrılmasını talep ettiler, buna rağmen siyasi liderlerin kendi çıkarlarını gözeten yaklaşımları siyasi sistemin dönüşümüne engel oldu.

ANİ DÖNÜŞLER ŞAŞIRTICI OLDU

1998-2007 döneminde ülkeyi yöneten hükümetlerin hepsi kendi öz kazançlarını öncelediler, güce tutundular ve hem kendi siyasi partilerini, hem toplumun ihtiyaçlarını görmezden geldiler. O dönemde PJD’nin yaklaşımı da farklı değildi. Haliyle, bir gün kenevir yetiştiriciliğine ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine şiddetle karşı çıkarken, ertesi gün her ikisine de destek verebiliyordu. Bu ani ‘dönüşleri’ açıklamakta ise daima zorlanıyordu.

İlk etapta milliyetçi partilerin çöküşünü gördük. Sonrasında iktidara gelen PJD’nin hiçbir toplumsal politikası olmadığını gördük. Dünyada ve ülkede yaşanan değişime ayak uyduracak vizyonu da yoktu. Daima kendi reklamını yapmayı, kendi bilgeliğine bel bağlamayı seçti. Halbuki parti liderleri Fas toplumunda yaşananlardan bihaberdi ve ülkenin karşılaştığı zorlukları çözmek gibi bir dertleri de yoktu.

POLİTİKASI OLMAYAN ZORUNLU SEÇİMLER

Ülkede seçime hazırlanan partilerin başlıca stratejisi ünlülerden ya da diğer kanaat önderlerinden destek almakla sınırlı kalıyordu. İş insanlarının, toprak sahiplerinin, girişimcilerin, kırsaldaki kabile şeflerinin, sanatçıların desteğini alıyor, hatta mümkünse bu kişileri aday olarak sunuyordunuz.

Yapılan tartışmaların hiçbiri parti manifestolarıyla ya da politikalarıyla ilgili değildi. Sosyal medyada halkın tartıştığı konular ise kaynakların verimsiz kullanımı, dinin ve dini popülizmin istismar edilmesi üzerineydi. Fakat 2011 ve 2016 seçimlerinde Fas halkının beklediği değişim gelmedi. Ülkenin demokratikleşmesi yönünde hiçbir adım atılmadı.

Sonraki dönemde PDJ ile ilintili birçok toplumsal kesim, parti içindeki dalaverelerde boğuldular. Partinin aldatmacaya dayalı liderlik anlayışı ve kolay kazanımlar peşinde koşması bu grupların desteğini giderek yitirmesine yol açtı.

TOPLUMSAL İSTİKRAR SÖZÜ İTİBARINI YİTİRDİ

Parti, ‘namus ve dindarlık’ söylemlerinin makam ve mevki ile gelen yozlaşmaya karşı hiçbir güvence sunmadığını unutuyordu. 8 Eylül günü yapılan seçimler, çözümün tek anahtarının kendinde olduğunu sanan partinin iktidarına son verdi. PJD, 10 yıllık iktidarı boyunca ‘reform ve istikrar’ sloganını benimsedi ve ülkede siyasi-toplumsal istikrarı sağlayabilecek tek parti olduğuna inandı.

Halbuki, 2016 seçimleri sonrasında ortaya çıkan geçici siyasi düğümün kendi hatalarının ve güç arzusunun bir neticesi olduğunu anlamalı ve yaşananlardan ders çıkarmalıydı. Şimdi ortaya çıkan siyasi tabloyu değerlendirmeli ve yeni dönemde yapılacak siyasi tercihleri dikkatle değerlendirmeliyiz. Ülkenin büyümesini desteklemek için tüm partilerin katılımıyla oluşturulan özel komitenin tavsiyeleri alındı.

Siyasal İslam artık Fas için geride kaldı ve şimdi ülkenin büyümesini, kalkınmasını ve karşı karşıya olduğu zorlukları tartışmalıyız. On yıllık geriye gidiş hayal kırıklıklarından başka bir şey getirmedi. Parlamentodaki yeni çoğunluk ülkedeki siyasal ekosistemi değiştirebilecek mi göreceğiz. Fakat şunu aklımızdan çıkarmayalım, Fas’ta şu ana dek hiçbir şey gerçekten değişmedi.

The New Arab'dan çeviren Fatih Kıyman