Yenikapı “başkomutan” mertebesi kutsanan bir liderin muhalefeti de kendisine eklemleyerek tarihi şovuna sahne oldu. Bu mizansene iştirak edip “demokrasi” beklentisi içerisine girenlerin kısa süre içerisinde bu yanılgılarıyla yüzleşecek olması pek de uzak değil. Siyasal İslamcıların ve Saray rejiminin kitleleri konsolide etmek için meydan üzerinden vermek istedikleri “yalnız değiliz” mesajı esasında içeride ve dışarıda yaşadıkları sıkışmışlıktan. Kendilerini en güçlü sandıkları anda “kâğıttan birer kaplan” olduklarını gördüler. Bütün endişe ve korkuları da bundan.

Yenikapı’dan demokrasi çıkmayacağı çok açık. Siyasal İslamcıların demokrasi diye bir dertleri hiçbir zaman olmadı. Ne burada ne de dünyanın herhangi bir köşesinde. Yenikapı’da sıklıkla dile getirilen “demokrasi” ve “Yeni Türkiye”nin de ne anlama geldiği ortada. “Yeni”nin içinin kimlerle doldurulmak istendiğine bakılacak olursa bu bize önemli bir fikir verebilir. Bu “yeni”de ötekilere, farklı düşünenlere, muhaliflere, kadınlara, ezilenlere, emekçilere yer yok. Peki kimlere var? Tarikatlara, cemaatlere, dinci bezirgânlara, neoliberal yağma düzenin savunucularına. Anlaşılan o ki “yeni ülke” tasavvuru da eskisi bu sacayakları üzerinden yükselecek. Bütün bunlar da “sandık demokrasisi” üzerinden “milli irade”nin tecellisi olarak cilalanıp pazarlanacak.

• • •

Yenikapı bize ne söylüyor? İçeride ve dışarıda yıkım politikalarının aynen devam edeceğini. Bakınız “demokrasi” naralarının atıldığı Yenikapı’daki mitingden sadece beş gün önce, yani 2 Ağustos’ta, Suriye’de savaşan radikal İslamcı çetelerin askeri ve siyasi liderleri Ankara’daydı. Gündem Halep kuşatmasıydı. Cihatçılar koordinasyon mekanizmalarını güçlendirmek ve kuşatmayı kırmak için iktidarın tavsiyelerini ve desteklerini aldı. Toplantıya Türkiye merkezli muhaliflerin çatı siyasi kuruluşu Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) Başkanı Enes Abda, Suudi Arabistan merkezli Yüksek Müzakere Heyeti Başkanı Riyad Hicab, Ceyşul İslam lideri Muhammed Alluş gibi isimler de katıldı. Toplantıdan huşu içinde ayrılan cihatçılar “muhalifler”in hem siyasi hem askeri düzeyde daha koordinasyonlu bir şekilde operasyon yürüteceklerini deklare etti.

Ankara zirvesi işe yaradı. Toplantının hemen ardından cihatçılar Halep’te kuşatmayı kırdı. Hükümete yakın kaynaklar cihatçılara yapılan yardımları ve Ankara’nın desteğini açıkça yazdı. Öyle ki bu konuda duyulan sevinç bazı grupların Fatih Camii’nde lokum dağıtmasına kadar vardı. Hatırlanacağı üzere Dışişleri Bakanlığı da kuşatılmayı “hazin ve ibret verici” bularak kınamıştı! Halep savaşın seyrini değiştirecek önemde. Şam ile birlikte Suriye’nin ana omurgasını oluşturan kentlerden. Halep’e hükmeden Suriye’ye de hükmeder. Türkiye’nin devreye girmesi de bu öneminden. Silahlı grupların aynı çatı altında toplanması Ankara ve Katar’ın uzun süredir hayalindeydi.

Suriye sadece Türkiye dış politikasını değil iç politikasını da belirleyen bir sorun. Suriye İslamcıların Ortadoğu hayallerini suya gömdü. Bugün yaşanan birçok sorunun temelinde Suriye savaşına saplanmış olmanın yarattığı handikaplar var. Suriye’de yanlışlarda ısrar ederken bugün St.Petersburg’da bir araya gelmesi beklenen Erdoğan ile Putin’in gündemindeki en önemli konularından birisi de Suriye. Rusya olmadan Suriye sorunu çözülemez. Erdoğan da Rusya’nın rolünün farkında.

• • •

Yenikapı’da ilan edilen “Yeni Türkiye”nin ülkeyi hangi maceralara sürükleyeceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok. Bugüne kadar yapılanlara bakmak yeter. Darbe girişimi sonrasında estirilen “demokrasi”, “uzlaşı”, “milli mutabakat” havalarının üzerinden geçen kısa sürede yapılanlar, geleceğe dair yapılmak istenenlere dair önemli sinyaller veriyor. İdam tartışmalarının yeniden tedavüle sokulduğu, temek hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, sokağa çıkma yasaklarıyla OHAL’in rutinleştirildiği, parlamentonun by pass edildiği, tüm erkin tek adam iradesine teslim edildiği “yeni Türkiye.” Koca bir ülkeye reva görülen gelecek bundan ibaret!

Siyasal İslamcıların demokrasi ile olan sorunlu ilişkisini görmek için uzaklara gitmeye gerek yok. “Arap Baharı” sonrasında Ortadoğu, Kuzey Afrika ve bütün bir Müslüman Arap Coğrafyası’nın tamamında yaşanalara göz atmak dahi yeter. İslamcıların Tunus’a, Mısır’a, Libya’ya götürdükleri “demokrasi” ortada. O halkanın Türkiye uzantılarından demokrasi adına fazlasını beklemek de “kullanışlı aptallar”a özgü iyimserlik olsa gerek!

Siyasal İslamcıların demokrasi getirdiği nerede görülmüş!