Sık sık söylenen “iktidarın gidici olduğu ekonominin tümüyle battığı koşullarda iktidarını sürdürmesinin olanaksız olduğu yani kısacası kendiliğinden çekip gideceğidir.” Bu saptama bir yanıyla doğru olabilir, yani gerçekten iktidar bloku halk- seçmen desteğini yitirmiş olabilir ama yine de iktidarlar erke talip başka, farklı bir siyasi güç kendini göstermedikçe, harekete geçmedikçe yerlerinden edilemezler.

Siyaset belirsiz senaryolar arabesk

Biz bir çelişki görmüyoruz ama Batı, iktidarın politikalarını anlamakta zorlanıyor; hem insan haklarında hem ekonomide “reformdan” söz ederken tam tersini uygulamasına şaşırıyorlar ya da belki anlamışlardır artık. İnsan hakları konusunda biliyoruz ki eylem söylemin aynasıdır. Ne kadar çok insan haklarından söz ediliyorsa tersinin gündeme geldiği, olabildiğince şiddetle uygulandığı iktidar partisinin baştan beri pratiğidir. Parti kapatma girişimi, İstanbul Sözleşmesinin iptali, gözaltı ve tutuklamaların hız kazanması neredeyse bir haftaya, kongre öncesine sığdırıldı. Ama ekonomi meselesi öyle değildir, biraz daha karışıktır. Son kongreyi statükoyu koruma ve seçimlere hazırlanma kongresi, pandemiye rağmen güç gösterisi olarak dizayn eden iktidar partisi ekonomide ipin ucunu çoktan kaçırdı ve artık konuşmak istemiyor. Bunalımın üstesinden gelinmesi mümkün değilse ne yapacak? Ufukta iktidarın kaybedilmesi tehlikesi ve tehdidi de bulunduğuna göre ekonomide çılgınca, yani bunalımı çözmek değil daha da derinleştirecek bir seçim ekonomisi uygulamaktan başka çare bulunamadığı anlaşılıyor.

Diyelim seçim kazanıldı, peki daha da içinden çıkılmaz hale gelmiş ekonomi nasıl düzeltilecek? İktidar partisinin bu türden konularda işi zamana, hayatın akışına, pragmatik eylemin sihrine ve artan baskının etkisine bıraktığı anlaşılıyor; aslında 19 yıllık uygulama da bunu gösteriyor. Az gelişmiş ülkelerin kaderi sık sık sıfırdan başlamayı zorunlu kılar. Türkiye de bunu bir değil bir kaç kez yaşamış, bir kaç kez sıfırdan başlamıştır. Sıfırdan başlamanın temel kuralı, koşulu otoriteyi güçlendirmek, bedeli daima halka, yoksullara, çalışan kesimlere ödetmek, ekonominin yönetimini IMF’ye uluslararası finans kuruluşlarına bırakmaktır.

Strateji bellidir; ekonominin batık, düzeltilemez hali, bir sis bulutu, yoğun bir İslamcı milliyetçi toz dumanın arkasına saklanacak, batak olabildiğince gizlenecek, reddedilecek, tam tersine nüfusun çoğunluğu artık inanmasa da başarı hikâyeleri anlatılacak, gerçeğe değil kurguya, algıya ağırlık verilecek, gerçek yoğun bir propaganda faaliyeti ile gizlenecektir.

Bu da ister erken, ister zamanında yapılsın bir seçim ekonomisinin şimdiden başlatılmasını zorunlu kılıyor.

OLASILIKLAR ZORUNLULUKLAR

Yoğun şeriat propagandası, hilafet talepleri, kadınları yeniden “ailenin kutsallığı” adı altında evin ve erkeğin kölesine çevirme girişimleri, eğitimi tümüyle dinsel eğitimin başat olduğu bir müfredatla imam hatipleştirme çabası, laikliği tümüyle ortadan kaldırma, sarsılan erkek egemen yapıyı yeniden ihya etme girişimleri hem ekonomideki bunalımı gizlemek içindir hem de eğer kazanılırsa seçimden sonraki dönemin ideolojik formunu oluşturma niyetinin ifadesidir.

Başarı şansı var mı?

İktidar blokunun normal koşullarda seçim kazanması zor görünüyor. Ama bu saptamanın hemen arkasından gündeme gelen konu, muhalefetin iktidarı almaya niyetli olup olmadığı ya da iktidar blokunun kaybetmesini sağlayacak politikalara ve eyleme girişip girişmeyeceği oluyor. Sık sık söylenen “iktidarın gidici olduğu ekonominin tümüyle battığı koşullarda iktidarını sürdürmesinin olanaksız olduğu yani kısacası kendiliğinden çekip gideceğidir.” Bu saptama bir yanıyla doğru olabilir, yani gerçekten iktidar bloku halk- seçmen desteğini yitirmiş olabilir ama yine de iktidarlar erke talip başka, farklı bir siyasi güç kendini göstermedikçe, harekete geçmedikçe yerlerinden edilemezler.

Seçimler muhalefet blokunu iktidara getirse bile bu iktidar, geçmişte örnekleri görülmüştür, çok kısa süreli olur. Uzun yıllar iktidar partisi bloku olarak devlete, bürokrasiye egemen olmak için mücadele etmiş, nihayet büyük ölçüde bunu başarmış güç parlamentoda çoğunluğu yitirse bile iktidardan tam olarak uzaklaştırılmış olmayacaktır. Üstelik rollerin değiştiği bu ikili yapıda muhalefete düşmüş görünmekle birlikte bir anlamda iktidar olmayı sürdürecek, ikili iktidarın güçlü, devlete hâkim yanı olarak durumu kendi lehine çevirmek isteyecektir.

İKTİDARIN BELİRSİZLİĞİ

Sözünü ettiğimiz bir tür ikili iktidarın sona ermesi gerçek bir iktidarın kurulması hangi tarafın güçlü kararlı, siyaset kurma yeteneğine sahip olup olmadığına bağlı olacaktır. Statükonun avantajı, kurulu düzenin olanaklarından yararlanabilmesine, “değişime” aday olan tarafın avantajı ise halktaki değişim isteğinin gücüne dayanmasıdır. Ama bu avantajlar aynı zamanda hızla dezavantaja dönüşme potansiyeli de taşırlar; statükonun sıkıntıların kaynağı olduğu duygusu ve değişimin getireceklerinin belirsizliği bu türden dezavantajlardandır. Sonuç ikili iktidarın taraflarının ideolojik tutarlılıklarına, stratejilerinin, taktiklerinin başarısına bağlı olacaktır.

Cumhurbaşkanı ve Parlamento, erken ya da zamanında yapılacak seçimlerle belirlenecek. Cumhurbaşkanı, adaylardan birisinin yüzde 50’den bir fazla oy alması ile seçilecek. Bu orana ulaşılamazsa ikinci turda en fazla oyu alan aday Cumhurbaşkanı olacaktır. Bu durumda ikinci tur ittifakları zorunlu kılıyor. Neler olabileceğini, var olan ittifakların dağılıp dağılmayacağını ancak o zaman görebileceğiz; ittifaklar sağlam bir ideolojik ortaklığa değil, yalnızca karşılıklı tavizlere ya da bir isim üzerinde birleşmeye dayanıyorsa her an her şey olabilir demektir. Muhalefet ittifakı şu sıralarda “güçlendirilmiş parlamenter sistem” talebine dayanıyor. İttifakta görüş ayrılıkları, sağ kanadın kendi görüşlerinde ısrarına karşı ana muhalefetin kimi konularda sessizliği, sağa doğru bir politik çizgi izlemesi ile giderilebiliyor. Temel açmaz ise Kürt siyasi hareketinin baskı altında olmasından ve ona karşı ittifakın sağ kanadının, İYİ Parti’nin olumsuz yaklaşımından kaynaklanıyor. Ama herkes biliyor, ikinci turda kapatılması için dava açılmış partinin, HDP’nin desteği olmadan sonuç almak mümkün değildir. Ne olacak peki? Ne olacağı bellidir; ya muhalefet HDP ya da bir şekilde seçimlere katılacak Kürt siyasi hareketi ile ittifakı içinde sindirecek ya da parlamentoda gücünü artırsa bile Başkanlığı yitirecektir.

HHH

Bütün bu senaryolar şu andaki verilere dayanılarak yazılıyor; Türkiye hızlı değişimlerin ülkesidir. Bunun kaynağı da siyasetin öznelerinin pragmatik davranmayı, günübirlik, ilkesiz hareket etmeyi siyaset saymalarıdır. Burada sistem içi siyasal çatışmadan iktidar mücadelesinden söz ettiğimiz, solun varlığını, etkisini tartışma dışı bıraktığımız unutulmamalıdır. Solun sürece müdahale etme gücünün, olanaklarının kısıtlı, sınırlı olduğu koşullarda verili durumu anlamaya çalışıyoruz. Bu durumun her an değişebileceğini de biliyoruz. Yine de şimdiki durumda hayal kurmak serbesttir ama gerçekçi olmak daha iyidir. Sol henüz birlikte ne yapacağını, neler yapabileceğini tartışmayı başarmış, siyasetin içine girebilmiş değildir; o nedenle de hesaplar ne yazık ki onun dışında gelişiyor.

İhtimallerin sonuncusu seçimlerin yapılmaması, iktidar tarafından ertelenmesi ya da seçim sonuçlanın tanınmaması, iktidarın erki terk etmeye yanaşmamasıdır. Şimdilik bu ihtimal yalnızca soyut bir iddiadır. Bu tür bir ihtimal üzerinde spekülasyon yapmak çok da mantıklı olmayacaktır. Çünkü böyle bir durumda eldeki verilerin tümü de geçersizleşecektir. O zaman yeni koşulların ortaya çıkaracağı şimdiden bilinmesi imkânsız siyaset özneleri ve bunlar arasındaki normal olmayan ilişkiler egemen olacak, siyasetin özneleri, siyasetin rengi hızla değişecek, Türkiye siyasi tarihinin bugüne kadar görmediği belirsiz, ucu açık bir dönem başlayacaktır.

Bunu konuşmanın, tartışmanın vakti henüz gelmemiştir.