“AKP; Anavatan’ın, Doğru Yol’un çizgisini izliyor. Merkez sağ partiler kurumsallaşmak yerine bir lideri benimsiyorlar. O lider; görevini bıraktığı, muhalefete düştüğü zaman parti de zamanla yok oluyor”

Siyaset Bilimci Dr. Kerem Kılıçdaroğlu: AKP muhalefete  düşerse zamanla yok olur

GÖKAY BAŞCAN

Dr. Kerem Kılıçdaroğlu ile Tekin Yayınevi’nden çıkan "Gelişmekte Olan Demokrasilerde Siyasi Partiler ve Parti Stratejileri" isimli yeni kitabını konuştuk. Klientalizm (Kayırmacılık) kavramının ele alındığı kitapta, Türkiye ve Endonezya’daki siyasi partiler kıyaslanıyor. Biz de söyleşimizde parti içi demokrasiden seçimlerde adayların ön plana çıkmasına, yerel seçimlerde CHP’nin başarısından başkanlık sistemine kadar birçok konuyu masaya yatırdık.

>> Kitabınızda, Türkiye’den daha önce başkanlık sistemine geçen Endonezya’da siyasi partilerin örgütlenmesinin zayıf olduğunu belirtmişsiniz. Başkanlık sistemine yeni geçmiş Türkiye’de siyasi parti örgütlenmesinin zayıflayacağını söyleyebilir miyiz?

Endonezya Başkanlık Sistemi’ne geçmeden önce 4 -5 tane büyük parti vardı. Başkanlık Sistemi’ni dayatan büyük partiler oldu. Mevcut iktidar, Başkanlık Sistemi’ne geçtiği zaman "biz zaten seçimi alırız" diyordu. Parlamenter sistem, genellikle küçük partilerin de meclise girdiği, koalisyon ortağı olduğu bir sistem. Başkanlık Sistemi’nde son sözü her zaman başkan söylüyor. Başkanlık Sistemi, Amerika’daki sistem dışında tüm dünyada sorunlu işliyor. Türkiye’deki çok farklı bir sistem. Türkiye’deki başkanlık sistemi değil, tek adam rejimi. Bozuk, oturmamış bir sistem. Mevcut sistem Amerika’daki sisteme mi yönelir, daha otoriter bir rejim mi olur, onu bekleyip göreceğiz. AKP seçmeni dahil bu sistemden memnun değiller. Çünkü ekonomik bir getirisini görmediler. Bu sistem çok sorgulanacaktır.

>> Türkiye’de seçimlerin daha parti merkezli olduğunu, Endonezya’da ise daha çok adayların kişisel gücünün, itibarının öne çıktığını ifade ediyorsunuz. Türkiye’de sizce son seçimlerde CHP’nin başarısı adayların kişisel itibarı mı yoksa parti politikasıyla mı ilişkili?

Yerel seçimlerde bütün partilerde aday ön planda. O bölgenin koşullarına, aday profili hangi gruplara hitap ediyor, bunlar öne çıkıyor. Seçimi bir kişinin kazandığı seçimde haliyle kişiler öne çıkıyor. Aynı başkanlık seçimi gibi. Son ittifaklar da bu açıdan CHP’nin lehine gelişti. İyi Parti ile yer yer diğer partilerle yapılan ittifaklar, diğer yerlerden oy alabilecek adaylar gösterildi.

>> “Klientalist partiler iktidar gücünü kaybettiğinde yok olur” diyorsunuz. CHP’nin yaklaşık yüz yıldır Türkiye’de siyaset sahnesinde olmasını, kliantalist parti olmamasıyla açıklayabilir miyiz?

CHP kurucu bir parti. Çok partili döneme geçmiş, bu dönemde de muhalefete düşmüş bir parti. Bazı dönemlerde iktidar, iktidar ortağı, muhalefet olmuş; 80 darbesiyle kapatılıyor, başka isimle devam ediyor. Tekrar birleşme süreciyle CHP halini alıyor. Bence bu CHP’nin köklerinden gelen bir özellik. Bu tarihi özelliklerinden gelen bir yapı… Partinin kurumsallaşmış olması bir yana kurucu parti olmasından gelen özellik bir yana. Özellikle tarihsel yapı partiyi ayakta tutuyor.

>> AKP’yi klientalist bir parti olarak tanımlıyorsunuz. Klientalist partilerin en büyük gücü de devlet kaynakları. Devlet kaynaklarından mahrum olmuş bir AKP muhalefette kalabilir mi?

Böyle bir ihtimal bence yok. AKP Anavatan’ın, Doğru Yol’un çizgisini izliyor. Merkez sağ partiler kurumsallaşmak yerine bir lideri benimsiyorlar. O lider görevini bıraktığı, muhalefete düştüğü zaman parti de zamanla yok oluyor. Bence AKP’nin de yaşayacağı bu. Erdoğan sonrası, bir planı programı yok. Partiden ziyade herkes tek bir lidere odaklanmış. Dava diyorlar, ortada dava falan yok. İdeoloji yok.

>> CHP bazı dönemlerde kendi ideolojisinden, tabanından gelmeyen kişileri aday gösterdi. Sizce CHP’nin bu tutumu klientalist bir yaklaşım değil mi?

Klientalistten ziyade çelişkili demek daha doğru olur. Bu bence ittifakın getirdiği bir şey. İttifakta Türkiye’deki seçmen profiline uygun aday çıkarılıyor. Bu denenmesi gereken bir şeydi. O dönem başarısız oldu ancak o süreç bugünkü ittifakları da getirdi. Partinin kendi programı, bütünlüğü olması gerekiyor. Ancak ittifak durumu farklı. İttifak kurduğunuz zaman çıkaracağınız adayın partilere eşit mesafede olması gerekiyor. AKP seçmeninden oy almanız gerekiyorsa bunu ittifakın adayıyla yapabilirsiniz. İdeolojik olarak yaklaştığınız zaman herkesten oy almanız beklenemez. Siyasi partilerin öyle bir çabası da olmamalı bence.

>> Türkiye’de partilerin klientalist yaklaşımı başarı oluyor. Bunu nasıl açıklarsınız?

Ülkede sosyal-ekonomik durum iyi değilse, eğitim düzeyi düşük ise klientalist ağlara daha yatkın oluyorlar. Çünkü seçmenler devlet kaynaklarına ulaşamıyorlar, imkanları az. Gelecek kaygıları, siyasetten gelecek beklentileri daha dar oluyor. O yüzden siyasi partileri bir araç olarak görüyorlar. Yani devlet kanallarına ulaşma, yapılan yardımlar… “Biz bu devletten ne gördük ki, bak en azından bunlar şunu veriyor”, gibi söylemler gelişiyor. Seçmenin talebi bu şekilde oluşuyor. Parti de bu duruma karşı olmuyor ve klientalizmin oluşmasına sebep oluyor. Türkiye’de iyice kökleşmiş durumda. Seçmen de bayılarak bunu yapmıyor. Orada bir muhtaç bırakma durumu var. İktidarın ekonomik başarısızlığı sürüyor, seçmen de o partiye bağımlı oluyor. Bu bir döngüye yol açıyor.

>> Peki bu yaklaşımı nasıl engellenebilir?

Bunu uzun vadede engellemek için ekonomik refah seviyesinin ve eğitim seviyesinin yükselmesi gerekiyor. Kısa vadede ise partiler yasalar getirebilir. Yolsuzluğa çok açıktır klientalizm. Kaynaklar çok etkisiz bir şekilde, bir kesime dağıtılır. Bunun denetimi yapılırsa bu iş azalır. Ancak bu dağıtımı yapan siyasi partiler olduğu için tabii ki bu yasalar çıkmıyor. Diğer yöntem ise sivil toplum kuruluşlarının etkin olması gerekiyor. Ancak ülkedeki sistem buna izin vermiyor. Yolsuzluğu denetleyecek sivil toplum kuruşlarına izin verilmiyor. Hatta yolsuzluğu ortaya çıkarınca onlar suçlanıyor. Belediye seçimleri oldu, CHP’nin aile sigortası örneği var. Bunun gibi programlar çok etkili olabilir. Bu program uygulandığında siz dar gelirli seçmenleri tespit ederek verdiği oya bakmadan yardım ediyorsunuz. Bu şekilde olduğu zaman kayıt altına alarak şeffaf bir şekilde yapılıyor. CHP’li belediyelerinin böyle projeleri oldukça klientalizmi bitiremese de azaltacaktır.

>> CHP’nin özellikle yerel seçimlerden önce kazandığı belediyelerde de "liyakat ve eşitlik" kavramları öne çıkıyor. CHP’nin kabuk değiştirdiğini söyleyebilir miyiz?

Bence yavaş yavaş bunu yapmak zorunda kalacaklar. Çünkü çok fazla denetim var. Denetimin olumlu tarafı yolsuzluğun, kötü yönetimin karşısında bir engel. CHP klientalist bir yaklaşımda olursa zaten bu doğru olmaz. Onun yerine belediyelerin geliştirdiği çok güzel projeler var. Bu mevcut projeleri hayata geçirirlerse hem klientalist ağı bozmuş olurlar hem de partizan veya değil herkese ulaşma şansları olur. Amaç da zaten bu.

Kerem Kılıçdaroğlu kimdir?

Dr. Kerem Kılıçdaroğlu, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisans, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Asya Çalışmaları Bölümü’nden yüksek lisans, Kore Üniversitesinden ise doktora derecesini aldı.

Toplumsal Hareketler, Güneydoğu Asya’da siyasi rejimler, Güney ve Kuzey Kore’de siyaset ve toplum konularında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde ve Atılım Üniversitesi’nde lisans ve lisansüstü dersler vermiştir. Siyasi parti örgütlenmesi ve kayırmacılık konularında araştırmaları bulunmaktadır.

Dr. Kerem Kılıçdaroğlu, Eylül 2018’den itibaren TED Üniversitesinde Doktor Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.