Bazı dönemlerde uyarmak, eleştirmek/eleştirel yazı yazmak, insanın ait olduğunu düşündüğü “çevrede” bile çok tepki çekebiliyor. Bu tepkiler, ön kabullerden ve yanlış anlamalardan, hatta yapılan eleştirinin haksızlığından daha çok, o yapıyı/partiyi yönlendirenlerin statükonun bozulmaması için yaptıkları “gayri etik” hamlelerden, yanlış “geleneklerden” kaynaklanıyor. Bu tarz yapıcı eleştiri ve uyarı içeren yazılar hep daha fazla zorluklar içermiştir.

Demokratik karar alma süreçleri işlemiyorsa hasbelkader yönetime gelmiş bulunanlar tarihlerine ve değişen dünyaya yabancılaşmışsa işiniz daha zor. Tüm haklılığınıza rağmen, “örgütlü mücadele” içerisinde kalıp doğru söyleyen ama doğruları karara dönüşmeyen, “huysuz ve etkisiz” bir muhalif olmakla, “dışarıda” kalıp yazıp çizerek mücadele etme arasına sıkışan bir durum bu.

Özellikle seçim öncesi dönemlere denk gelen zamanlarda bu sıkışıklık ve zorluk daha fazla oluyor. Şu ya da bu şekilde örgütlü yapılara/partilere sızmış figürlerin hesapları ile, ideal gerekçelerle size/partinize/yapınıza ümit bağlamış insanların umutları arasında sıkışıyor birçok kişi. Bir türlü sonu gelmeyen seçim ve referandum gündemleri sağlıklı bir hesaplaşma yapılmasına izin vermiyor. Hele söz konusu olan yerel yönetim seçimleri olunca, en iyi niyetli uyarı ve eleştiriler siyaseten linç edilmenize yol açabilir. Tüm risklerine rağmen ben yine uyarı ve eleştirilerimi dillendirmeye çalışacağım. (Üstelik bazı yazılarımla tekrar düşme pahasına!)

Genel Seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında az çok gündemde olan “adil ve güvenli seçim” tartışması ilginç bir şekilde buharlaşmış durumda. Geçen yazımda da değinmeye çalışmıştım; Anayasa referandumu ile Milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimini sakatlayan etkenlerin tamamı daha da güçlenerek orta yerde duruyor. YSK, İttifak Yasası, RTÜK, Erdoğan’ın kayyım/istifa/açığa alma uygulamasında ısrar edeceğini açıklaması ve son olarak muhtarlara dönük toplu tutuklama ve görevden almalar çok açık ki yerel yönetim seçimlerine dair hamleler. Muhalefet partilerinin, belediye seçimlerine(24 Haziran’da Şanlıurfa’da olduğu gibi) şiddet bulaştırılmasına ya da iktidar tarafından sonradan kayyım atama/açığa alma/istifa ettirme yoluyla gasp edilmesine karşı bir strateji geliştirmek zorunda.

İktidardaki neo-MC koalisyonunu oluşturan AKP ve MHP’nin, iktidarlarını borçlu ve faili oldukları bu durumu sorgulamaları doğal olarak beklenemez. Ancak geçen yazımda da belirttiğim Bilgisayar Mühendisleri Odasının raporundaki devasa güvenlik açıklarının muhalefet parti yöneticileri tarafından bile hak ettiği ilgiyi görmemesini halen anlayamıyorum!

Parlamentonun siyasi iktidar odağı olmaktan çıkması nedeniyle “garanti 5-10 belediyeyi elde edelim, nasıl olsa yerel seçim sonrası kıyamet kopacak”şeklinde bir çeşit “altın vuruş” planı yapılıyorsa ortada inanılmaz bir aymazlık ya da koltuk sevdası var demektir.

Her şeyden önce 24 Haziran seçimleri sonrası toplumun önemli bir kısmının üzerine kabus gibi çöken umutsuzluğun odağında seçim güvenliği eksenli tartışmalar ve yanlışlar var. Referandum gecesi ve 24 Haziran gecesi olan bitenler halen en ilgili yurttaş için bile soru işaretleri içeriyor. 2014 Ankara Büyükşehir seçimleri için “çalındı” diyip, sonrasında yapılan genel seçimler ve referandumu güvenlik ve adillik noktasında “gayri meşru” ilan edip, etkin örgütlü bir karşı çıkışı frenleyip hatta hukuken ciddi bir takip yapmadan yurttaşların sandığa çağrılması güçlü bir karşılık bulamayabilir.
Ben tam da bu noktada, adil ve güvenli seçim kampanyasının inisiyatifin yereldeki toplumsal muhalefete bırakılarak sağlanabileceğini düşünüyorum. Bu atalet ve umutsuzluğu da azaltacaktır. Zaten kırılgan ve umutsuz seçmene bir de merkezden aday dayatmak başarısızlığı baştan garanti etmektir. Oysa yöneticisini kendi seçen yurttaş, seçim güvenliğine dönük yerel örgütlenme ve dayanışmayı da inşa edecektir. Bu süreçler demokratikleşmenin de nüvesini oluşturacaktır. Yerelde adayların kendilerinin yapacağı “açık seçimler”, aday adaylarının kendi aralarında aday sayısını teke indirip bunu açıklamaları, “dayatılacak” adaylara dönük engelleyici çağrılar gibi yöntemler kullanılabilir. 2014 yerel seçimlerinde Niğde Kemerhisar’da, bir araya gelen üç aday adayı, üzerinde anlaştıkları bir “önseçim listesi” oluşturup ortaya çıkan adayı tek aday olarak CHP Genel Merkezi’ne bildirmiş ve 10 yıl aradan sonra, %55oyla seçimi kazanmışlardı.

Bir örnek de Latin Amerika’dan vererek bitireyim. 90’lar boyunca, Meksika’da seçim yolsuzluklarına karşı hareketler aynı zamanda güçlü bir siyasi motivasyon sağlamıştır. Bu motivasyon sayesinde katılım artmış, hileli hareketler kataloglanmış ve sergilenmiş, gözlemcilik ve seçim bilirkişiliği bir siyasal eylem haline getirilmiş. En önemli pratik, seçimlerin hile ile gasp edilmesi durumunda ve seçim sonrasında görülmüş: gerçek sonuçların yürürlüğe konulması için belediye işgalleri, hile ile kazananların koltuğa oturmasına engel olma, gerçek belediye meclisleri oluşturma, vs. gibi eylemlerle parti merkezlerinde yürütülen pazarlıklardan daha faza şey başarmışlardır.

İktidarın ajandasında bulunan hiçbir plana engel olamamış merkezler, kendilerini değiştirmiyor değişimi de engelliyorlarsa yereller merkezi değiştirebilir! Değiştirmelidir!

Bu da ancak yerelin kendi siyasal eylemine dayanmasıyla başlayabilir.