Karşı mahalle ve bizim mahalle söylemlerinden sıyrılıp toplumun geniş kesimlerine ve ortaklaşan sorunlarına hitap edecek bir dil ve adalet talebi ile yerel seçimlere hazırlanmak, deneyimleme yolu ile mücadeleye yeniden başlamak lazım

Siyasetin 'değişim' arayışı: Bildiğimiz muhalefetin sonu

Seren Selvin Korkmaz - Siyaset Bilimci, Doktora Araştırmacısı ve Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü

24 Haziran seçimlerini geride bıraktık. Seçim sonuçları Türkiye muhalefetinde umutsuzluk, hayal kırıklığı ve geri çekilmeyi de beraberinde getirdi. Elbette bu durum yeni değil. Aslında süregelen bir hikayenin seçim sürecinde bir süre tersine dönmesi ve o kısa sürede umut ve mücadele hatlarının yeniden örülmeye başlamasıydı. Ancak seçim sonuçları ve hemen sonrasında muhalefet partilerinde yaşanan iç tartışmalar bu ilerlemenin önüne hızlı bir set çekti. Oysa tam da şimdi bu hattın önündeki seti kaldırıp “demokrasi ve adalet” talebini kapsayıcı bir şekilde genişletmenin zamanı. Bu mücadele her şeyden evvel umutlu ve iyimser bir çabayı gerektiriyor ve kabul edelim ki umudun yükü umutsuzluktan ağır.

“Türkiye’de muhalefet ne yapmalı?” sorusunun cevabı çok katmanlı ve sistemli bir çalışma gerektiriyor ve bu sorunun elbette tek bir cevabı olmayacaktır. Ancak, dünyada otoriter ve popülist eğilimlere karşı alternatif siyasetin nasıl örüldüğü incelendiğinde muhalefet için bir yol haritasının ipuçlarını görmek mümkün. Türkiye’de toplumun geniş kesimleri için alternatif yaratmak isteyen bir muhalefetin öncelikle Türkiye’nin değişen siyasal ve toplumsal yapısına hitap edecek yeni siyaseti kurması gerekiyor. Bu yeni siyaset ise yeni bir program ve örgütlenme modeli ile mümkün. Türkiye’de sistem, rejim, toplum, siyaset ve sınıflar değişirken muhalefetin de mücadele hattını ve stratejisini değiştirmesi gerekiyor. Dünyadaki örnekler bize bu yeni siyaset biçimlerini uygulamanın imkansız olmadığını gösteriyor.

Türkiye’nin yaşadığı sorunlar kendine özgü dinamikler barındırmakla beraber dünya siyasetindeki genel eğilimlerden kopuk değil. Otoriter ve popülist yönetimler giderek dünyaya egemen olmaya başlıyor. Aşırı sağ akımlar, dünyanın en müreffeh ülkelerinde dahi her geçen gün daha da artan bir toplumsal desteğe erişiyorlar. Tüm bu sorunların temelinde ise neoliberalizmin derinleştirdiği ekonomik ve sosyal eşitsizlikler ile demokrasinin temel prensiplerinin zedelenmesini sayabiliriz. Tüm bu ekonomik ve siyasal tabloda şekillenen savaş politikalarının yarattığı göç dalgaları bu sorunları daha da derinleştiriyor. Dünyada 1980 sonrası yükselişe geçen kimlik siyaseti ise bu sorunlara çözüm üretmekten çok uzak. Üstelik bir “öteki” yaratıp sorunların çözümünü bu ötekinden kurtulmak olarak gören kimlik siyaseti toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesinde önemli bir rol oynadı.

Türkiye’de de 1980 sonrası hakim olan kimlik siyasetinin ülkeyi taşıdığı noktayı 24 Haziran seçim tablosu da net bir şekilde gösteriyor. Türkiye’de toplumun keskin bir şekilde ikiye bölündüğü bir durum ile karşı karşıyayız. Haliyle kimlik siyasetinin Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretemeyeceği aşikar. Toplumu “biz” ve “onlar” olarak ikiye bölen kimlikçi siyasetin kapsayıcı bir siyasal program geliştirebilmesi çok mümkün gözükmüyor. Üstelik çoğunlukçu rejimlerde bu yarılma iktidardaki popülist ve otoriter yönetimlerin lehine oluyor.

Kimlik siyasetinin yarattığı sıkışmışlıktan kurtulmanın yolu ise sınıf-kimlik temelli yurttaşların gündelik hayatta yaşadığı sorunlara hitap edebilecek yeni bir siyasal program. Kimlikleri ve bu kimliklerden dolayı yaşanılan sorunları dışlamayan ama kimlik siyasetine de sıkışmayan yeni bir programdan söz ediyorum. Türkiye’de toplum her ne kadar kutuplaşsa da gündelik hayattaki kaygıları, geleceğe dair endişeleri ortak. KONDA verilerine göre toplumun %68’i para biriktirmiyor, %51’i faturalarını ödemekte zorlanıyor. Bilgi Üniversitesi’nin “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” araştırması da Türkiye’de toplumun en temel sorunlarının başında işsizlik, yoksulluk, fiyat artışı gibi ekonomik problemlerin yer aldığını gösteriyor. Öte yandan, eğitimde fırsat eşitliği her geçen gün daha da azalıyor. Her ile üniversite politikası, gençleri geleceğe dair belirsizlikten kurtarmadı. Umutsuz ve geleceksiz milyonlar kaygı ve stres altında. Türkiye’de iktidarın ve kimlik siyasetinin çizdiği sınırlarda kalan muhalefet ise bu sorunlara çözüm sunabilmekten çok uzak.

siyasetin-degisim-arayisi-495758-1.
Türkiye’de ifade özgürlüğü, gösteri ve toplanma hakkı, örgütlenme özgürlüğü gibi demokrasinin çok temel kurumlarının dahi zedelendiğini bir ortamda muhalefet için büyük bir zafer birçok kişi ve siyasi grup için imkansız görünüyor. Oysa yerelden ve gündelik hayattan etkili bir şekilde örgütlenebilen bir muhalefet “barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz adil bir ülke” hayaline erişmek için önemli bir mücadele hattı oluşturacaktır.

Ancak, tüm bu tabloda yeni ve alternatif bir siyaset anlayışını örgütlemek hala mümkün. Bunun için değişen dünyadaki mücadele ve muhalefet pratiklerine bakmak önemli bir fikir verecektir. Her ne kadar Türkiye’deki gibi derin bir demokratikleşme sorunu yaşamasalar da dünyanın farklı ülkelerinde yükselen sağ-popülizme ve eşitsizliklere karşı örgütlenen hareketler önemli destek kazanıyorlar. Bu hareketleri meslektaşım Alphan Telek ile birlikte sol-dönüşüm hareketleri olarak niteliyoruz. İspanya’da Podemos, Fransa’da France Insoumis (Boyun Eğmeyen Fransa), ABD’de Bernie Sanders’ın Demokrat Parti içinden demokratik sosyalizmi örgütlemeye çalıştığı mücadele, İngiltere’de Jeremy Corbyn ve Momentum hareketi, ve yine her ne kadar iktidardayken önemli eleştiriler almış olsa da kendisini iktidara taşıyan program ve söylemleri ile Yunanistan’da SYRIZA... Bu hareketler ekonomik yeniden bölüşümü ve eşitsizlikleri bir kez daha ülkelerinin ve dünyanın gündemine taşıdılar.

Bunu yaparken kimlik hakları ve siyasal katılım mekanizmalarındaki sorunlara da önemli bir yer ayırdılar.

Bu hareketler, değişen dünyaya hitap edebilen yeni örgütlenme biçimleri ile de sağ ve solun yerleşik, kalıplaşmış örgütlenme biçimlerine alternatifler sunabiliyorlar. Örneğin İngiltere’de Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi adaylığı sırasında ortaya çıkan ve İşçi Partisi’nde bir değişim hareketi oluşturmak için çalışmalar yapan Momentum Hareketi kullandığı yeni yöntemler bakımından oldukça başarılı. Hareket, dijital iletişimi, sosyal medyayı çok etkili kullanabiliyorlar. Hareketin oluşturduğu viral videolar partinin seçim kampanyasında oldukça etkili oldu.

Hareket tüm çalışmalarını gönüllülük üzerinden yürütüyor. “Momentum Dijital Ağı” verilen örgütlenme ile gönüllü yazılımcıları, tasarımcıları bir araya getirerek var olan dijital altyapının gelişmesi ve yenilenmesi için çalışmalar yapılmasını sağlıyor. Geliştirilen cep telefonu uygulamaları ile de iletişim, örgütlenme ve katılım mekanizmalarını oldukça kolaylaştırıyor. Mitingler yerine konserler, imza günleri düzenliyorlar. Bu yeni yöntemler özellikle gençleri partiye çekme konusunda çok etkili. Öte yandan hareketin üyeleri geleneksel yöntemleri uygulama da başarılı. Üyelere ikna ve fikir değiştirme metotları üzerine eğitimler veriliyor ve hareket yerel örgütlenmeleri sayesinde çalmadık kapı bırakmıyor. Bu yönüyle Momentum İşçi Partisi’nin hantallaşmış örgütlenmesine önemli bir ivme kazandırdı. Momentum tarzı bir örgütlenmen Türkiye muhalefetine de önemli bir katkı sunabilir.

Önümüzdeki günlerde değişen sistemle birlikte önemi daha da artan yerel seçimler iktidar ve muhalefetin temel gündemi olacak gibi görünüyor. Bu noktada muhalefetin yeni bir strateji geliştirmesi için çok da geniş bir zamanı olduğunu söyleyemeyiz ancak yerel seçimler bu yeni siyaset için önemli bir fırsat da sunuyor. “Postmodern savaşlar çağında evrensel, büyük barışlar öngörmek artık mümkün değilse de küçük barışlar için çaba harcamak daima mümkündür. Bir dizi küçük barış, (...) kesintisiz büyük savaşı besleyen gerilimleri azaltmaya katkıda bulunabilir.” diyor Umberto Eco. Benzer şekilde Türkiye’de ifade özgürlüğü, gösteri ve toplanma hakkı, örgütlenme özgürlüğü gibi demokrasinin çok temel kurumlarının dahi zedelendiğini bir ortamda muhalefet için büyük bir zafer birçok kişi ve siyasi grup için imkansız görünüyor. Oysa yerelden ve gündelik hayattan etkili bir şekilde örgütlenebilen bir muhalefet “barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz adil bir ülke” hayaline erişmek için önemli bir mücadele hattı oluşturacaktır. Üstelik yerel siyaset yurttaşlara doğrudan ulaşabilmek anlamında oldukça etkili.

Türkiye’de yurttaşlar gündelik yaşamında güvencesiz, kırılgan, mutsuz ve umutsuz, toplum gelecek hakkından yoksun. Türkiye’de esas çoğunluk bu güvencesiz ve geleceksiz milyonlar. Borç ve kredilere bağlı yaşayan yani geçinemeyen halk. Karşı mahalle ve bizim mahalle söylemlerinden sıyrılıp toplumun geniş kesimlerine ve ortaklaşan sorunlarına hitap edecek bir dil ve adalet talebi ile yerel seçimlere hazırlanmak, deneyimleme yolu ile mücadeleye yeniden başlamak lazım. O nedenle 24 Haziran yeni bir rejimin olduğu gibi yeni bir muhalefetin de başlangıcı. Geri çekilme ve aynı oyunu yeniden kurma muhalafete kaybettirecektir. Ancak, Türkiye’de toplumsal kutuplaşmayı aşacak demokratik ve adil bir ülke idealini etkili bir muhalefet ile inşa etmek mümkün. Yeter ki bunun için etkili bir irade gösterilsin.