Kıbrıs’ın güneyindeki Trodos Dağı günlerdir yanıyor. Yangının son yılların en büyüğü olduğu söyleniyor. Dün itibariyle kontrol altına alınmış olsa da zarar büyük. 2 itfaiyeci öldü, 6 kişi yaralandı. 25 kilometrekarenin üzerinde bir alanın küle döndüğü tahmin ediliyor. Türk lider Mustafa Akıncı, Rum lider Nikos Anastasiadis’i arayarak yangının söndürülmesinde işbirliği yapmaya hazır olduğunu söyledi. Yunanistan ve İsrail’den destek gelmişti. Şimdilik ihtiyaç görünmüyordu. Ama olursa durum değerlendirilecekti. İyi niyet ve teşekkürlerle telefonlar kapatıldı. Yazık ki yangın salı gününe kadar genişleyerek devam etti. Akıncı bir kez daha Anastasiadis’i arayacak ve tekrarladığı yardım teklifiyle birlikte söz konusu yanan ağaçlar olduğunda politikayı bir kenara bırakmak gerektiğini vurgulayacaktı. Konu insaniydi ve kalıpları yıkmak gerekiyordu.

• • •

Kırılamadı. Türkiye’den gelecek helikopterlerin Ercan’a inmesi ve oradan Güney Kıbrıs’a geçmesi kabul edilemezdi. Akıncı’ya göre konu politika dışı olduğundan Rum lidere sonuç odaklı önerilerde bulunacak ve

Türkiye’den gelecek uçakların rotasının, diğer uçaklar gibi, felaketi yaşayan yer tarafından belirlenmesinde bir sorun görmediğini söyleyecekti. Ancak Türkiye için bu bir sorundu. Mersin ve Antalya’da yardım için hazır bekleyen uçaklar için göndermeme kararı alındı. Politika, ağaçlar cayır cayır yanarken, bir kova su döküp dökmemenin siyasi sonuçlarına kafa yormakla oyalanıyordu. “Araçların nereye inip nereden kalkacağı, nasıl koordine edileceği ve bunun siyaseten ne anlama gelip gelmediğinin böylesi büyük bir felaket karşısında benim gözümde hiçbir anlamı yoktur” diyen Akıncı sadece iyi niyetini ortaya koymakla kalmayacak; “Bizlerin bu durumda rehberi siyaset ve diplomasinin yerleşmiş kalıpları olamaz. Rehber ancak akıl ve insanlık değerleri olabilir” sözleriyle de sarsıcı bir siyaset eleştirisi yapacak ve barış görüşmelerindeki rolünün önemini hissettirecekti.

• • •

Söz konusu doğa ve insani konular olunca, siyaset odaklı hiçbir rezervinin olmayacağını açıklayan bir toplum liderinin Kıbrıs halkına nasıl bir güven verdiğini tahmin etmek hiç zor değil. Yıllardır sınırın iki yanına savrulmuş halde yaşayan halkın tekrar barış içinde yaşaması için yürütülen görüşmeleri güçlü ve sağlam kılacak yegâne şey, tam da iki halkın gönlündeki o ‘biz’ olma duygusunu çoğaltmak. Aynı toprağın, aynı ağacın, aynı suyun çocukları olduğunu hatırlatmak... Akıncı’nın yaşamdan yana sergilemiş olduğu birleştirici dil hemen etkisini gösterdi. 20 Kıbrıslı Türk Trodos’a giderek yangını söndürmek için çalışan görevlilere destek oldu. Diplomasinin aşamadığı sınırı aştılar. Adaya, ülkelerine sahip çıktılar. Yapıcı bir dil ve rasyonel, çözüm odaklı aklın devreye girmesiyle alınan sonuç bu. Farkındayım. Her geçen gün işlerin daha da kötüleştiği, insanın hangisine odaklanıp kelam edeceğine şaşırdığı bir Türkiye gündeminde, fazlasıyla ayrıntılı bir Kıbrıs yazısı oldu. Ancak bu felaketin bize söylediği önemli şeyler var. Türkiye bugün, onlar ve bizler ayrımının iç savaş olasılığından bahsettirecek kadar derinleştiği, mutsuz, umutsuz ve tutsaklar ülkesine dönüşmüş halde.

• • •

Kürtler, Aleviler, solcular, gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, liseliler, meslek örgütleri, sendikalar, LGBTİ, kadınlar, çocuklar, işçiler, tweet atan kadın, face’den haber paylaşan adam, müzik dinleyen, etek giyen, dans eden, kahkaha atan, az doğuran kadın, hiç doğurmayan kadın, milletvekilleri, sanatçılar, belediye başkanları, parti yöneticileri, avukatlar, sivil toplum örgütleri, Hasan amca, Ayşe teyze...

Her kim ve kimler AKP’li, reisçi değilse tutuklanıyor, aşağılanıyor, hedef gösteriliyor, ölüyor, öldürülüyor, işsiz-aşsız bırakılıyor. Toprağa saçılan nefret tohumları bol bol sulanıp hızla büyütülüyor. Her gün başka bir zehirli meyvesini yiyoruz. Cihangir’de bir avuç insan müzik dinliyor, içki içiyor diye plakçı basan adam “Sizi içinde yakarız” diye bağırıp ortalığı yıkıp döküyor. Cumhurbaşkanı, Ramazan’da müzik dinlemeyi bir kalkışma, milletin hassasiyetine saygı duymamak olarak değerlendiriyor. Hassasiyet adına insanları yakmakla tehdit eden adama uydurulan yalan haber yandaşın manşetini dolduruyor. “İki çocuklu, örtülü karıma sataştılar.”

• • •

İstanbul’un 8 bin 500 yıllık tarihine “çanak çömlek” diyen Cumhurbaşkanı, bugün yine tarihe eser ‘hassasiyetini’ Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapma ısrarıyla gösteriyor. 3 yıl önce memleketin 80 iline yayılan, 8 kişinin ölümü, binlerce insanın yaralanmasıyla son bulan ve parkın yıkılmasına engel olan direnişin intikamını almak istediği anlaşılıyor. Bu, nereye gideceği asla öngörülemeyecek pek tehlikeli yolda rehber belli ki akıl değil. Gezi, AKP’nin ayarlarıyla oynayan güçlü bir direniş ve dayanışma örneğiydi. İkisi de iktidar tarafından sevilmiyor. Dayanışma son olarak Özgür Gündem Gazetesi’ne destek olmak için nöbetçi yayın yönetmenliği yapan, TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ve Nesin Vakfı Başkanı, yazar Ahmet Nesin’in tutuklanmasıyla cezalandırıldı.

Türkiye cayır cayır yanıp yıkılıp dökülürken, insandan, yaşamdan yana tavır sergilemek yerine yazık ki ateşi besleyen bir iktidar dili ülkeye hakim olmuş durumda. Akıl ve insanlık değerlerini rehber edinip; demokrasi, özgürlük ve laiklik etrafında birleşip, ilkeli bir siyasetin önünü açmak zorundayız. Bu yangında, elimizdeki o bir kova suyun çok büyük önemi var.

Not: 29 gündür haber alınamayan DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter nerede?