AKP’nin 19. kuruluş yılı kutlamaları ile M. İnce’nin “Bin günde memleket hareketi” arasındaki sıkışmışlık ülke siyasetinin içine düştüğü çukuru yansıtıyor.

Çünkü, kuruluş günlerinin AKP’si ile bugünkü AKP arasındaki 180 derecelik zıtlık, dünya siyaset tarihinde yer alabilecek bir siyasi kandırmacadır.

İnce olayı da yanlış bir kişinin, yanlış bir zamanda söylediği yanlış sözlerin toplamından başka bir şey değildir.

BÜYÜK ALDATMA

14 Ağustos 2001’de Ankara’da AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Aydınlığa Açık, Karanlığa Kapalı” ışıklı yazının altında:

“Partide asla bir lider diktatöryası oluşmayacaktır… Siyasetçilik makamını bir kolay servet ve imtiyaz aracı görme hevesine son verilecek… Milletvekilliği gibi seçimle belirlenen görevler için aday tespitinde bütün üyelerin katılacağı önseçim… Ulaştığı ekonomik refah düzeyiyle, hukuk, eğitim, adalet sistemleriyle… Yüksek standarttaki demokrasisiyle Avrupa’yı insanımızın ayağına getirmeyi hedeflediğimiz için AB üyeliğine EVET diyoruz…” Dikkatinizi çekerim üyeliğe evet o kadar önemseniyor olmalı ki büyük harflerle yazılıyor.

Bu sözlerden ve ilk yılların uygulamalarından yola çıkan yerli ve yabancı bilim insanlarının tamamına yakını, AKP’nin Türkiye’deki “İslamcı siyaset geleneğinden kesin bir kopuş olduğu” konusunda görüş birliğine” varıyordu. (Örneğin: Özbudun, Ergun ve William Hale (2010)Türkiye’de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm, AKP Olayı, İstanbul, Doğan Kitap, s.57). Bu kesim “yetmez ama evet” aymazlığıyla, benim “AKP’nin kendi 12 Eylül’ü” dediğim, 12 Eylül 2010 Anayasa oylamasına destek verdi.
19. yıl kutlamaları kuruluş günlerinin özgürlükçü görünen AKP’si için mi, yoksa günümüzün, tek kişiye bağlı, yasakçı ve baskıcı AKP’si için mi?

Ülke siyasetinin nitelik yoksunluğu ya da sefaleti bu sorunun sorulmasına bile ne yazık ki olanak vermiyor!

MUHALEFETİN İNCE'Sİ

M. İnce, 13 Ağutos’ta “bin günde memleket hareketi” adını verdiği siyasal girişimini açıkladı.

Konuşmasında AKP-MHP ikilisinin ülkeyi getirdiği yıkım sürecinden hiç söz etmedi. Yalnızca Atatürk’ün adını anmakla yetindi. Birikimsizliği nedeniyle olacak, Cumhuriyetin kurucu değerlerine değinmedi. Dahası Cumhuriyet siyasetinin temelinin Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir başka deyişle parlamenter sistem olduğundan söz etmedi. İnce’nin, ülke siyasetinin geleceği açısından gerçek anlamda yaşamsal ve iktidar ile muhalefet arasında ana ayrışma konusu olan parlamenter sistemi gündem dışı tutması, başlattığı hareketin içinin ne kadar boş olduğunu kanıtlıyordu.

Ülkenin önemli iç ve dış sorunlarına kısaca da olsa değinemeyen; kendisini alkışlayan AKP-MHP iktidarını eleştiremeyen İnce, oklarını, kendisini besleyip büyüten partisi CHP’ye yöneltti. Ancak yanıtını da CHP’den anında aldı.

Basın mensuplarından soru da alamaması, İnce’nin basın özgürlüğü anlayışını yansıtmaktaydı.

Hakkını verelim. İnce, bir doğru söz söyledi. 1970’lerden örnek vererek, sözüm ona, önseçim güzellemesi yaptı. Oysa tüm CHP’lilerin bildiği bir gerçektir ki İnce, hiçbir adaylığı sırasında önseçime girme yürekliliğini gösteremediği gibi bugüne kadar da CHP içinde önseçim yapılmasını güçlü bir biçimde savunmadı.

“Bin günde memleket hareketi” ister kimilerinin dediği gibi “AKP’ye doğum günü armağanı” olsun, istenirse de üç yıl sonra yapılacak Başkanlık seçimleri için gereken 100 bin imzayı toplamayı amaçlasın, içinin tamamıyla boş olması, ülkede siyasetin ulaştığı yetersizliğin taze bir göstergesidir.

ÜÇ FİLİZ

Yine de; Osmanlı karanlığından Cumhuriyet aydınlığına geçişin büyük şairi Tevfik Fikret’in yazdığı gibi, “Her gecenin bir sabahı vardır”. Bu siyasal yoksunluk ortamında CHP üçlüsü filizlendi. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’ndan sonra Selin Sayek Böke’nin Genel Sekreterliğe ve Aylin Nazlıaka’nın Kadın Kolları Başkanlığına gelmeleri, ülke siyasetinde özgürlük, eşitlik ve barış umutlarına ayrı bir canlılık katıyor.