Türkiye’de belediyelerin bağış kampanyalarının engellenmesi ve Diyanet polemiğiyle ısınan siyaset zemini, son olarak ‘darbe’ tartışmalarına hapsoldu. BirGün yazarı ve Siyaset Bilimci Güven Gürkan Öztan’a göre, bu gündemin üretilmesi iktidarın eriyen tabanıyla alakalı ve bu tip ‘hırçın çıkışlar’ önümüzdeki dönemde de devam edebilir.

Siyasette son günlerde yükselen hararet ne anlama geliyor?

HABER MERKEZİ

Koronavirüs gündeminin gölgesinde kalmış gibi görünen siyaset, esasında önemli gelişmelere sahne oluyor. İktidarın muhalefette girdiği mücadelede, her geçen yeni bir aşamaya geçiliyor. Bu durum cevaplanması gereken kritik soruları da beraberinde getiriyor.

Süreç içindeki siyasi gerilim, halktan bağış toplamak için IBAN numarası paylaşan iktidar blokunun, muhalefetin kontrolündeki belediyelerin bağış hesaplarını engellemesiyle başladı.

Yurttaşlara koronavirüs sürecinde destek olmak amacıyla bağış kampanyası başlatan CHP’li Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinin hesaplarına, İçişleri Bakanlığı tarafından bloke koyularak, belediye yönetimleri hakkında da soruşturma başlatıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bu hamleyi, “Devlet içinde devlet olmaz” ifadeleriyle açıklamaya çalıştı.

Bununla birlikte CHP’li Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin aşevi hesapları da İçişleri Bakanlığı’nın genelgesiyle bloke edildi.

Bağış kampanyasının ardından siyaset zemini bu kez Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eşcinselleri hedef alan açıklamasıyla hareketlendi. İktidar blokunun sözcüleri Erbaş’a birbiri ardına destek verirken, Erbaş’ın açıklamalarının hukuka ve insan haklarına aykırı olduğunu belirtenler ise “İslam düşmanı” olarak yaftalandı.

siyasette-son-gunlerde-yukselen-hararet-ne-anlama-geliyor-727675-1.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, eşcinsel ilişkilerin 'salgın hastalıklara sebep olduğunu' öne sürmüştü.

Bu doğrultuda Erbaş’ı kınayan Ankara Barosu da ‘özel hedef’ olarak seçildi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yaptıkları açıklamalarla Ankara Barosu hakkında saldırgan ifadeler kullandı.

SON DURAK DARBE TARTIŞMALARI

Siyasetteki gerilimin şimdilik son durağı ise ‘darbe tartışmaları’ oldu. Gerilim zirveye çıkmadan bir süre önce AKP’li Ömer Çelik, iktidarın “Saray rejimi” sözcüğünden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve CHP için “Yassıada zihniyetinin temsilcileri” yakıştırması yaptı. Çelik bu açıklamaları, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in “Saray rejimi” sözleri üzerine yaptı.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun da Özel’in eleştirileri üzerine, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin başarısını hazmedemeyip halkın iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı’mızın ve hükümetinin meşruiyetine dil uzatan ve aba altından sopa gösteren hadsizler bilmelidir ki Recep Tayyip Erdoğan ve yol arkadaşları hiçbir tehdide boyun eğmez” tweetini attı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki de CHP’li Özel’in devlette liyakat üzerine yaptığı konuşmayı paylaşarak, “Şapkasını alıp gidecek bir Cumhurbaşkanı ve yol arkadaşları da yok! Eski Türkiye yok! Bunu bilesiniz” ifadelerini kullandı.

Özgür Özel ise AKP’li isimlere verdiği cevapta, “Darbe kimden gelirse gelsin karşıyız. Yine kutuplaşma, anketlerde eriyorsunuz ya ondan çıldırdınız. Bütün mesele o” dedi.

Darbe tartışması, ilginç şekilde, hiç kimse ağzına ‘darbe’ kelimesini almadığı halde iktidar cephesi tarafından muhalefetin yaptığı ‘rutin’ eleştiriler üzerine bir anda patlak verdi.

‘NORMALLEŞME PLANIN’NDA HEDEF MUHALEFET OLDU

Bu söz düellosunun ardından, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün açıkladığı ‘normalleşme planı’nın bitiminde muhalefeti hedef aldı.

Erdoğan, ülkede ‘ tek parti döneminden beri maddi-manevi zulmeden bir anlayışın örnekleriyle karşılaştıklarını’ öne sürerek şu ifadeleri sarf etti:

“Milli irade, demokrasi, hak, hukuk adaleti, sandığı hazmedemeyen bu faşist zihniyet hala vesayet, darbe, cunta özlemiyle yanıp tutuşuyor. Demokratik yöntemlerle iktidara gelmek yerine darbeyle ülkenin yönetimini gasp etme hevesiyle hareket edenler 15 Temmuz'da milletten aldıkları derse rağmen aynı yolda yürümekte ısrar ediyor. CHP yöneticileriyle aynı zihniyetin medyadaki ve diğer mahfillerindeki mensuplarını buradan bir kez daha ikaz ediyorum. Beyhude yere uğraşmayın, Türk Milleti sizi ne o sandıktan çıkartır ne de sırtınızı yaslamaya çalıştığınız darbecilere fırsat tanır.”

Erdoğan’dan sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de dün yazılı bir açıklama yaptı. CHP’li siyasetçilerin ‘demokrasi dışı yöntemlerden medet umduğunu’ savunan Bahçeli, “Darbeci geleneğin siyaset ayağı olan CHP suçüstü yakalanmıştır. Her kim darbeyi aklından geçiriyorsa, sokaklardan, silahlardan ve zorbalıktan iktidar çıkarmayı hayal ediyorsa bunun en acıklı bedeline katlanmayı da göze almalıdır” ifadelerini kullandı.

ERDOĞAN’IN YARDIMINA SALGIN KOŞTU

Siyasette son dönemde artan harareti yorumlayan BirGün yazarı ve Siyaset Bilimci Güven Gürkan Öztan, Erdoğan’ın ‘ulusa sesleniş’ konuşmalarındaki tek şapkasının ‘AKP Genel Başkanlığı’ olduğunu söyledi.

Öztan, “Erdoğan’ı uzun zamandır pek dinleyen yoktu. Salgın günlerinde dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de halk sorumlu makamları dinleme ve bilgi alma ihtiyacı hissetti. AKP Genel Başkanı ise bu ihtiyacı siyasi fırsata çevirmeye çalıştı, çalışıyor” dedi.

siyasette-son-gunlerde-yukselen-hararet-ne-anlama-geliyor-727678-1.
Güven Gürkan Öztan, AKP'nin eriyen tabanını bir arada tutmaya çalıştığını belirtti.

CHP’li belediyelerin faaliyetlerinin neden engellendiğini ve ardından neden darbe tartışmasının başlatıldığını sorduğumuz Öztan, iktidarın muhalefetin belediye başkanlarını gözden ırak tutmaya çalıştığını kaydederek, “Darbe söylentilerinin dolaşıma sokulması ya da yeniden ‘milli irade’ söylemine başvurulması eriyen AKP tabanını bir arada tutma ve mevcut koalisyonu koruma arayışından başka bir şey değil” değerlendirmesinde bulundu. Öztan sözlerine şöyle devam etti:

İKTİDAR SENDORUMU ATLATAMADI

“Bugüne dek bağış paralarının bloke edilmesi dahil iktidarın İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerine yönelik her saldırısının boşa düşmesi tehditlerin dozunu da arttırıyor. AKP üstünden bir yıl geçmesine rağmen 31 Mart/23 Haziran sendromunu atlatamadığı için belediyelerin her yaratıcı çözümünü kendi iktidarının sonunu hazırlayan bir gelişme olarak görüyor. Askıda fatura ya da veresiye defterlerinin silinmesi gibi doğrudan halkın yükünü hafifleten uygulamalara cephe almaları ise endişe ettikleri süreci hızlandırmaktan başka bir işe yaramıyor. CB bir önceki ulusa seslenişte salgın sonrası siyasetin eskisi gibi olmayacağını ima etmişti. Muhalif basına, demokratik kitle örgütlerine ve ana muhalefete yönelik tehditleri, gücü test etme ve yeni bir baskı politikasına hazırlanma çabasından çok Saray rejimine ilişkin defansı kuvvetlendirme çabası olarak değerlendirmek mümkündür.”

Öztan’a göre, AKP-MHP bloğundaki saldırganlığın nedeni, Cumhur İttifakı’nın 2018 seçimlerinden bu yana oy oranını artıramamış olması.

“MHP’nin de AKP’den devşireceği oyun limitine ulaşması, buna karşılık muhalefetin diri bir biçimde parlamenter sistemde ısrar etmesi bu defansın sertleşmesinin asıl nedenidir” diyen Öztan, Erdoğan’ın gemiyi terk etmek üzere olanlara ‘biz kaybedersek siz de kaybedersiniz’ mesajı vermeye çalıştığını ve bu tür ‘hırçın çıkışların’ önümüzdeki süreçte de devam edebileceğini dile getirdi.

MESLEK ODALARININ ÖZERKLİĞİNİ İSTEMİYOR

Erdoğan’ın Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipler Birliği, barolar ve diğer meslek odalarını hedef alan; bu kurumlardaki seçim sisteminin değiştirilerek ‘oligarşik imtiyaza son verileceği’ yönündeki açıklamalarıyla ilgili sorumuza da yanıt veren Öztan, şunları kaydetti:

“Tek adam rejimi, özerk davranma kapasitesine sahip hiçbir kurum ve kuruluşa tahammül edemiyor. CHP’li belediyelere ne yaptılarsa benzerini meslek örgütlerine de yaptılar. Kaynaklarını kısıtlamak ve bitmeyen davalarla onları yıldırmak için her yolu denediler. Fakat her şeye rağmen bu kurumlar tek adam rejiminin anti demokratik uygulamalarına istikrarlı bir biçimde karşı çıkmaya ve halkın yaşadığı sorunlara somut çözüm öneriler geliştirmeye devam ettiler. Salgın fırsatçılığıyla Cumhurbaşkanı’nın meslek örgütlerini hedef alarak ‘oligarşik imtiyaza son vereceğiz’ demesi üyelerinin hür iradesiyle oluşan yönetimleri yok sayıp en güçlü direnç alanlarından birini iktidara tabi kılma ve tek sesli hale getirme çabasının açık bir ifadesi.”