Sanırım daha önce yazmıştım; devasa bir medya ordusunun, bürokrasinin, akademisyen grubunun, iş insanı örgütlerinin, politikacıların, sarı sendikaların tek işlevi, yıllardır genelde iktidarın özelde Erdoğan’ın sabahtan akşama değişen politikalarına gerekçe bulmak ve meşrulaştırmak. Tek misyonları her minareye kılıf uydurmak. Bunu yaparken ne tutarlılık ne mantık ne de rasyonellik kaygıları var.

En son “Çin modeli” diyerek, Nas diyerek “Yeni Ekonomik Model” diyerek yüksek kur politikalarını savunurlarken ertesi gün “Kur korumalı TL vadeli mevduat" cinliğinin nasıl dahiyane bir hamle olduğunun propagandasına geçebildiler. Geçmişte de Kürt sorununun çözümünde açılım politikalarından savaş politikalarına, Hocaefendi’den FETÖ’ye, kardeşim Esat’tan katil Esed’e, BAE’nin 15 Temmuz’un finansörlüğünden ülkeyi kurtaracak yatırımcılığa geçişinde olduğu gibi birbirine zıt tutumlar aynı şehvetle, aynı kişiler tarafından savunuluyor. Ne de olsa bu ülkede her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız! Ülkemize yıkıcı etkileri olmasa eğlenebilirsiniz bile!

Politik tutum değişiklikleri muhalefette de oluyor doğal olarak. Ancak bu değişimlerin içselleştirilmiş, bütünlüklü ve demokratik süreçlerden geçmeden yapılması elde edilecek siyasi faydayı da sıfırlıyor. Örneği bizim de olumlu bulduğumuz CHP yönetiminin miting kararı ve sınır ötesi harekete izin veren tezkereye hayır demesi gibi hamlelerde görülebilir. TBMM ve parti karar organlarında sol politikaları, tezkerelere hayır denilmesini, sokak ve sınıf siyasetini savunan bizim gibi partililer, zaman zaman bıyık altı gülümsemelerle siyaset bilmemekle, bunların iktidarın ekmeğine yağ süreceğinden bahisle yok sayıldık. Ama ne olduysa tezkereye hayır kararı verildi. Bu karar daha önce evet denilmesini savunanlarca da alkışlandı. Aynı şekilde miting kararı da alkışlandı, savunuldu. Aynı tutumu bazı yazarlar ve politikacılar da takındı.

Kuşkusuz değişen koşullar politik tutumları da değiştirebilir. Ancak ittifak partilerinin dayandıkları ideoloji ve siyasi gelenekleri bir tarafa bırakarak horoz düğüşü halinde ve salt bu tutarsızlık ve keskin dönüşlere odaklanan siyasi elitler arası laf giydirme performansı bizi siyasi bulamaca mahkûm ediyor. Kadro ve ideolojik olarak iktidarın yanına yazılması gereken figürler ve hareketler kurtarıcı rolünde sahne alıyorlar. Bunun en önemli sonucu; iktidarın tercihlerinin tüm keskin dönüşlere rağmen hep sermayeden yana olduğunun, özetle sınıfsal karakterinin geniş kitlelere anlatıl(a)maması oluyor. İkincisi iktidara muazzam bir manevra alanı açılmış oluyor. İktidarın piyasacı, finansallaşma ve sermayeden yana, geniş kesimler aleyhine, oldukça bilinçli hamleleri; sadece “iş bilmezlik, liyakatsizlik” giderek serbest piyasa kurallarına uyulmama gerekçesi ile eleştiriliyor.

Öte yandan her bir kriz başlığında adeta muhalefetle iktidar arasındaki “maç skoru” sıfırlanıyor. Muhalefetin birikimli bir şekilde büyümesi imkânsız hale geliyor. “Maç”, iktidarın tercihleri ile yine bu tercihlerin geniş kitlelerde yarattığı rahatsızlıkları tamir etmeye dönük karşı manevralarının belirleyici olduğu bir ortama mahkûm oluyor. Konjonktürel bir rahatlama anında yapılacak seçimin sonucunu riske ettiği gibi, iktidarın daha gözü kara hamlelerinin önünü açıyor.

Bir yandan her an seçim olabileceği söylenirken öte yandan seçim öncesinin ve daha önemlisi geçiş sürecinin sıkıntılarına dönük bütünlüklü ve kapsayıcı bir program ortaya konulamıyor. Tam tersi merkez bankasının siyasetten bağımsız özerkliği, mülakatın tamamen kaldırılması, tüm ihraçların aynı torbaya konulması gibi palyatif ve sistem içi, tartışmalı öneriler dile getiriliyor.

Karanlık tünelin ucundaki ışığın üstümüze gelen trenin mi yoksa çıkıştaki aydınlığın mı olacağını muhalefetin tutarlı, bütünlüklü cesur hamleleri belirleyecek. Siyasi bulamaçtan ancak böyle kurtulabiliriz.