Sahi, siz Allah’a ne zamanlar inanıyorsunuz kuzum? Durup onu düşündüğünüz olmuyor mu ara ara? Oysa o kadar da ağzınıza alıyorsunuz adını? Adını anmak inanmak mıdır kuzum? O değil miydi size dört kitap ve onlarca lehçede seslenen ama yine de seslenme ihtiyacı duyan? Bana öyle geliyor ki siz onu gerçekten anlamıyorsunuz kuzum? Binlerce yıl arayla defalarca “Çalmayacaksın”, “Öldürmeyeceksin” dediği halde hâlâ neden çalıyor ve öldürüyorsunuz mesela? Neden üçerli beşerli sürüler halinde gezip bizim çocukları sokak ortalarında tekmelerle, bıçaklarla katledenleri salıveriyorsunuz? Dal gibi güzel Bahadır Grammeşin’i de sizin Allah yaratmamış mıydı kuzum? Yoksa “Allah yarattı” demeyenlerden misiniz siz de? Onlara emri verirken Tanrı’nız aklınıza gelmiyor mu hiç? O çocuklar gözünüzün önünde öldürülürken adını sıkça andığınız Allah’ın öldürmeyeceksin emrini nereye kaldırıyorsunuz? Hakkaten, siz Allah’a hangi ara inanıyorsunuz kuzum?

Bakınız Soma’nın yıldönümü yine geçti gitti gözlerinizin önünde. Soma’da daha yenice ölüler çıkarılıyorken ve cesetler geçiyorken önünüzden aklınıza Tanrı’nız mı, beyaz gömleğiniz mi ilk önce düştü? Katliamı ilk duyduğunuzda bedel ödemeyi mi, bu işten nasıl sıyrılacağınızı mı düşündünüz? “Çok tatlı bir ölümdür” açıklamasını yaptığınızda, inandığınızı geçtim de, ölenlerin o yavrularından da mı utanmadınız? 301 insanın öldüğü günün yıldönümünde onlara değil de bir şiire gözyaşı döktüğünüz doğru mu kuzum? Bi söylesenize, “İşçiye hakkını teri kurumadan verin” diyen bir peygamberden, işçinin kanının akmasına “fıtrat” diyen sizler nasıl türediniz?

Aklıma gelmişken bu arada, Kuran siyasetin en sıcak yerinde, meydanlarda, neden ele alınıp öyle sallanır ki kuzum? Biz bunu en son Muaviye’de görmüştük de ondan soruyorum. Hilelerini görünmez kılmak için en sıkıştıkları zamanda Muaviye leşkerleri mızrak uçlarına takmıştı o Kuran’ı da ondan aklıma geldi, kötü bir niyetim yok asla! Peki, seçim meydanlarında Kuran’ı elinize alıp sallarken Tanrı’nız mı aklınıza geliyor daha çok, genel seçimlerde alacağınız oy mu, yoksa o Kuran’ı basan Diyanet reisine aldığınız mercedesin taksiti mi? Hakkaten siz taksitle mal alıyor musunuz kuzum? Mal almasanız bile taksitle satış yapıyor musunuz o parselleri? Neyse o başka konu girmeyelim isterseniz, sizden birisi demişti de o aklımda yer etmiş hepsi bu…

Taksit neyse de taksiratla aranız nasıl peki? Örneğin geçenlerde “ebediyete intikal” eden bol taksiratlı abiniz, babanız, rol modeliniz Kenan Evren için de Fatiha okudunuz mu? Siyaset belasına, seçim belasına herkesin gözü önünde okumadınız da, evinizde içinizden de okumadınız mı kuzum? Yoksa şiire döktüğünüz söylenen gözyaşlarını ona mı döktünüz? İçiniz çok yandı değil mi kuzum? Ondan çok şey öğrenmiştiniz, belki daha da öğrenecektiniz. Ama biraz daha çalışırsanız onu katbekat geçeceksiniz. Örneğin o insana acımıyordu, siz katırlara bile acımıyorsunuz? Hakkaten çocukları tekmelerle, “kaçakçıları” ve hatta katırları bombardımanla öldürürken, bu kadar yoğun işlerinizin arasında siz hangi ara “öldürmeyeceksin” diyen Allah’a inanıyorsunuz kuzum?

Boğazınıza dizmemek için söylemeyecektim ama söyleyeyim. Hani şu oğlu Ermenek’te madende boğularak ölen Recep Gökçe var ya. Hani yüce devletin on liralık lastik ayakkabısını yenilediği. Onu hatırlıyor musunuz? Onu hatırlıyorsanız eğer, oturduğunuz saraylarda, o bin liralık bardaklardan o suları hâlâ nasıl içiyorsunuz? İçiyorsanız boğazınızdan nasıl geçiyor? Eğer geçiyorsa, siz “Aranızda yoksul kimse olmayacak” diyen Allah’a ne zamanlar inanıyorsunuz kuzum?