Üniversitede bir arkadaşım tek dersten bir dönem okulu uzatma ihtimali doğduğunda, hoca ile görüşmeye gitme kararı almıştı. Yaşadığı maddi zorluklar başta ajandasında merhamet edilmesi gereken bir yığın argüman vardı. Hoca ile görüştükten sonra kantine küfürler ederek geldi. Hoca, ona kendisini bir doktor gibi düşünmesini, odasına görüşmeye gelen herkesin hasta olduğunu ama bir doktorun her birine ayrı ayrı üzülmesinin mümkün olmadığını söylemişti. Reçeteye de önümüzdeki yıl daha fazla çalışması yazılmıştı. Hep birlikte Hoca’nın merhametsiz olduğuna hükmetmiştik.

Yıllar sonra Twitter kullanırken Hocamıza biraz hak verir gibi oldum. Ne zaman ‘Merhamet Yorgunluğu’ kavramından söz edilse bu anı aklıma geliyor. En son Hasan Minhaj da Netflix’teki şovunda 2020’de dikkat etmemiz gerekenler arasında sıralayınca dedim söz etmenin tam sırası. Çünkü son birkaç yıldır kişisel olarak bu farkındalığa sahip bir sosyal medya kullanımı inşa etmeye çalışıyorum. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda Merhamet Yorgunluğu kavramından ve sosyal medya kullanırken buna neden dikkat etmemiz gerektiğinden bahsetmek istiyorum.

MERHAMET YORGUNLUĞU NEDİR?

Merhamet Yorgunluğu (Compassion Fatigue) özellikle sağlık sektörü profesyonellerini daha geniş olarak hemşireleri etkileyebilen bir tükenmişlik hâli. Uzun süre başkalarına ait acılara, travmalara maruz kalma ve empati gösterme durumunda yaşanabiliyor. Sonucunda insan duyarsızlaşıyor, tükeniyor ve bunun için de kendini suçlu hissetmeye başlıyor. Depresiflik, bitkinlik, tükenmişlik, alkol, sigara tüketimini artırma, aşırı yemek yeme gibi sonuçları olabiliyor. Merhamet Yorgunluğu ile mücadele psikolojinin konusu. Ancak bizim de merhamet yorgunluğuna düşmemek için biraz ‘dijital minimalizm’e ihtiyacımız var.

SOSYAL MEDYA NASIL TETİKLİYOR?

Sosyal medya kullanıyorsanız türlü çeşitli acı, adaletsizlik, travmatik durumla karşılaşmanız ve bu konuda bazı paylaşımlar yapmak zorunda hissetmeniz olası. Sosyal medya öncesinde bu acılar karşısında daha edilgen bir haldeydik, evde oturup üzülüyorduk. Sosyal medya ile birlikteyse hepsine tepki verme gibi bir şansa sahip olduk. Bazen bu yolla bazı acıları, adaletsizlikleri onarabiliyoruz da. Ancak unutmamamız gereken bir şey var. Bu duyarlılığın her insanın karşılayabileceği bir sınırının olması. Her konuya karşı aşırı duyarlılık geliştirmek bir süre sonra aşırı duyarsızlık ve merhamet yorgunluğu olarak bize dönebilir. Yani bazen seçici olmak ve her şeye yetişemeyeceğimizi bilmek gerekiyor. “Ondan söz ettin, bundan söz etmiyorsunculara” kulak tıkamak şart. Öyle ki bir cinayet oluyor, hadsizin biri “böyle bir şey olduysa bunda hepimizin suçu var” diye ortalığa dökülüyor. Kusura bakmayın ama ‘ömründe bir karıncayı bile incitmekten kaçınan ben Ümit Usta’, bir cinayetin sorumluluğunu da alacak değilim ve öylelerini “hadi oradan” diyerek sessize alıyorum.

MEDYANIN ÇIKARACAĞI DERS

Bu yorgunluktan gazetelerin ve gazetecilerin çıkaracağı bir ders de var. Sadece acıları, olumsuzlukları, travmatik durumları haberleştiren ve öne çıkaran bir yapı kurduğumuzda, okurun / izleyicinin yorgunluğa düşüp kaçabileceğini hesap etmemiz şart. O yüzden özellikle iktidardan bağımsız çizgideki yayınlarda her türlü renkliliğin hafiflik olarak karşılanmasını tehlikeli buluyorum. Gazetemizin bu tarz haberleri Renkli BirGün diye ayrı bir sosyal medya hesabından duyurma ihtiyacı bile bu tedirginlik hakkında bir şeyler söylüyor.

Özellikle Twitter’ı bırakıp, Instagram’ın toz pembe dünyasına kaçanların ifadelerine bakılırsa, bu yorgunluktan muzdaripler. Hiçbir acı yokmuş gibi davranmak da bütün acıları sahiplenip hepsinden sorumlu hissetmek de aynı derecede zararlı olabilir. Böyle durumlarda biraz dijital detoksa, arkadaşlara, zihin temizleyecek boş zaman aktivitelerine ve elbette psikolojik terapiye ihtiyacımız olabileceğini unutmayalım. Sosyal medya çağında ayakta kalabilmek, hepten duyarsızlaşmamak ve merhametli kalabilmek için fazla merhametten de kaçınmayı öğrenmeliyiz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.