Durmadan çatallanan yolları, çatallandıkça anlamı çoğaltan anlatıları hiç sevmedik. Bizim istediğimiz, kestirmeden anlama ulaşmak. Kıssadan hisseler olsun, yormasınlar bizi. Soruları çoğaltanları değil, anlamı tekleştirenleri, dünyayı tek bir anlamın içine sığdıranları sevdik en çok. Sözü, açık havada gezdirenlerin söylediklerinden hiçbir şey anlamadık. Bizim istediğimiz, paketlenmiş, hemen tüketebileceğimiz mamul anlamlar; anlamı yitirdiğimizde, hap gibi, bir yudum suyla alındığında yeniden anlamlı bir hayata kavuşacağımız kapsüller. Biz, hayatın dolambaçlı yollarında kaybolmaktan, kayboldukça anlamı yitireceğimiz ve yeni anlamlar keşfetmek zorunda kalacağımız yolculuktan korktuğumuz kadar hiçbir şeyden korkmadık. Bu yüzden evimizi ve değerlerini hiç terk etmedik. Nereye gidersek gidelim, dışarıya evin penceresinden baktık ve evin değerlerine göre yargıladık her şeyi. Biz aslında hiç yolculuğa çıkmadık. Yolculuk, mevcut anlamın yitirildiği ve karşılaşmalarla, yer ve bağlam değiştirmelerle anlamın durmadan değişebileceğini keşfedeceğimiz bir süreç. Süreç, bize yabancı. Biz, olup bitmiş şeyleri sevdik; olup bitmiş şeylerin kalıcığını. Ve ne zaman başımız zora girse, olup bitmiş şeylerden medet umuyor, ellerimizi göğe kaldırıp kurtarıcılara yakarıyoruz. Kurtarıcılar değişse de baba sıfatları hiç değişmiyor. Babalarının dizinin dibinden ayrılmayan çocuklarız.

Çocuk derken, babalarının paçalarına tutunan, kurtarıcı babaların haritalarıyla yollarını bulmaya çalışan yetişkinlerden bahsediyorum. Yoksa henüz haritalandırılmamış bir düzlemde gezintiye çıkan, verili haritaya yerleşmek yerine, yeryüzünde dolaştıkça kendi haritasını çıkaran gerçek çocuklardan değil. Çocukluk, sonu gelmeyen sorularla dünyayı, şeyleri ve aralarındaki ilişkileri tanıma süreci; yanıttan çok soruların peşinden gidilen oluş hâli. Süreç kesintiye uğradığında ve hâlihazır haritalara yerleştiğinizde yetişkinsiniz artık. Aradığınız her şey haritaya yerleştirilmiş; yolunuzu asla kaybetmezsiniz. Çocuk, aradığı yanıtlardan çok sorduğu sorularla tanımlanır; verili bir anlam haritasına yerleşmiş/yerleştirilmiş yetişkinlerden farkı.

Çocuk, sorularıyla mevcut anlam haritasını yerinden edebilir, sizi de. Hazır yanıtlarınız bir işe yaramaz ve düşünmek zorunda kalırsınız. Asılı kaldığınız anlam ağlarını çökertebilir. Henüz haritalandırılmamış bir düzlemde oradan oraya sıçrar, yan yana gelmesi mümkün olmayan şeyler arasında bağlantılar kurar; bir bozguncu. Oysa yetişkin olmak, haritayı öğrenmek ve haritaya sadık kalmaktır. Haritanın içinde hareket ediyoruz şimdi. Haritaya yerleştiğimiz an, yeryüzündeki yolculuğumuz sona erdi. Artık orienteering (yön bulma) sporu yapıyoruz.

Zaman ve mekândaki çatallanmalarıyla anlamı çoğaltan bir ormanda gezintiye çıkabilirdik; yaşam formlarına çocuk gözleriyle bakabilir, şaşırabilirdik ve yaşamı olabildiğince duyumsayabilirdik. Oysa şimdi aynı ormanda, elimize tutuşturdukları haritada gösterilen hedefleri bulmak ve parkuru en kısa zamanda tamamlamak için zamana karşı yarışıyoruz. Acele etmeliyiz, zamanında hedeflere ulaşamayanlar diskalifiye ediliyor. Bir parkuru tamamladığımızda, bir diğeri başlıyor. Yeryüzünde değil, haritada dolaşıyoruz. Bir çocuk gibi haritanın dışına, yeryüzüne sıçramak ve yeryüzündeki karşılaşmalarla kendi haritalarımızı çıkarmak aklımızın ucundan geçmiyor. Kaybolmaktan çok korkuyoruz çünkü. Kaybolmak, iktidarın yakalama aygıtı, haritadan çıkmaktır.

“Ormanda çizilmiş patikalar bulunmadığında, herkes belli bir ağacın, sağından ya da solundan ilerlemeye karar vererek, her karşılaştığı ağaçta bir seçim yaparak kendi güzergâhını çizebilir” (Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, Can). Güzergâhımızı birlikte çizebilirdik. Ama yaptığımız şey, iktidarın çizdiği parkurda, iktidarın yerleştirdiği hedeflere ulaşmak; iktidarın penceresinden bakarak yaşamı olumsuzlamak ve ötekileştirdiklerini canavarlaştırmak. Haritanın dışına çıktığımızda, dünyanın hiç de evin penceresinden göründüğü gibi olmadığını keşfedebilirdik; yeryüzüyle ve birbirimizle buluşabilir ve karşılaştığımız her yaşam formuyla birlikte anlamın nasıl da çoğaldığını görebilirdik. Göremiyoruz, o çok güvendiğiniz harita, algıların köreltildiği hapishanedir.