Siz hiç öldünüz mü? Biz öldük. Birer birer, biner biner öldük. Nagazaki'de, Hiroşima'da , Dersim'de öldük. 1915'te çöllere sürülürken öldük. Hocalı'da, Maraş'ta, Madımak'ta, Bosna'da, Solingen'de öldük. Halepçe'de, Auswitch'te, Suruç'ta, Ankara'da öldük.
Ne kadar çok öldük?

Kimimizden sabun yaptılar, kimimizin ölüleri çöllerde akbabalar yedi. Kimimiz paramparça olduk atılan bombaların altında. Kimimiz yandık kül olduk. Kimimiz ezildik birbirimizin altında. Kimimiz de acıya tanıklığımızla öldük...

Katilimiz ya bir devletti, ya da bir devletin yol verdiği, önünü açtığı, bizzat örgütlediği çetelerdi.

Siz hiç öldünüz mü? Biz öldük. Soma'da yerin yedi kat altında öldük. Kaza dediler. Fıtrat dediler. Samsun'da öldük. 300 tonluk kapak çöktü üzerimize. Torunlarda öldük asansör düştü bindiğimiz. Birer birer, biner biner öldük. Suçlu hep ölenler olarak ilan edildi. Biz suçlu olarak ilan edildik.

Siz hiç öldünüz mü? Üzerinizde kamuflajınız. Bilmediğiniz bir coğrafyada. Umutlarınız, hasretiniz yüreğinizde tezkere sayarken. Niye burdayız diye sorgularken öldünüz mü? Dağlıca'da öldünüz mü? Sizi kurbanlık koyuna benzeten oldu mu? Oy hesabı oldu mu bedeniniz? Siz hiç öldünüz mü? Biz öldük.

Siz İnce Memedi bilir misiniz? Hani Abdi Ağa'nın zulmünden kaçıp, eşkiyalık yapar dağlarda. Adalet yoktur çünkü. Devlet de Abdi Ağa'dır zaten. Siz İnce Memed iken öldünüz mü? Biz öldük.

Katilimiz kim? Fail kim?

Bu iktidarın, bu zulmün sürmesinden menfaati olan kim?

Dünya malına daha fazla hükmetmek için, daha fazla kazanmak, daha fazla sömürmek için öldürmediler mi bizi? Malımıza el koymadılar mı "Vatan, Millet, Sakarya" deyip? Komşumuzu alıp götürmediler mi bilmediğimiz yerlere? Sermaye birikiminin, zenginleşmenin bir yolu olmadı mı bizlerin felaketi birileri için. Biz öldük fırsata çevirmediler mi bunu?

Biz ölürken ortak olanlar çıkmadı zulme. Alkışlayanlar avuçlarının içleri kızarana kadar çıkmadı mı? Bize de bir iki parça düşer diye ya da korkarak bu zulüm bizi de yutar diye alkışlayan çıkmadı mı?

Biz ölürken rahat uyuyanlar, kapısını örtüp, perdesini çekenler, başkasının yangınıyla evini ısıtıp yemeğini pişirenler yok mu Şükrü Erbaş'ın dediği gibi çevremizde? Onlar ortak değil mi bütün bu olanlara?

***

Soruyorum o zaman? Devlet terörü bir araç olarak kullanır mı ya da terörü kitleleri sindirmek için bir araç olarak kullanan bir devlet biçimi var mıdır?

Devlet bir sınıf egemenliği ise eğer, bu böyledir. Varlıklarını başkalarının emeğine, varlıklarına el koymaya borçlu olanlar, ortak kaynaklarımızı kendi zimmetine geçirenler, komşusunun malıyla mülküyle zenginleşenler bütün bunları baskı ve sindirme olmadan nasıl yapabilir?

Biliyoruz ki Faşizm terörün bir devlet biçimi olarak örgütlendiği yönetim anlayışıdır.

Davutoğlu, "Türkiye’de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi dahi var. Takip ediyorsunuz ama bu eylemi gerçekleştirme noktasına kadar şey yaptığınızda başka bir protestoyla karşılaşıyorsunuz. Rutin dışına çıktığınızda demokratik hukuk devletinde bunun da bir sınırı var. Tutup sebepsiz yere birini tutamazsınız" demesi boşuna değildir. Bir yandan iç güvenlik paketi ile ellerinde kullanabilecekleri sonsuz olanakları toplumsal muhalefeti sindirmek için kullanmakta, canlı bombalar konusunda ise yetkimiz yok masalına sığınmaktadır. Mesaj açıktır: "Kontrolümüzde çok sayıda canlı bomba var. Ayağınızı denk alın. Sesinizi çıkarmayın. Biz bu canlı bombaları halk arasında korku ve endişe yaratmak için muhalefete gözdağı vermek için elimizde tutuyoruz." Bu mesaj boşa edilmiş cahilce bir laf değildir. Bir İŞİD liderinin Ankara katliamı saldırısı sonrası salınması, oluk oluk kan akıtma meraklısı mafya liderine miting yaptırılması korku ve terör üzerinden iktidarını sürdürme anlayışının bir ürünü değil mi?

***

Halk susacak, sindirilecek? Hakkını arayanlar, iktidarı, yolsuzlukları sorgulayanlar devletin ve onun örgütlediği çetelerin hedefi haline getirilecek.

Enerji, İnşaat ve Madencilik sektörü iktidarın himayesindeki şirketler eli ile doğal kaynaklarımızı, su rezervlerimizi yağmalayacak. Sermaye sınıfının fraksiyonları arasındaki çatışma yükselecek.

Bence bir yol ayrımındayız. Karşımızda gücünü giderek yitiren ve yitirdikçe saldırganlaşan tüm kötü güçleri himayesinde seferber eden bir iktidar var. Ya bu girdaba kapılıp gideceğiz, ya da yitirdiklerimizin anısına korkmadan ayakta duracağız.

"İman tahtamın üstündeki baskıya rağmen" der Nazım, "kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor". Hepimizin kalbi çarpsa Nazım gibi en uzak yıldızla beraber, mutlaka dağılır zulmün kaleleri...