‘Siz kimsiniz yav?’ diye atarlanana ‘tarihe gönderme olacak’ bir cevap şart: Bildiğin ‘Eşekiz’ işte

Düşmekten korkan iktidarların önemli silahlarından biri sansürdür. Otoriteyi sağlamanın en ucuz yolu, dönüşüm etkisi yaratabilecek araçların alanını daraltmak ya da onları külliyen yasaklamaktır. Öte yandan “yasak” denilen dayanılmaz ağır ibarenin bir panzehiri de bulunur… Hava almayan bir torbaya konulan toplumlar, çıkış yolunu mizahta bulurlar.

SANSÜR VE MİZAH
Sansür ve mizah ilişkisine bakınca Hoca Nasrettin’le başlayıp Karagöz ve Hacivat’la cilalanan sonunda da Aziz Nesin’e gelip dayanan geleneğimizi anlamak kolaylaşır. Toplumumuzun nevi şahsına münhasır durumu bu alanda hatırı sayılır bir neşriyatı da ortaya çıkarır. Bizde yergiye dayalı mizah yayıncılığı geleneği gelişmiştir ve 150 yıllık bir geçmişi vardır.

Bu türden yayıncılığın ilk dönemini ele almak bile, bunun nasıl bir soluklanma biçimi yarattığına dair önemli ipuçları verir. Teodor Kasap tarafından 1869’da yayımlanmaya başlayan Diyojen’e, başta Namık Kemal olmak üzere, Ebbuzziya Tevfik, Ali, Nuri ve Reşat beyler gibi ünlü edebiyatçılar da yazılarıyla katkı sağlar. İsmini, Sinoplu düşünür Diyojen’den alan dergi, felsefe olarak da onun “topluma aykırı” ve “sade” hayat felsefesini benimser. Neşriyatın sloganı da Diyojen’in “Gölge etme başka ihsan istemez” mottosudur!


DOKUNDURMAK ŞART
Diyojen’in, yakaladığı başarı, başka dergilerin ortaya çıkmasına da olanak verir. “Hayal”, “Çıngıraklı Tatar”, “Kahkaha” ve “Çaylak” döneme damgasını vurur. Ne var ki 1876 yılında II. Abdülhamit’in tahta çıkıp gün geçtikçe, daha da sertleşen bir yönetim tarzını benimsemesinden yayımcılık da nasibini alır. Tümü, bu dönemde külliyen yasak sayılır! Ancak her şeyin bir sonu vardır!

33 yıllık baskı dönemi, II. Meşrutiyet’le buruşturulup bir kenara atılırken, yayımcılık da yeni bir sıçrama yapacaktır. “Ezop ile Karakuş”, “Kalem”, “Karagöz” ve “Cem” devrin önemli yayınlarıdır. Bununla birlikte aralarında biri özellikle dikkat çekicidir.

HAYVAN GAZETESİ
“Babıâli Caddesi’ndedir ahır,
Numro dörttür, iş düşerse gel anır.
Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.
İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir.”

“Şiddetli Eşek” denilen derginin yönetim adresinin bu şekilde yazılmış olması bile onun hakkında yeterli bilgiyi verir. Detaylar ise içerikte gizlidir. Derginin pek çok orijinal fikri bulunur. Bunlardan biri de “sövmek" üzerine bir anket açılması olur. Ankete Neyzen Tevfik de katılıp her zamanki gibi içtenlikle içinden gelenleri paylaşır: “Küfür lisanın tuzu biberidir. Sövmek müsekkin-i asaptır. Bazı kimseler, bilhassa matbuat sövmenin fena olduğundan bahsediyor. O büyük adamdır, sövülür mü? Diğeri küçük sövme cahildir. Sövme o ihtiyardır, sövme kadındır… O halde kime sövmeli? Sövme hürriyet olduğu gibi, sövme müsavatı da olmalı. Herkes bir kaderi imkân sövmelidir.”

EŞEKLİK ŞART

Neşriyatı hayata geçiren Baha Tevfik, onu ilk kez 1910 yılında yayımlandığında yer yerinden oynamıştır. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte memlekette hürriyet ve ifade serbestliği gibi kavramlar oturmaya başlasa da Eşek'in bunların bir değil birkaç adım ötesine geçtiğine şüphe yoktur.

‘MALUM' MEDYA!
Neşriyatın isminin onaylanmış olması bile başlı başına bir hadisedir. O dönemde, “ayı”, “eşek”, “katır”, “sıpa” ya da “deve” gibi türlü mahlûkatla birlikte “bal kabağı”, “hıyar”, “karpuz” benzeri zerzevat isimlerinin de bir yayım organında kullanılması matbuat müdürlüğünce yasaktır.

Seçtikleri isimle piyasaya çıkmayı kafalarına koyan Eşek ekibi ise, bu sorunu kurnazlıkla çözecektir. İmtiyaz sahibi Fuad Sâmih, Arap harflerinin üzerine “Şedde” işareti koymadan müdürlüğe başvurur. Şedde olmadığı için “eşk” yani “gözyaşı” olarak okunan dergi ismine izin mührü böylece vurulur. İmtiyaz alındıktan sonra, “küçük bir sahtecilikle” başta olmayan şedde evraka eklenir. Eşek istendiği haliyle böylece piyasaya çıkmıştır. Derginin kapağı da ismine uygundur. Ceketli, papyonlu jilet gibi bir eşek masada oturmuş, ciddiyetle önündeki sayfaya bir şeyler yazmaktadır.

Eşek dağıtılır dağıtılmaz beklenen olur ve derhal kapatılır! Ne var ki ekibin vazgeçmeye niyeti yoktur. İkinci sayı “Kibar” ismiyle fakat aynı kapakla çıkarılır. Fakat o da kapatılır.

İsmi gibi kapağıyla “hassasiyet” zorlayan Eşek, içeriğiyle de pek çok kişiyi üzerinden düşen karpuza çevirir. Anarşist bir çizgisi olan Eşek, “tepecekleri” arasında da ayrım yapmaz, Ahmet Haşim ve Namık Kemal gibi devrin önemli edebiyatçılarını bile hışmına uğratır.

Derginin ikinci kez feshedilmesi, tüm ekibi daha iştahlı hale getirse de yavaş yavaş onların da sinirleri gerilmeye başlar. Bu nedenle üçüncü sayı baştan bir protesto niteliği taşır. Kapaktaki eşek yine sabit kalmak kaydıyla, neşriyat “Yuha” ismiyle çıkarılır. O da kısa süre içerisinde kapatıldıktan sonra, “Eşekçiler” son bir hamle yapar. Kapaktaki eşek masa arkasına gizlenmiş sadece iki kulağı gözükmektedir. Üzerinde ise, derginin yeni adı okunmaktadır:

“Malum!”