Balıkesir Muharrem Hasbi Koray Lisesi 11-A sınıfından Cerrahpaşa’yı birlikte kazandığımız Ahmet ve Enis…
Son sene Eskişehir’e taşınmış olsalar da gene bizim liseden, o da Çapa’yı kazanmış, Fırat.
Bakırköy Hatboyu caddesindeki, tel şehriyeyi çubuk makarna niyetine pişirdiğimiz, kutu kutu bezelye konservesi tükettiğimiz öğrenci evimiz.
Enis spora düşkün, hayatta işi olmaz.
Fırat da öyleydi, hatırladığım.
Aslında Ahmet de okulda basketçiydi, üstelik acayip efendi, uslu, terbiyeli bir çocuk.
Ve fakat nasıl olmuşsa daha lise yıllarından başlamış sigaraya.
Öyle de bir içiyor ki…
O zamana kadar ağzıma sürmemişim ama gizliden gizliye imrenerek seyrediyorum.
Sonra efkârlı bir akşam…
Versene bir tane de bana!
Hevesle bir çekiyorum…
Ağzımın içinde berbat bir tat, öksürmekten gözlerim yerinden fırlayacak, boğulacak gibiyim.
Hay lanet olsun, nesini seviyorsunuz bu meretin!
Öyle değilmiş, ben içmesini bilmiyormuşum.
Ahmet öğretiyor; öğreniş o öğreniş, tam kırk bir yıl.
Ne çok anım var sigaralı.
***
Okulda faşist saldırılar başlamış, Kadırga Yurdu’nda toplaşmış Okul Komitesi kuracağız.
Her zamanki gibi siyasetler arası bitmez tükenmez tartışmalar, içimi afakanlar basıyor.
O zamanlar toplantılarda sigara içmek serbest ve fakat tedariksiz gelmişim.
Toplantıyı bırakıp sigara almaya gitmek olmaz, birilerinden bir şey istemekse hep zor gelmiştir, kıvranıp duruyorum.
Yanımda oturan çocuk da pek sevimli, pek güleç, cesaretimi toplayıp bir dal sigara istiyorum, gülerek uzatıyor.
O cesaretle bir tane, bir tane daha, toplantı boyunca sigarasından otlanıyorum.
İlk böyle tanışıyor, sonra arkadaş, sonra yoldaş oluyoruz Ercan’la.
O meşum 5 Mayıs günü Ordu Aybastı’da pusuya düşene kadar.
Ne çok sigara içiyoruz birlikte.
***
Geceler boyunca süren sohbetlerimiz…
Bakırköy açıklarında lüfere çıktığımız küçük teknemiz…
Dokuz beygirlik Pancar motorla Pendik’ten Bakırköy’e on küsur saatlik maceramız…
Ve daha nicesi…
Ben onun yanında tiryaki bile sayılmam.
Her daim yanında sigara ve tabii kanyak…
Hayatımın Aydın İşçimen’li yılları!
***
Böyle sigara karşıtı bilinç filan gelişmemiş…
Evde, işte, amfide, her ortamda tellendiriyoruz hiç hicap duymadan.
On dakika sonra ineceğimiz minibüste bile ilk işimiz sigara yakmak oluyor.
Belediye otobüsünde de öyle.
Şehirlerarası otobüslerin ritüeli ise; mola yerinde yemeğimizi yiyor, sigarayı otobüse saklıyoruz!
Sonra hava yavaş yavaş değişiyor, giderek kuşatılıyoruz, ayıplı bir davranışa dönüyor sigara içmek.
Hiç altta kalmıyor, kendimce savunmalar geliştiriyorum.
Ben öyle bağımlılıktan değil, ustalarımın ustaları Marx, Engels içtiği için içiyorum; felsefi ve politik bir içiciyim, adi içici muamelesi istemem, falan.
İnsan soyunu tüketen tütün değil kapitalizmdir, filan.
En azından sol çevrelerde işe yarıyor.
Ama içten içe de, en iyisi hiç başlamamakmış, şimdi nasıl bırakacağım bu mereti, durumları.
İlk, iki yıl önce hazırlıksız, bodoslamadan deniyorum, dört günde iflas ediyor.
Gene de…
Bir ihtimal!
***
Bu sene önceden hazırlanıyorum.
Dokuz günlük bayram tatilinin ardına iki haftalık izin…
Önce ilacı başlayıp sonra kesiyorum sigarayı.
İlk günler kelimenin gerçek anlamıyla cebelleşiyoruz; o benim boğazımı, cebelimi sıkıyor, ben onun.
Bu arada bol meyve sebze, sıkıştıkça Fatih Kadınlar Pazarı’ndan alınıp stoklanmış karpuz çekirdeği, yürüyüş.
***
Yok, hâlâ daha tamamen kurtulduğumu söylemiyorum…
Bir gün dayanamayıp bir tane yaktım, zaten.
Üstelik çok zorlandığım anlar için şu son günlerin yaygın saçmalığı elektronik sigara da taşıyorum yanımda.
Gene de tam iki buçuk ay oldu, sigarasız geçen iki buçuk ay.
İnsanlık için kısa, benim için uzun!
Öncesinde hayal bile edemezdim.
Halimi sorarsanız…
Eskiden kaya balığı gibiydim; ızgaraya, tavaya gelmezdim ama çorbam leziz olurdu.
Şimdi çiftlik çuprası gibiyim; her yola geliyorum ama zerre miskal tadım yok!..
Şaka, şaka.
Tamam; öyle dedikleri gibi henüz nefesim açılmadı, saçlarım gürleşmedi, cildim güzelleşmedi ama…
Hâlâ kararlıyım.
Yeneceğim seni sigara!
***
En güzeli de…
Eskiden toplantılarda ne zaman mola verilecek diye kıvranıp dururdum, şimdilerde hiç verilmese diyorum.
Eskiden o aralar kısacık gelirdi, şimdi bitmek bilmiyor.
Bir de, sigara içenlerin yanına gidip aşağılayan bakışlarla lâf atmak çok keyifli oluyor.
Zehir o zehir, siz var nasıl içmek o mereti!
Neyse…
Memleket Tabipliği’nin üç aydır sigarasızlık yüzünden kapalı olduğunu anlamışsınızdır.
Bugün kepenkleri tekrar açıyoruz.
Bundan böyle her çarşamba, sigarasız yazılarla!