Kürt Açılımı için en büyük çıkış, DİL üzerinden yapılması gereken çıkıştır. Eğer açılım söz konusu olacaksa Kürtlerin hassasiyetleri dikkate...

Kürt Açılımı için en büyük çıkış, DİL üzerinden yapılması gereken çıkıştır. Eğer açılım söz konusu olacaksa Kürtlerin hassasiyetleri dikkate alınarak, öncelikle bozuk, sorunlu ve problem kaynağı olan dilin düzeltilmesi, hatta değiştirilmeli
“Eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlâl”

Bediüzzaman Said-i Nûrsî

Bu satırları  yazdığım 17 Eylül sabahı itibariyle ‘Kürt Açılımı’nın kapalı kapılar ardında konuşulduğu ifade edilen satır başları medyaya düşmeye başlamıştı. İtiraf etmek gerekiyor ki; q, w, x gibi harflerin Türkçe alfabeye dahli, Kürt Enstitüleri’nin kurulmak istenmesi, Kürtçe’nin okullarda seçmeli ders olarak okutulacağı, devletin Kürtçe kitapları satın alıp kütüphanelere dağıtarak destekleyeceği vaadi, Devlet Tiyatroları’nda Kürtçe oyunların sahneleneceği, Kürtçe yer isimlerinin iadesi vb gibi kültürel dozu kısmen tatminkâr ‘niyet’lerin gündemleştirilmesi elbette olumludur.
Fakat olumsuz olan bir yön var ki, siyasal muhteva ve asıl belirleyici olan tarafı da orası. “Suça karışmamış teröristler, suça karışıp pişman olmuş teröristler, terör örgütü liderleri…” gibi kavramlar gerçekten sorunlu. Hele, hele “Mahmur Kampındaki Türkler…” kavramı daha da büyük bir gaf…
İşin doğrusu Kürt Açılımı için kanımca en büyük çıkış, DİL üzerinden yapılması gereken çıkıştır. Eğer açılım söz konusu olacaksa Kürtlerin hassasiyetleri dikkate alınarak, öncelikle bozuk, sorunlu ve problem kaynağı olan dilin düzeltilmesi, hatta değiştirilmesi gerektiği kanısındayım.
Açılımı  her fırsatta “Bir devlet politikası” olarak lanse eden ve bununla da övünç duyanlar bilmeliler ki (kanımca biliyor ve bilmezlikten gelip pişkinliğe vuruyorlar) onların ‘terörist’ dediklerine, Kürt halkı ‘Gerilla’ diyor. Ve büyük kitlesel katılımlarla gerilla cenazeleri defnediliyor. Taziye çadırları yine öyle… Aileleri ise ‘şehit ailesi’ kategorisinde kabul görüyor. O halde bu dilin değişmesi gerek. Ayrıca dünya âlem biliyor ki ‘Maxmur Kampı’, sınırın öte yakasında bir Kürt Mülteci Kampı’dır. Siz hâlâ o kampı bir Türk kampı, oradaki 17 bin insanı da ‘Türkler’ olarak telakki ederseniz o insanları bu ‘açılım’ınızla zor geri getirirsiniz.
“Teröristi Dağdan İndirmek”, “Etkin Pişmanlık yasasını daha da etkinleştirmek” derseniz, bu dille bir kez daha üzerini bold kalemle netleştirerek vurguluyorum ki ‘açılım’ filan olmaz! Olsa olsa size cepheden muhalefet edenleri ‘sakinleştirmek’ amaçlı çıkışlar olarak kayıt altına alınır ve 80 yıllık resmi ideolojinin Kürde baktığı noktanın kaba bir tekrarını yaparsınız o kadar.
Açıkçası  tartışılıyordu; Ergenekon operasyonlarının doğu yakasında yaptıkları da açığa çıkarılacak mı? Bu çerçevede doksanlı yılların faili meçhul cinayetlerinin iz sürücülüğünde kimi tekil örnekler de söz konusu oldu. Temizöz ve Kamil Atak yargılamaları gibi. Ama kamuoyunda bu tür çabaların devamı beklenirken, birden bire ibre tersine döndürülerek adeta AKP’nin açılımına cepheden saldıran milliyetçi-muhafazakâr güruha ‘moral’ vermek amaçlı DTP’li seçilmişlere yönelinmesi ciddi anlamda Kürde karşı tavır alış oldu.
İşin doğrusu Kürtler, ‘kırıntı’ tabir edilen kimi basit bireysel ve kültürel haklarla ‘razı’ edilmeye çalışılıyor. Hatta bu ‘basit’ kırıntılar için bile Kürtlere büyük bedeller ödettirilmeye çalışılıyor. Mesela milliyetçi ve sesi çok çıkan CHP-MHP koalisyonunu ‘mutlu etmek’ için “Acaba DTP’yi kapatsak Kürtler bizi ‘mazur’ görür mü” niyetlerini bile duyurur mahiyette dillendiriyorlar.
Kürtlerin seçilmişlerini, sabahın şafağında derdest edenlere hitaben akıbetlerini sorgulayanlara, ‘size bağlı’ diyor adalet dağıtanlar. Yani Kürtler talep etmekten vazgeçsinler. Muktedir ne kadarını verirse ‘eyvallah’ etsinler. Sonra da Kürt siyasetçileri Diyarbakır ve benzeri illerde yaşadıkları gözaltı ve tutuklamaları yaşamasın! İşte bütün senaryo bu…
İşin doğrusu çok zayıf bir nokta olmakla birlikte bir yanım “Acaba Kürt Açılımı mevzuunda AKP gerçekten sorunu çözme konusunda iyi niyet çabasında olarak tarihe geçen bir siyasal aktör olabilir mi?” sorusunu ısrarla kendime soruyor(d)um. Sonra da AKP’nin “Bu bir devlet projesidir” sözü kafama dank ediyor(du).
Ve şimdi sözü orta yere bir kez daha soruyorum: Eğer bu Kürt Açılımı ya da Demokratik Açılım denen çıkış, devlet projesi ise, o halde Diyarbakır’da iki kezdir yaşanan DTP’li seçilmişlerin gözaltı ve tutuklanmaları da bu devlet projesinin bir parçasıdır.
Yok, eğer bu açılım milliyetçi ve statükocu kesimin ısrarlı ve kararlı muhalefetine karşılık bir AKP projesi ise o halde siyasal iktidar, açılım projesini sabote eden aktörlere karşı neden politika geliştirmiyor/geliştiremiyor…
Yanıtlanması gereken soru kaba hatlarıyla sanırım budur. Kürtler Cumhuriyet boyunca varlıkla yokluk arasında gidip geldiler. Bu nedenle senelerce önce edilmiş bir kelamat’ın bugün doğruluğunu bir kez daha ‘imtihan’ ediyor Kürtler: “Eski hal muhal; ya yeni hal, ya da izmihlâl”…