Okuduğunuz kitap veya bir yazı dava konusu olmuşsa, sadece yazarı değil, okur olarak siz de sanık sayılırsınız. Yargılanan, edindiğiniz bilgidir ve bu bilgi mahkûm olmamış olsa da yargılanarak kafanızdan silinmek, bu tür bilgilere erişiminiz engellenilmek istenmektedir. Bu bakımdan yazının içeriğine katılıp katılmamanız durumu değiştirmez; sanık sandalyesine oturmasanız da sanıksınız. Öyleyse sizin adınıza sanık sandalyesine oturan yazarınız kadar yargılanan yazının dava süreci hakkında bilgilendirilmek sizin de hakkınız.

Sizin adınıza işlenmiş suçun(!) tarafı olmak, doğal olarak size savunma görevi de verir. Bu görevi, bazen yasak yayınla(!) yakalandığınızda doğrudan sanık olarak yerine getirirsiniz. Benim kuşağım bu konuda oldukça deneyimlidir. Fakat sanıklar arasında adınız geçmiyor ancak yukarıda belirttiğim gibi dolaylı sanıksanız resmen yargılanana destek olabilirsiniz. Mesela bir yandan adli, bir yandan idari, bir yandan mali cezaya maruz kalan BirGün’ün “BirGün’e Destek Ol” çağırısına destek verebilirsiniz. Bu çağırıyı duymazdan gelirsek birgün gelir bu cezalar tek tek hepimize kesilir.

Madem yazarınızla birlikte siz de sanıksınız, bu gün size, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde dün karar duruşması yapılan davamız hakkında bilgi vereyim: TÜRGEV, “Eğitim kavramı da kirlendi” başlıklı 14 Ağustos 2014 tarihli yazımıza karşı hakaret davası açmıştı. Başlığından da anlaşılacağı gibi söz konusu yazıda 17-25 Aralık operasyonu ve ardından düzenlenen fezlekede TÜRGEV hakkındaki iddialara yer vermiş; rüşvete aracılık ettiği ve kamu otoritesinin TÜRGEV yöneticileri tarafından kullanıldığı yönündeki iddialardan hareketle bu eğitim vakfının eğitim kavramını kirlettiğini belirtmiştim. Bu davadan ceza (ertelenen para cezası) aldım. Gazetemizin avukatı Ali Deniz Ceylan cezaya itiraz edecek ama ikimiz de umutlu değiliz. Hatta önümüzdeki aylarda karar duruşması yapılacak Bilal Erdoğan’ın açtığı hakaret davasından da umudumuzu yitirmiş durumdayız.

Mahkemenin cezalandırdığı yazım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 28 Ocak 2014 günü partisinin grup toplantısında TÜRGEV’le ilgili olarak dile getirdiği iddialara dayanıyordu. İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi Kılıçdaroğlu’nun “TÜRGEV vasıtasıyla iş ve ihale takibi yapmak suretiyle, işadamlarından bağış adı altında rüşvet alındığı ve kamuya ait arazilerin ayrıca bedelsiz olarak TÜRGEV’e bağışlanmasının sağlandığı yönünde ciddi olgular ortaya çıkmıştır” demesini hakaret saymadı. Fakat başka bir mahkeme, o konuşmayı yorumlayan yazıdan hakaret çıkardı! Deniyor ki Kılıçdaroğlu, TÜRGEV’in banka hesaplarına yatan paraların detaylı ekstresini, hazineye kayıtlı tahsis edilen taşınmazların ve bağış adı altında alınan taşınmazların listesini istediği için beraat etti. İyi o zaman ben de isteyeceğim!

Neden umutsuzuz; çünkü burası bir hukuk devleti değil. Türkiye, anayasasında belirtildiği gibi “hukuk devleti” olsaydı, mahkemenin, kararını önüne konan delillerle vermiş, haklıyı haksızı ayırt etmiş diye düşünür bu hukuki sonuca katlanırdık. Fakat Türkiye hukukun, yasanın bile işlediği yer olmaktan çıktı. Davacı devletse; hele bir de kendini devlete iliştirmiş cumhurbaşkanı, onunla özdeşleşmiş TÜRGEV ve oğlu-kızı ise baştan mahkûmsunuz demektir.

Olsun; hukuk işlemiyor diye gerçeği görmezden gelemeyiz: Suudi Arabistan Kralının TÜRGEV’e[1] 99 milyon 999 bin 990 dolar bağışta bulunduğu artık bir iddia değil. Soruşturulmuyor olması bu paranın bağış olmadığı gerçeğini gizleyemez. Bölgesi kan gölüne dönmüş bir ülkenin, yersiz yurtsuz, aç açık insanların çığlığına kulak tıkayıp ithalat hacmine denk parayı menfaat ilişkisi olmadan başka bir ülkenin eğitimine katkı olsun diye bağışlaması benim değil, kimsenin aklına yatmaz. Bunu ifade etmek hakaretse aha bir kez daha hakaret ediyorum! Söyleyin, Suudi Arabistan’dan gelen 100 milyon dolar neyin karşılığı?

[1] Vakıf, kişi malının ya da gelirinin, kamu yararına tahsisidir. Yani vakıf kuran kişi malını ya da gelirini kamu yararına özgüleyecek, belirli bir amacın gerçekleştirilmesine katkı sunacaktır: Yoksul öğrencileri okutacak, giydirecek, barındıracaktır. Oysa TÜRGEV hakkındaki soruşturulması durdurulan iddialar, kamu gücünü kullanarak cemaatlerin, özel kişi ve kuruluşların ticaret yapmasına, sermaye biriktirmesine, ekonomik güç oluşturmasına, toplumsal yaşamda ve siyasette etkin olmasına yol açmak için kullanıldığı yönündedir.