Kadın voleybolunda üst üste gelen başarıların son halkası alınan olimpiyat vizesi oldu.

 Kadın voleybolunda üst üste gelen başarıların son halkası alınan olimpiyat vizesi oldu. Doğru yatırımlarla bu noktaya gelindi ve bu organizasyona bir olimpiyat madalyası çok yakışır

Şike soruşturması, PFDK kararları, play-off, yeni futbol federasyonu, Trabzon’daki olaylar, ırkçılık, tribün şiddeti, futbola siyasetin karışması, cezaevindeki yöneticiler... Bu hikaye böyle sürer gider. Bütün bu kokuşmuşluğun içinde bir grup kadın Türkiye voleybol tarihinde bir ilke imza attılar ve 2012 Londra Olimpiyatı’nda mücadele etme hakkı elde ettiler. Ülke sporunun lokomotifi olan futbolun artık takip edilemez noktaya geldiği ve toplulukları birbirinden ayırıp düşman ettiği bir ortamda, yıllardır bu sporun gölgesinde seyirci sayısı, bütçe ve basın ilgisinden uzakta kıvranan diğer sporların önde gelenlerinden birisinin insanlık tarihinin en eski ve en prestijli spor organizasyonuna gitme, vizesi alması açık bir mesaj değildir de nedir?

Aslında ulusal kadın voleybol takımımızın 2012 Olimpiyatı vizesi alması bir tesadüf değil. Ya da şöyle söyleyelim futboldaki 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü gibi halen aradığımız bir derece değil. 2003 yılında Türkiye’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda ikinci olan (hafta sonu olimpiyat vizesi aldığı maçta mağlup ettiği Polonya’ya finalde 3-0 mağlup olmuştuk) takım sadece 2 ay sonra kadronun önemli bir kısmını koruyarak Japonya’daki Dünya Kupası’na gitti ve burada Küba gibi bir devi 2-0 geriden gelerek mağlup ettiği maçla başlayan galibiyetleriyle kupayı 7. sırada bitirdi. O günkü kadroda yer alan Gülden Kayalar, Neslihan Darnel (o zamanlar Demir’di), Esra Gümüş, Seda Tokatlıoğlu (o turnuvada henüz 17 yaşındaydı ve çok fazla süre almamıştı) halen görevlerine devam ediyorlar. O müthiş jenerasyon aslında bizi 2004 Olimpiyatı’nda temsil etmeye çok yaklaşmıştı ama Azerbaycan’da düzenlenen Avrupa elemelerinde yine 4 gün önce olduğu gibi finale gelmiş, Angelina Grün’ün liderliğini yaptığı Almanya’ya çok kötü bir oyun sonucu 3-0 mağlup olarak elenmiştik. O kadronun antrenörü Reşat Yazıcıoğulları ulusal takımın o güne kadar elde ettiği en büyük başarıya imza atarken, 2 sene boyunca herkesin kafasında yer eden “Filenin Sultanları” kavramı da aynı dönemde yaratıldı. Özellikle ülke insanı ev sahibi olduğumuz Avrupa Şampiyonası’nda takıma büyük ilgi gösterdi. Japonya’daki turnuvada Neslihan bir dünya yıldızı haline geldi.

YENİ BİR ALTIN NESİL Mİ?

İzleyen 5 yıl boyunca ortalarda pek görünmedik. Avrupa ve Dünya şampiyonalarındaki kötü performans bizi başarıdan bir hayli uzakta tuttu. Ta ki 2007’den itibaren gelen 1986-90 döneminde doğmuş kızlar sahne alana ve takım Final Four’u Kayseri’de düzenlenen Avrupa Ligi’nde 2. olana dek. Finalde Sırbistan’a 3-2 kaybeden takım aynı ülkeye karşı benzer bir mağlubiyeti (daha acı verici şekilde) 2 yıl sonra yaşayacaktı. Geçtiğimiz yıl Sırbistan’da düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nın yarı finalinde Türkiye, ev sahibi ile karşı karşıya geldi. 2-0 geriden oyunu 2-2’ye getiren ve son sette de uzun süre maçı önde götüren voleybolcularımız final setini 15-13 kaybetti ve 3.lük maçına razı oldu. Maçı salonda takip eden Novak Djokovic’in döktüğü ecel terleri hala gözümüzün önünde. Bronz madalyayı İtalya’yı mağlup ederek aldık. Bahar Toksoy turnuvanın en iyi servis atan oyuncusu, Neslihan Darnel de en skorer ismi oldu.

Aşağı yukarı 7 ay sonra, neredeyse 10 yıldır kovaladığımız hedefe ulaşılmış görünüyor. Halen cepte bir Avrupa ya da dünya şampiyonluğu yok ama 116 yıllık tarihi olan bir organizasyona ilk kez katılım için vize almak bu genç neslin kendisine bir hedef koyması açısından son derece önemli. Başta belirttiğimiz gibi son 20 yıla bakıldığında voleybol, ülkeye gerek ulusal takım gerekse de kulüp takımları bazında bir dolu zafer getirdi (Vakıfbank ve Eczacıbaşı müzelerini Avrupa şampiyonlukları ile doldurdular, Fenerbahçe son 3 yılda Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde 1 şampiyonluk, 1 ikincilik ve 1 üçüncülük elde etti), ancak hala biz olimpiyat vizesini aldığımızı futboldaki karmaşanın arasında “unutmadan....” ile başlayan haberlerle öğrendik.

Londra Olimpiyatı’na katılmayı garantileyen diğer takımlar ev sahibi İngiltere, İtalya, Birleşik Amerika, Çin,Cezayir, Dominik Cumhuriyeti. Kalan 5 takımın 1’i Güney Amerika, 4’ü de Asya ve Dünya elemelerini birleştiren, Japonya’nın ev sahipliği yapacağı turnuvadan gelecek. Voleybol, Londra'ya takım halinde gideceğimiz tek branş olarak kalmayabilir. Kadın basketbol takımımız, 25 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek dünya elemelerine katılıyor. Ev sahibiyiz ve 12 takımın yer aldığı turnuvada ilk 5’e girmemiz bize Londra biletini aldıracak. Sıra onlarda...