AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde ekonomiyle birlikte demokrasinin de sınırları bir hayli genişledi. Hatta buna sınırsızlaştı demek bile mümkündür.

Eskiden “türbanlı bacılar” üniversite kapılarından içeri sokulmuyorlardı.

Başka ne vardı diye sorulduğunda ortaya konulabilecek somut bir şeylerin bulunamaması ‘Siyasi İslam’ın mağduriyetler destanı yazmasına engel teşkil edemez elbette…

Siyasal İslamcı akımlar ağır baskılar altında “hak” talep etmeyi bile unutmuşlardı. Onların yerine başka hak savunucularını göreve davet etmeyi daha “emniyetli” bulurlardı!..

Anayasa’ya aykırı olarak, arkası damgasız oy pusulalarının geçerli sayılması neticesine Anayasa değişti. Kafalar karışmıştı ki, en hukuki izahat en tepeden geldi:

Atı alan Üsküdar’ı geçti!”

Demokrasi ve özgürlüklere doğru dörtnala bir koşu başladı!

Ülkenin yakın tarihinde benzeri görülmemiş bir “ifade özgürlüğü” sayfası açıldı! Mesela iktidar yanlısı bir kişi, (milletvekili, işadamı, gazeteci, mafya şefi olabilir) beğenmediği aydın, sanatçı, hukukçu, sivil toplum kuruluşu yöneticilerini “ölümle tehdit etme özgürlüğüne” kavuştu!..

Bu özgürlük yargı güvencesiyle sağlam temellere oturtuldu. Tehdit edilen kişi mahkemeye gidip “bu adam beni öldüreceğini söylüyor” dediğinde, kısa bir soruşturma sonunda kendisine yargının kesin kararı şöyle bildiriliyor:

“Söz konusu tehdit cebir ve şiddete dönüşmemiş, ifade özgürlüğü sınırları içinde kalmış olduğundan soruşturmaya gerek görülmemiştir.”

Bu çerçevede “oluk oluk kan akıtma tehdidi” de yargının hoşgörü sınırları içinde kalabiliyor tabii. Çünkü söz konusu tehdit, eyleme dönüşmediğinden soruşturmasına lüzum hasıl olmuyor.

İfade özgürlüğünün boyutları din alanında da bir hayli genişledi. Kendisini din alanında yetkin gören kişi ve kurumlar dini vecibeler konusunda alabildiğine özgür hissederek toplumu aydınlatmayı görev biliyorlar:

“Namaz kılmayanlar, uyarılır sonra dövülebilir, olmazsa öldürülebilirler.”

Bu da ifade özgürlüğü içinde mütalaa edilebiliyor artık.

Bir başka dini önder “din ve devlet düşmanları” gibi iki farklı ucu birleştirerek “temizlenmeleri” gerektiğini ifade etti. Oysa eskiden siyasi İslamcı akımlar “devlet düşmanı” olarak damgalanırdı. Son 20 yılda din ile devlet bütünleşmesi sonucu, iki yapının dışında kaldıkları düşünülenler için yeni bir pota oluşturuldu:

“Din ve devlet düşmanı hainler!”

Bu da demokrasinin yeni boyutları olarak toplumsal hayatımızda yerini almaya başladı.

Para kazanma alanındaki özgürlüklerin haddi hesabı sorulamaz boyutlara ulaştığını en kör gözler bile görebiliyor. İsteyen serbest girişimci olarak, isteyen devlet hizmetinde bulunarak zengin olma özgürlüğüne kavuştu. Dindarlığın da ölçüleri değişti. Eskiden Müslümanlar “bir lokma, bir hırka” diyerek öbür dünya için ibadet ederlerdi.

Özgürlükler dönemi sonunda tarikat önderleri lüks otomobiller, ihtişamlı konutlar içinde sadece kendilerine ait cennetler yarattılar. Fakirlere öbür dünyayı vaaz ederek, bu dünyanın bütün nimetlerini tapu kayıtlarına geçirdiler.

Dünyevi zevkler sahasında da bir hayli mesafe kat ettiklerini “şeyhler arası kaset savaşları” sayesinde öğrenme imkânı ortaya çıktı.

Özgürlükler o kadar gelişip kitleselleşti ki, mitingler düzenlenerek kendilerinden olmayanlar için yepyeni(!) talepler dile getiriliyor:

“Sizi öldürmek istiyoruz!”