Sizin namusunuz varmış. Varmış. O namus şeymiş, çok şeymiş, her şeymiş. Onun için ölürmüşsünüz. Ama daha çok öldürürmüşsünüz. Saat sorsa mesela karınız saat sorsa, kız kardeşiniz yaşıtı-ama erkek!-bir sınıf arkadaşı ile konuşsa mektuplaşsa, üzerine ne giyeceğine, nereye gideceğine, kimle konuşacağına karar verse bir kadın misal. Gülse yüksek sesle yahut utangaç bir şekilde gülümsese, baksa başka bir yöne. Çalışsa, evde otursa telefondan mesaj atsa.

En çok da kendi hayatı hakkında karar vermeye kalksa, boşanmaya kalksa misal, artık hayatını kendi başına sürdürmeye karar verse, reddetse bir arada olmayı, aynı evde olmayı yahut sevişmeyi, arkanızı toplamayı yemek yapmayı kendine bakabilecek durumda olan erkeklere bakmayı, kendine bakamayacak durumda olan her aile ferdine bakmayı vazife saymayı, temizlik yapmayı, hizmet etmeyi toptan. Yahut bu hizmetlerden herhangi birini eksik yapmaya kalksa. Bunlardan herhangi birini yapsa bir kadın “namussuz” olabilirmiş. Olabilirmiş. İşte böyle her şeymiş namus: her şey olabildiği için ne olduğu bir türlü anlaşılamayan hiçbir şeymiş. Hiç kimsenin tam olarak bilmediği, erkeklerin kendi istedikleri gibi tanımladıkları bu namustan yana şüpheli olan kadın her şeye müstahakmış halbuki. Aile meclisleri toplanabilir, mahalleli arkasından konuşabilir, kocası ağzını burnunu kırabilir, başka adamlar durumdan yararlanmaya kalkabilir, ailenin diğer fertleri onu aşağılayabilir canı isterse dövebilirmiş. Tecavüze uğrarsa, canı alınırsa zaten hak etmişmiş. Mübahmış, meşru imiş, hatta yasalmış.

Mübahtır meşrudur zira kamusal alanda, memleketin en yetkili ağızları “ananı da al da git” “kadın mı kızmı belli değil” “anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün" diye aşağılık kanaatlerini bas bas bağırırlar.. “Tecavüze uğrayan doğursun devlet bakar” diyerek adeta tecavüzü sıradan bir olay haline getirirler, meşrulaştırırlar. Zaten tecavüze uğramakla erkek şiddetine maruz kalmış, kişiliği, kimliği varlığı yok sayılmış kadınların kürtaj haklarını fiilen engelleyerek ömürlerince sürecek başka bir zulümle cezalandırmaya kalkarlar. Tecavüze tacize uğrayan her kadına “sen ne yaptın da bu başına geldi?” diye sorarlar her aşamada. Öldürülen kadınların davaları araştırılmaz katilleri serbest bırakılır. Fethiye’de toplu tecavüzcüleri “kanıt bulamayıp” salıverirler. Pozantı’da çocuklara tecavüz edenler ceza görmez, sorumlular terfi alır, haberi yapan gazeteci hapse atılır. Mardin’de her yaştan ve meslekten 26 adamın tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki bir kız çocuğunun bu adamlarla “kendi rızası ile birlikte olduğu” kararını verirler. En yüksek yargı kurumları imza atarlar bu kararın altına ve adeta başına getirilenlerden bu kız çocuğunun sorumlu olduğunu ima ederler. Çok geçmez üzerinden, Sakarya’da 14 yaşında bir kız çocuğu 34 kişinin tacizi ve tecavüzüne uğrar. Tutuklu yargılanan tüm sanıklar serbest bırakılır. Zira tutuklular sevgili eşler, kahraman polisler, tatlı evlatlar, babalar, dedelerdir. Edirne’de 14 yaşında başka bir kız çocuğu yaşları 24 ile 76 arasında değişen 14 kişinin tecavüzüne uğrar ve hamile kalır. 14 yaşında ve işitme engelli olan bu kız çocuğunu korumayan devlet şimdi bu tecavüz sonucu oluşan fetüsü konusunda karar vermek hakkını görür kendinde.

İşte bütün bunların failleri, karar vericileri, kanun uygulayıcıları namus ehlidir. Bildiğin namusludur bunlar yani. Namus erbabıdır. Vay be dir! “Neymiş be bu namus” dur! Sizin namusunuzun içine….dir. o üç noktayı istediğiniz her şeyle doldurmadır ey kadınlar. Ha bir de Nevin Yıldırım var. Isparta’nın Yalvaç ilçesi Kocakaya Köyü’nden. 22 yaşında iki çocuk annesi. Kocası çalışmaya gitmiş. Onun yokluğunda silah zoruyla tecavüz etmiş bir adam ona. O adamı tecavüzü gerçekleştirdiği yerden vurmuş, öldürmüş başını kesmiş getirip namus ehlinin önüne atmış. Köyün meydanına. Kahvehanenin önüne. Nevin tecavüze uğrarken kılı kıpırdamayan namus ehli erkeklerin namusu hakkında atıp tuttukları mekanın önüne yani. Demiş ki Nevin onlara, "Arkamdan konuşmayın. Namusumla oynamayın. İşte namusumla oynayanın kellesi" Yasal olmayan kendi adaletini bırakmış oraya. Bırakmış. Üzerimizde “adaletin” zulmü sürerken, kendi meşru fiili adaletimizin dehşetli ve ilkel arayışını bırakmış, zalimlerimize ve katillerimize bir mesaj olarak: İşte o namussa, bu da namus! Şüphesiz biz, mazlumların zalimden öcümüzü aldığımız gün, zalimin zulüm ettiği günden daha çetin olmuştur hep. Olacaktır!