Bugün Soçi’de Putin-Erdoğan görüşmesi var. Masada Barış Pınarı Harekâtı, İdlib ve yeni Suriye Anayasası var. Her üç konuda da Astana süreci ülkeleri arasında varılan kısmi uzlaşmalara rağmen büyük tıkanıklık var. ABD ile varılan ateşkes uzlaşısı sonrasında gerçekleşecek ilk zirve olması nedeniyle Soçi Buluşması büyük önem arz ediyor. Suriye sahasında ABD ile Rusya arasında mekik dokuyan Türkiye’nin iki küresel güç merkezinin sürtüşmesinden yararlanma politikasının da sonuna gelindi. Suriye bataklığında debelenen Siyasal İslamcı iktidarın her bir hamlesi bataklığı daha da derinleştirmekten öteye gitmiyor.

Kazanan ile kaybedenin bir araya geleceği Soçi’de Rusya hamle üstünlüğünü iyice ele geçirmiş durumda. Suriye’yi hem Ortadoğu hem de Akdeniz’deki çıkarları bağlamında değerlendiren Rusya, buradaki nüfuz alanını genişletmek, Amerikan nüfuzunu dengelemeye çalışmak için ilk günden itibaren Esad yönetiminin yanında yer aldı. İlk yıllar daha çok askeri, siyasi, ekonomik ve lojistik destek vermekle yetindi. Çatışmalar şiddetlendikçe bu destek aktif bir politikaya dönüştü. İç savaşın başlamasından dört yıl sonra Kremlin’in Suriye stratejisi yeni bir boyut kazandı. 30 Eylül 2015 tarihinde Putin’in Suriye’ye Rus askeri birliklerinin gönderilmesi için Parlamentonun üst kanadı olan Federasyon Konseyi’nden onay talebine oybirliğiyle olumlu karar çıkmasının ardından Rus askeri birliklerinin hava operasyonu başladı. Bu tarihten itibaren denklem de oyun da değişti. Moskova, ABD-AKP-Suud oyununu bozarken, Erdoğan aynı tarihlerde “Rusya’nın bu bölgede ne işi var, Suriye’nin komşusu bile değil” diyecekti. Sonrası bilindik hikâye… ABD’nin gazıyla düşürülen Rus uçağı, kilitlenen ilişkiler, geri getirilen vizeler. Aylar süren kriz sonrasında St.Petersburg’da Putin’in ayağına gidilerek dilenen aflar, verilen sözler Moskova’nın dümenine yanaşmayla rotasını buldu.

Rusya, uluslararası bölgesel aktörlere kendi çıkarının söz konusu olduğu uluslararası sorunlarda rızası olmadan herhangi bir kararın alınmasının olanaksız olduğunu gösterdi. Savaşın kazananı olarak Suriye’deki hakimiyetini pekiştirdi, iyice bu ülkeye yerleşti. Bu ülkedeki askeri üslerini de genişleten Rusya, ABD’nin oyununu bozarken, yeni Suriye sahasında dominant aktör oldu. ABD’den farklı olarak, örgütler yerine yönetimlerle, devletlerle iş birliği yapan Moskova’nın tutumu, Suriye sorununun çözümü konusunda asıl işleyen sürecin Cenevre yerine Astana Süreci olması sonucunu doğurdu. Soçi Zirvesi de Astana’nın devamı niteliğinde.

Soçi’de liderler görüşecek olsa da anlaşmazlık büyük. Moskova ile Ankara’nın Esad yönetimi, Kürt’ler, SDG, Fırat’ın doğusu ve İdlib krizine bakışları farklı. İdlib’de durdurulan operasyonun daha fazla ötelenmesi zor görünüyor. Moskova, Ankara’nın aksine Suriye Kürt’lerine bir takım haklar verilmesinden yana, Ankara her türlü kazanıma karşı. Rusya’nın her fırsatta Adana Mutabakatı’na vurgu yapması, Türkiye’nin askeri operasyonlarına bir gönderme ve Türkiye’nin bu ülkeden çekilmesi için diplomatik bir dayatma.

Sahadaki gelişmeler yavaş yavaş şekillenirken, diplomasi masalarındaki rekabet de kızışıyor. Astana’dan Cenevre’ye kurulan masalar yeni dönemi belirlemeye çalışırken, Yeni Suriye’yi şekillendirecek anayasada belirleyici aktörlerin başında ise Moskova var. Ardı ardına gelen askeri ve siyasi hamleler ezberleri bozacak yeni saflaşmalara yol açarken, bölgesel ve küresel aktörler de cephe hatlarını sıklaştırarak alan kapma arayışında. Yeni Osmanlıcılar ise yeni denklemde rol kapma peşinde.

Suriye’deki egemenlik ve paylaşım savaşının dönüm noktasındayız. Savaş eski şiddetinde olmasa da bitmiş değil. Ülkenin geleceğine dair bazı projeksiyonlar da yavaş yavaş netleşiyor. Yakılan, yıkılan, yağmalanan ülkede hem savaş sahasında hem de masada taraflar arasında sıkı bir mücadele var ve masa başındaki pazarlıklar belirleyici oluyor. Çok aktörlü Suriye savaşında masanın iki ucundaki ABD ve Rusya ile bunların arkasında sıralanan müttefiklerin kendi aralarındaki pazarlıklar süreci doğrudan şekillendiriyor. Suriye savaş arenasındaki yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin hepsinin kendi tasavvurları var. Bu aktörlerin her birinin ‘Yeni Suriye’ye yönelik planları birbiriyle çakıştığı gibi bir kısmı da birbiriyle örtüşüyor. Bütün bu aktörlerin emellerine bakıldığında görülecek manzara şu ki, Suriye artık eski Suriye olmayacak. Suriye bir daha 2011 Mart’ının öncesine dönmeyecek.