Mevsimlik tarım işçileri kaza yaptığında Bereketli Topraklar Üzerinde’yi, sokakta varlığı fazlasıyla göze çarpan bekçileri gördükçe Murtaza’yı, suça bulaşan çocukların haberlerini okudukça Suçlu’yu, yerinden yurdundan çıkıp ekmek parası için yollara düşen emekçileri gördükçe Gurbet Kuşları’nı hatırlayacağız hep.

Sokağa inen kalem: Orhan Kemal

MAZLUM VESEK

Nazım Hikmet, özellikle Bursa hapishanesinde yaptıklarıyla edebiyat tarihine eşi benzeri olmayan değerler katmıştır. Mahmut Temizyürek’in tabiriyle Nazım Hikmet Sanat Okulu, dünyada başka bir örneği olmayacak şekilde yeryüzüne sanatkarlar armağan etmiştir. Üstelik bu okul, öyle bir okuldur ki, geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan ve çağımızın en büyük ressamlarından, köylü İbrahim Balaban’dan ressam yaratmış, şairlik iddiasındaki genç Orhan Kemal’i öyküye ve romana yöneltmiştir. Bu okul, Türkiye’deki sanat hareketleri üzerinde güçlü bir atmosfer görevi görmüştür. En farkında olmayan sanatkar dahi bu etkinin altındadır.

Nazım Hikmet Okulu’ndan yetişen sanatkarların en önemli özelliği hem gündelik yaşamlarında hem yazdıklarıyla sokağa inmeleridir.

Bu yıl İzmir 1 Mayıs’ında sloganlar arasında genç bir kızın elindeki fotoğraf ta Orhan Kemal’i görmek bu nedenle şaşırtmadı beni. Yıllar önce yine İzmir’de İşçi Filmleri Festivali kortejinde onun karakalem resmiyle karşılaştığımda şaşırmamıştım. Çünkü Orhan Kemal, meydanlara en çok yakışan kalemlerden biri.

Orhan Kemal’i doğumunun 105’inci yılı içindeyiz.. Doğum ve ölüm tarihleri uzaklaştıkça, yazdıkları üzerine söylenenlere yeni şeyler eklenmeye devam ediyor. Orhan Kemal, yaşadığı dönemin olaylarını asıl olgularıyla öyle bir ele almıştır ki, bugün ülkemizde olup bitenleri hâlâ onun yazdıklarıyla yorumluyoruz. 1 Mayıs meydanlarında karşımıza çıkması tesadüf değil.

Mevsimlik tarım işçileri kaza yaptığında Bereketli Topraklar Üzerinde’yi, sokakta varlığı fazlasıyla göze çarpan bekçileri gördükçe Murtaza’yı, suça bulaşan çocukların haberlerini okudukça Suçlu’yu, yerinden yurdundan çıkıp ekmek parası için yollara düşen emekçileri gördükçe Gurbet Kuşları’nı hatırlayacağız hep. Orhan Kemal, eserlerinin hem adlarıyla hem içerikleriyle Türkiye’nin bir asırdır içinde boğuştuğu sorunlara değinmiş ve adeta zamanına ve geleceğe güçlü bir mesaj bırakmıştır.

19’uncu yüzyılda “ben buradayım” diyen işçi sınıfı, 20’inci yüzyılda dünyayı yarı yarıya saracak kadar adımlarını güçlü atarken, Türkiye işçi sınıfı da büyük kent merkezleri başta olmak üzere ayağa kalkıyordu. Köylüler ise, bulundukları yerlerde toprak işgalleriyle seslerini duyuruyordu. (Türkiye’de ilk büyük toprak işgallerinden biri Orhan Kemal’in memleketi Ceyhan’da olmuştur). Orhan Kemal, dünyanın ve ülkemizin bu gidişatına kulağını, gözünü kapatmamış kalemlerdendir.

Orhan Kemal’i günümüze taşıyan ve yarına taşıyacak bu fazilet, onun kendi döneminde Vedat Türkali’nin ifadesiyle farklı ülkelerin sanat akımlarının acenteliğine soyunmamış olması ve ülkesinin çalışan sınıflarının ihtiyaçlarına ve sorunlarına göre kendini konumlandırmış olmasıdır. Orhan Kemal, Türkiye toplumunda köylülüğün hakim olduğu bir zamanda, köylü yığınların işçi olmak zorunda kalacağını ve kentlere akacağını görmüştür. O nedenledir ki, köylüyü anlattığı romanları, köydeki gerici unsurlara karşı mücadelenin tipik örneklerinin dışındadır.

Kimi yazarlar, Orhan Kemal’in kahramanlarına kıyamadığı için sıra dışı romanlar yazamadığını ifade ederler. Sormak gerek; bu dünyada bir Dostoyevski daha olunamayacağına göre, insanı yücelterek, insan sevgisini renkli bir kuşak gibi roman sayfalarına aktarmak özgün olmak değil midir? Orhan Kemal, insanı iyi ve kötü yanlarıyla ele alarak da, roman yazılabileceğini göstermiştir.

En güzeli de, Orhan Kemal ile birlikte roman daha çok sokağa, tarlaya, fabrikaya inmiştir. Roman, Orhan Kemal ile sokağı çok sevmiştir. İstanbul ve Adana onun eserlerinde yaşayan birer kahramandır, adeta. O güne kadar, köyde bir “Yaban” olan aydınlar, derebeylerin zulmüne karşı bir kurtarıcı olarak giden öğretmenler, kaymakamlar, ilericiliğin sembolüyken; Orhan Kemal, fabrikalarda hayatı bilen usta işçileri gerçeğin yol göstericileri olarak göstermiştir.

Gerçeğin en yakıcı ve en yalın hâli her zaman en diplerde tutunmaya çalışanların hayatında saklıdır. İşte Orhan Kemal, “en ezilenin” yanında durmuş bir yazar olarak, hâlâ hayatımızda eserleriyle dolaşıyor ve 1 Mayıs’larda karşımıza çıkıyor. İnsanlık, gerçeğe ve iyiye ihtiyaç duyduğu sürece Balaban ve Orhan Kemal gibi sanatkarlar daima sahnede olacak...