Ergenekon, Balyoz davalarından Türkan Saylan’a ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne yönelik iddialara, Arınç’a suikast düzenlenmesine kadar çok konuda hukuk skandalları bir bir ortaya çıkmakta.

Yolsuzlukların örtülmesi yetmezmiş gibi arsalar ve paraların yine elden ele geçtiği, seçim yılı geldiğinden yine milyar dolarların ülkeye girdiği de görülüyor. CHP’li Mehmet Şeker, Meclis’te daha şimdiden Türkiye’ye 6 milyar 638 milyon dolar kaynağı belirsiz para girdiğini açıklamakta.

Cumhurbaşkanı Türkiye tipi “başkancı” sistemi ve tek adam yönetimini istemekle kalmıyor; meydanlara çıkıp bunun için açık açık oy isterken Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na geri dönmesinin de gösterdiği gibi uyguluyor da.

Muhalefeti durdurmaya yönelik “İç Güvenlik Paketi” çoktan hayat bulmuş durumda.  İzmir’de Valilik seçim çalışmaları öncesi kent genelinde yapılacak basın açıklamaları ve protesto eylemlerini yasaklama kararı almış!

İktidarın silah ve de bayrak gibi sarıldığı “dini şuur” ise, kadından gençlere, eğitimden mahalle baskısına kadar her yerde egemenlik kurmaya yönelmiş durumda. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü, amacı “cihatçı şuuru yaymak “olan Şuurlu Öğretmenler Derneği’ne kent genelinde ilk, orta ve liselerde faaliyette bulunma izni vermiş. Bu Derneğe üye midir, değil midir, bilmiyorum ama belli ki benzer bir “şuura” sahip bir öğretmen de, başı açık kadınlara tecavüzün “mubah” olduğunu söylemekte!

Emekçi kesimler ise, işsizlik yetmezmiş gibi, cinayete dönüşmüş iş kazaları, fıtratla kaderden söz eden Bakanlık, kağıt üzerinde kalan grev hakkıyla uğraşmaktalar.

Bunlara, daha birçok hukuk skandalı, baskı ve yasaklama girişimi, algı operasyonu, yalan-talan olaylarının eklenebileceğini de biliyoruz.

Ve seçime gidiyoruz!

Yaşanılanlar nedeniyle sokağın hareketli, protestoların yoğun olduğu ve Gezi Direnişinden bu yana, sokağı ve sokaktaki muhalefeti sandığa taşımaktan daha çok söz edildiği de görülüyor. Buna karşın, yaşanılanların topluma anlatılabildiğini söyleyemeyiz. Hadi, ama şu ama bu nedenle iktidardan yana olan bir yarı var diyelim; ya öteki yarı! Onlara ne kadar ulaşabildi muhalif partiler! Bu konuda çok şey söylenebilir; ancak hem CHP’nin hem HDP’nin “toplumsallaşma” açısından bazı sorunları olduğu da unutulamaz.

Buna karşın AKP’nin, bir yandan muhafazakârlığın ve siyasal İslam’ın temsilciliğini üstlenerek, öte yandan muhafazakâr çevrelerde yükselen bazı isimleri siyasete taşıyarak toplumsallaştığı bir gerçek. İktidara geldikten sonra, yoksulluk  gibi mağduriyetlere küçük de olsa “merhemler” üretmeye, böylece toplumu temsil ettiğini kanıtlamaya çalıştığını da görebiliyoruz. Bu durumda muhalefet için toplumsallaşmak nereden geçecektir? Yani çıkış yolunu, muhafazakârlığa yatırıma devamda ve sosyal yardımları “açık artırmaya” çıkarmakta mı bulacaklardır? Yoksa demokrasi, özgürlük, eşitlik, hukuk devleti ve laiklikten yana güçler olarak, toplumsallaşmayı, el değmeyen, bir anlamda siyaseten “yaban” kalan konulara ve kitlelere açılmakta mı arayacaklardır?

Şunu demek istiyorum: Bu ülkede kimlik arayışında olan, özgürlük peşinde koşan, hukuk ve adalet isteyenler kadar, deresine, bağına, bahçesine, zeytinine, evine, toprağına, işine, aşına sahip çıkmak isteyen ve de derdini anlatamayan geniş bir kitle, bir çokluk var. Çoklukturlar ama siyasette varoldukları söylenemez; onlar adına, ya arazilere, madenlere, hanlara, fabrikalara sahip olanlar siyaset yapar, ya da “içlerinden biri” siyasete kapağı atıp onları unutur! Onlar, öncelikle “iş ve aş” derler; partilerin söylemi de bunun üzerine kurulu görünür ama iş, aş için kapıları aşındırmaktan hiç kurtulamazlar! Onlar, seçim zamanı “efendi millettir” ama seçimler bittikten sonra “himmete” muhtaç olup “fıtrattan” kaybedenler yine onlardır!

Özetle, her bahaneyle “milli irade”den söz edip övünen iktidara karşı muhalefetin asıl kozu da burada; bu çokluğa “himmetle zulmeti” değil, siyaseti ve demokrasiyi götürebilmek! O nedenle muhalefet için, yalnız sokağa taşanı da değil, içini yakan sorunları ve içinden çıkan temsilcileriyle halkın kendisini parlamentoya taşımak önemli!  Unutulmamalı ki, bu çokluk, yanında durulmasını değil, içselleştirilmeyi bekliyor. Muhalefet için toplumsallaşma da, sorunlardan çıkış anahtarı da onların içselleştirilmesinde!