Gerçek boksör işçi sınıfını temsil eder. Gücü öfkesinden gelir; çocukluğuna, yaşamına, egemene olan nefretini, zekâsını ve eğitimini lisans belgelerine döker. Çoğunluğu hiçbir yere ait değildir ve tüm amaçları ‘birisi’ veya ‘bir şey’ olabilmektir

Sokağı yenenler

KERİM AKBAŞ

Gardını düşürürsen kendinle kalırsın. Uzun süre canın yanar. Zamanla alışırsın fakat gardın ne kadar düşük kalırsa, o denli canın yanar.
Popüler kültüre malzeme oluşundan artık ziyadesiyle bıktığımız boks, araştırıldığında içinde kendinizden büyük parçalar bulabileceğiniz bir spordur. Yüzleşmeyi / karşılaşmayı, kendini tanımayı, korumayı ve keşfetmeyi öğretir. Yoksa popüler kültürün her şeyi acımadan harcadığı gibi boks da çoktan endüstriyelleşmiş, film ve reklamlarla, menajerlerin “çok önemlilermişçesine” ön plana çıkarıldığı bir harcama kültürü haline gelmiştir. Harcamanın bir sonu yoktur ve boks da bundan nasibini almıştır. Sonuçta dayağı sen yersin, kazanan menajerler olur. Kıyak iş, sülüklerin hemen yapışması gerekir.

Her boks maçının yüzde doksan dokuzunda maç öncesi ne yaşanmış olursa olsun, maç sonunda boksörler birbirleriyle sarılır. Bu boksörler arasında gizli bir antlaşma gibidir. Olay bir unvan maçıysa, unvanı alan ya da devam ettiren, rakibinin elini havaya kaldırarak naif bir şekilde onu şampiyon kılar, ince mesaj verir. Çünkü boksun en önemli öğretisidir: Rakip bir kum torbası değildir. En önemli rakip insanın kendisidir. Aynada karşılaştığın şey rakibindir, gölge boksunun antrenmanlarda oldukça önemli oluşu bundandır. Zira umudunu kaybetmeye yakın ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir insan boksa başlar başlamaz şiddeti yüceltmeyi değil, minimize etmeyi kendiliğinden öğrenir. Nitekim ringde şartlar eşittir, nefes, zekâ, dayanıklılık, teknik, taktik; bunlar Amerikan filmlerine senaryo değil, olası bir şampiyonluk için ruh ve bedenin birleştiği yerde haftalarca, saatlerce çalışmanın getirdiği Durkheimcı anlamıyla bir ahlak okuludur.

Her gerçek boksör işçi sınıfını temsil eder. Gücü öfkesinden gelir; çocukluğuna, yaşamına, egemene olan nefretini, zekâsını ve eğitimini birkaç kâğıtlık lisans belgelerine döker. Büyük çoğunluğu hiçbir yere ait değildir ve tüm amaçları “birisi” veya “bir şey” olabilmektir.

Yıllar önce Loic Wacquant isimli bir acayip güzel adam, siyah Amerikan gettosunun gündelik gerçekliğini çalışmak için Chicago’nun “arka mahallelerinden” Woodlawn’da bir boks salonuna yazılır. Açıkçası o dönemin yaşayışına göre bu intihar gibi bir şeydir zira o mahallede yaşayan herkes bir şekilde suça bulaşmıştır. Mahalledeki tüm genç erkekler gerçek cinayetlere tanık olmuşlar, kendileri ya vurulup ya bıçaklanmışlar; uyuşturucu, gasp vs gündelik bir işleyiş haline gelmiştir. Nihayetinde bu yöntem, mahalledeki genç erkeklerle tanışmanın tek yoludur. Wacquant’ın gözü karalığı buradan gelir. Toplumsal faili toplumsal pratik ve bedenin kesiştiği noktada resmetmek; bir toplumsal grubun yatkınlıklar sistematiğinin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışmak, kitapta da belirtildiği gibi, bu çalışmanın amacıdır.

Tüm cevaplarımız Ruh ve Beden, Acemi Bir Boksörün Defterleri’ndedir ve boksu seven, sevmeyen, yıllardır yapan, hiç başlamayacak olan herkesin kesinlikle kütüphanesinde bulunması gerekir çünkü bu kitap bedenin, bireysel bilincin ve ortaklaşanın eşgüdümünü aydınlatarak hayatı ve insanı keşfe çıkıyor. Üç buçuk yıl, iki bin üç yüz sayfa ham not sadeleştirilerek bu kitaba dönüşüyor. Kitabın büyük bir bölümü akademik dille ilerliyor ve içi oldukça dolu referanslar veriyor.
En az üç raunt boyunca birbirine vuran iki tane adamın yaptığı şeye spor mu diyorsunuz? Çok duyulur. Şiddet ne zamandan beri spor oldu, öngörüsünde bulunanlara İtalya’da veya Meksika’da, Şili’de, hatta Türkiye’de ikinci veya üçüncü liglerde futbol maçlarını izlemelerini tavsiye ederim. Şiddet insanın içerisinde saklı bir denklemdir. Zayıflık, bu denklemin açığa çıkmasına, çözülmesine ön ayak olur. Düşünce sistemi yerle bir olan insanlar bütün çözümü şiddette görecektir. Boksör onu minimize ederek, kurallar çerçevesinde kullanır. Boksun kendisi bir hayat öğretisidir. Öyle ki, “profesyonellerin çoğu, boksu keşfetmeselerdi suç dolu bir hayat süreceklerini kendiliklerinden itiraf eder.”

sokagi-yenenler-168461-1.Bu alışıldık bir yöntem değil; boksun akademik bir dille irdelenmesi hatta bunun boksu bizzat yaşayarak, evet profesyonel maça çıkacak kadar ileri gidip, irdelenmesi boks hakkındaki bütün merakımıza ve sorularımıza karşılık veriyor. Çünkü boks kitaplarla ya da konuşularak değil salonda öğrenilir. Wacquant da uzun bir salon övgüsü geçiyor kitabın başlarında. Farklı bir gezegendeki bir salon, diye bahsediyor. Boksa yeni başlayan herkes gibi salon sistemi ve işleyişinden oldukça etkileniyor. “Salon sokağın baştan çıkarmasına ve tehlikelere karşı kalkan olsa da, sadece bedensel bir eğitim yeri değil, bir sosyalleşme sürecidir de. Gettoda yaşayan genç insanları kentsel dışlanmadan ve onun suç, çeteler, uyuşturucu ve yoksulluk geçidinden çıkartabilecek sağlam bir ortam sağlamak, salonun başlıca görevidir. Her şeyin ötesinde salon sokaktan korur ve mahallenin güvensizliği ile günlük hayatın baskıları karşısında bir tampon vazifesi görür.’’

Onlar, yani profesyoneller için salon, müsabakalara yoğun şekilde hazırlandıkları yerdir fakat bizim için; “sokaktan korunduğumuz” yerdir, kendimizle yüzleştiğimiz, kendimizle kaldığımız ve korunduğumuzu düşündüğümüz yerdir. Düşüncelerimizden, çevreden, olan biten çoğu şeyden ve evet; tüm o hayal kırıklıklarından…
Kitabı okuduktan sonra sokakta değilse bile akademik bir ortamda “boks spor mu yani!”, “siz şiddete meyillisiniz” vs “çözümlemelerine” bundan sonra verilecek cevabımız Wacquant tarafından çoktan verilmiş zira: “Salonun yanındaki kreşin, neden ‘bu kaba spora’ başladığımı merak eden müdürüne, kendimi korumak için geldiğimi söylüyorum.”

Salondan ayrıldıktan sonra girdiğim derin depresyon, diyor Wacquant. Geri dönmek her boksörün hayalidir. Wacquant artık hiçbir şekilde boks yapmasa bile, aynaya bakarken sağını yoklayacaktır, her koşmaya başladığında kollarıyla ritim tutacaktır, yürürken olur olmaz gardını düşünecektir, eminim. 2016 yılının Ankara’sında da olsa, Chicago’sunda da, Gazze, Moskova, her nerede olursa olsun, bir boksörle karşılaştığında aralarında oldukça kuvvetli bir bağ kurulacaktır.
Wacquant’ın salon arkadaşı, her ders çıkışı salona antrenmana gelen Mike’ın cümleleriyle son bir alıntı: “Oraya gidebilirsin ve kendini iyi hissedersin. Dediğim gibi korunaklı, güvende hissedersin. Yaa, orda iyisindir, ikinci bir aile gibidir. Destek almak için gidebileceğini bilirsin. Moralin bozuksa biri mutlaka keyfini yerine getirecektir. Ben diyorum ki, hayal kırıklıklarını çantana koy ve orada bırak.”